Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

27 Ocak '21

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Uğur'a Mektup

Yıllar önce bir akşam, ölüm gelse dediğim ama gelse kapıyı bile açamayacağım kadar yorgun olduğum bir akşam telefon çalmıştı. Sen arayınca konuştuk ve dünyanın taa öbür ucunda beni düşünen, benden biri var diye canlanmıştım. Kitapta sana yazı bile yazmıştım sonrasında.

Dün geceden beri yağmur yağıyor, havanın sevilecek bir tarafı yok ama seviniyorum yağıyor diye. Su olsun, hayat devam etsin diye. Güvende hissediyorum kendimi. Güven her zaman önceliğim oldu benim. Dün akşam hep seninle konuştum kendi kendime arayacaktım ama saat farkına rağmen korkutmamak için aramadım. Tam uyku, işten hayattan kaytarma havası. Kezban Paris'te diye eski bir Türk filmi izledim bu gün, ne basitmiş anlatımlar iyi geldi sorunların el birliğiyle çözülmesi.

Büyük olmak yorduğu zaman insan çocukluğuna kaçmak istiyor galiba. Çocukken İstanbul'a gelmiştin, senin ayakkabılarını boyayıp, kadife bezle cilalarken "Abla teşekkür ederim sen iyi bir insansın" dediğinde İlkay yengem şunları bir dinleyin ne güzel konuşuyorlar demişti. İkimizde duymuştuk onu ama duymamış gibi konuşmamıza devam etmiştik. Ne güzel konuşurduk...

Yasemin'le Miçil  genç kızken saçlarına perma yaptırdığında senin kızmaların geldi aklıma. Kuçila (küçük köpek) kelimesi hiç bu kadar güzel bir anlam içermemiştir. Güldüm hem de içten. Sana mektup yazmak geldi aklıma ama üşendim. Okuduğum kitaba rağmen bir sürü anı doluştu kafamın içine. Bunu da unutma bunu da unutma diye hatırladıklarımı kafama not ettim. Uyuyunca çoğu silinmişti. Kızları çağırırken hep isimlerini karıştırıyorum kızıyorlar bana.

Sen İzmir'de askerdeyken mektup yazmalarımı hatırladım sonra. Mektubu yollarken senin alıp okurken sevinmen düşüncesi sevindirirdi beni. Mektup yazmayı hep sevmişimdir ama birilerini sevindirmek daha da güzel. Fatih, askerde mektuplar okunuyor diye açık adres yollamamıştı bana sanki aşk mektubu yazıyorum. İşe giderken uyuyordum bir sabah, servisin radyosunda Kibariye Yiğidim askerim burda yatıyor şarkısını söylüyordu. Sessizce çok ağlamıştım kardeşim askerde diye ve ona kızmıştım bu duygularımı havada sallandırdığı için.

Ceren küçücüktü, denize inmiştik Emine, ben, sen ne güzel bir günmüş. Daha Viyana'ya gitmemiştin. Sen de çocukmuşsun o ara hatta bende. Fındık patoza verildikten sonra evin üzerinden kabukların üzerine atlamalarımız da geldi aklıma. Hiç durmadan atlayıp duruyorduk. Ne bitmez bir enerjiymiş. Şimdi yerimden kalkmaya üşenir oldum. Bizim evde hepimiz aynı odada uyurken çok yağmur yağdığında tavandan akan damlalardan uyku haliyle kaçışlarımız. Hele ahırın üzerindeki samanlıkta kaldığımız yaz. Orada kalabilmek için yalvarmalarımız. Sigara içmelerimiz. Zişan, Kamile ablam niye kızmazlardı ki bize? Kablonun ucundaki tek lambayı amcam fişten çeker "Hadi artık yatın yarın erken kalkacaksınız" diye bağırırdı biz gülerdik. İyi ki o kadar çok gülmüşüz.

Hocanın tarlasında erken olan incir ağacına hep birlikte çıkışımız, tarla sahibini görünce dallara saklanmaya çalışırken sizin düşüşünüz. Allahtan Seher yıllar sonra tarlayı satın aldı da bizi haramdan kurtardı. Göz hakkı kadar mı yemiştik yoksa patlayana kadar mı orasını hatırlamıyorum işte.

Ay başka parlardı, yıldızlar başka parlak ve çok. Eskiden kocaman gelirdi harmanlar gözüme şimdi her yer bir avuç. Annem beni tavukların kümes dışında yumurtladıkları follukları bulayım diye peşlerine takardı günlerce. Benimle tavuk çobanı diye alay ederdiniz ama ben kendimi çok önemli sanırdım. Hala da o görev başka bir önem kazandırır kariyerime.

Dedemin evindeki kuyunun demirine kafanı vurmuştun çok ağlamıştın. Yengem erkek adam ağlar mı diye susturmak istemişti seni. Niye erkeğin kafası taştan mı acıyor işte, rahat bırakın ağlayacağım diye sesini daha da arttırmıştın. Yıllar sonra Viyana'ya yanına gelmiştik yüreğimin çekirdeğiyle. Abla yeni geldiğimde buralarda çok ağlamıştım özlemden diye yaşadıklarını anlatmıştın. Hatıra fotoğrafımızı çektirirken "O kadar sıkı sarılma o benim ablam" demiştin. Kürşat'ta sana "Şimdiye kadar senin ablandı artık o benim karım" demişti. Hani sana, şu salgın bitsin bir kışı senin yanında başka bir kışı Nihat'ların yanında geçireceğim diye yazmıştım ya dışarı çıkıp alışverişe gitmek bile angarya gibi geliyor. Yok merak etme her işimi yapıyorum aksayan tıkanan hiç bir şey yok. O kadar hızlı hareket etmişim ki üç dört yıldır kendimi yavaşlatmaya aldım.

Mezarlığa gitmiştik hani iki araba, ben bizim ailenin yanında değil aşağıdaki düzlüğe gömün beni demiştim. Dul halinle çıplak el alemin yanında ne işin var yat dedemin ayaklarının dibinde diye kızmıştın. Amcam "Öyle özledim ki bir gece izin verseler yanlarına gidip kalsam" demişti. Biraz sabırlı ol az kaldı zaten temelli gideceksin yakında demiştim. Ne kolaydı ölümden konuşmak değil mi? Zaman... Şimdi oradakiler bizden fazlalar. Kaç acıyı gömdük o güzel yeşilliğin içine.  

 

Babaannem banyo kazanındaki suya söğüt dalı kırar atardı saçlarımız gür olsun diye. Ahmet'in bu şimdi mi söylenir abla diyen çaresizliğindeki surat ifadesine gülüyorum şimdi. Yağmur yağıyor ya ondan bu melankolik haller, sıkıntı yok merkez her şey yolunda. Yazıyı sana iyi gelsin diye yazdım ama bana daha iyi geldi eğer okurken duygulanır ağlarsan bu daha da iyi gelecek. Kendine iyi bak da güli, insan bazen kendini yalnız hissedebiliyor ama yalnız değiliz hiç birimiz bunu unutma.

 

Maske takınca nefes almak bana işkence onun için bu kadar abartıyorum merak edecek bir şey yok. Hayat normale dönsün bende fabrika ayarlarına dönerim diye düşünüyorum ama aldığım kilolarla eski hızıma yetişir miyim onu bilemiyorum. Hayatın hangi şekli normal? Kafamın alıcıları-vericileri karışık uzun bir süredir. Ben uzaklarda değilim ama özlemden ben de arada ağlıyorum biliyor musun? Çocukluğumu, kalabalıklarımızı, gidenlerimizi, kalanlarımıza sıkı sıkı sarılmayı, Zişan ablamın kapısında çay içmelerimizi, gülmelerimizi, birbirimize vara yoğa sataşmalarımızı,...

Yazdıklarımı mektup olarak yollayacaktım ama üşendim sokağa çıkmaya onun için buradan ulaştırıyorum. Hoşça kal, mektubuma son verirken herkese selam eder, Ferdi Tayfur'dan emmoğlunu dinlemeni niyaz ederim. Radyoyu karıştırma kafamdan tuttum şarkıyı. Orda bir köy var uzakta, gitmesek de kalmasak da o köy bizim köyümüz. Artık illa beni köye gömün demiyorum, şimdilerde bedenimin değil ruhumun gittiği yer daha önemli.

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..