Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Ufuksuz yaşamlar ve soğanın cücüğü

Ufuksuz yaşamlar ve soğanın cücüğü
 

Köylülükten bir türlü kurtulamayan toplumların da kendilerine özgü yaşam felsefeleri oluyor tabii. Eski Yunan düşünürleri gibi yaşamdaki gereksinmeleri temel ve üst düzey diye ikiye ayıramasalar bile yine de araya bazı farklar koyabiliyorlar. Nasıl bir örnek vermeli bilemiyorum.

Zengin olsan ne yapardın?” diye sormuşlar yoksul köylüye…

“Soğanın sadece cücüğünü yerdim” diye yanıtlamış.

Nasıl?

Sıçrama biraz güdük ama yine de var değil mi?

Bir kat, bir araba ve bankada yüklüce bir hesap özlemleriyle çizildi yarım asırlık Avrupa maceralarının rotası. Yani doymak, uyumak, barınmak ve karşı cinsle ilişki kurmak diye tanımlanan temel gereksinimlerin rahat bir şekilde teminine yönelikti tüm çabalar.

Gerçekleşmediğini söyleyebilmemiz mümkün mü?

E peki, temel gereksinimleri garantiye almanın verdiği rahatlama, üst düzey diye tanımlanan uğraşlara yönelmek için bir doping olabildi mi? Ve olduysa ne oranda oldu?

Biz şimdi tutup da “Soğan yemekle, soğanın sadece cücüğünü yemek arasında ne oranda fark varsa o oranda oldu!” diye gaddarca bir yaklaşımda bulunmak istemeyiz tabii. Ama öte yandan bu satırların yazıldığı gecenin bir vakti bile…

Berlin’de, Viyana’da, Paris’te…

Krefeld’de, Nürnberg’de, Hamburg’da…

Yüzlerce, binlerce, on binlerce izbe mekânda…

Binlerce, on binlerce, yüz bilmem kaç binlerce göçmen vatandaşımız…

Terden nemlenen deste deste iskambil kâğıtlarıyla…

Şakırtılı okey taşlarının karıştırıldığı yeşil çuhalı, kirli masaların çevresinde…

Soğanın sadece cücüğünü yemekle meşguldürler!

Zaman ve mekân kavramından yoksun bir köylülük, doğa yasalarına da aykırı. Ama ve lakin ekonomik refaha kavuşmak, sağlıklı bir eğitim ve öğrenimden geçmek de yeterli olmuyor çoğu zaman.

Kuşaktan kuşağa aktarılması gereken birikimlerle elde edilebiliyor bazı yaşam ve davranış biçimleri. Feodal alışkanlıklardan bir çırpıda kurtulmak, uzun ve bedeli ödenmiş yıllara dayalı bir damıtımın sağladığı süzülmüşlüğe kavuşmak pek o kadar kolay değil.

Uzatmayalım efendim; bir kat, bir araba ve bankada yüklüce bir hesap özlemleriyle çizilen rotaların ufuksuzluğu, gün geliyor, Okyanus ortasında kupkuru bir rüzgârsızlığın fakirliğini yaşatıyor insana.

Temel ve üst düzey aranışlar beraberce filizlenmedi mi, odanızın sadece duvarını süsler üniversite diplomanız ve inanın hiçbir işe yaramaz doktoranız!

Gazetesiz, kitapsız, dergisiz…

Sinemasız, tiyatrosuz, sergisiz…

Etli-şaraplı, mum ışınla aydınlatılmış masalardan uzak, üstelik kadınsız.

Bütün bunları temcit pilavı gibi öne sürmenin kabak tadı verdiğinin farkındayım ama ne yapalım ki durum bundan ibaret.

Beni anlıyorsunuz, değil mi?

1997/ Berlin.

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..