Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '12

 
Kategori
Özel Günler
 

Uğur Mumcu'nun anısına

Gazetecilik fikri-takip işidir. Uğur Mumcu, "BÌLGÌ SAHÌBÌ OLMAYAN, FİKİR SAHİBİ DE OLAMAZ" derdi. Bunun için bilgiyi, -bugünün birçok gazetecisi gibi, gazetelerden değil - yerinden alırdı; araştırır, olayı yerinden takip eder, öyle yazardı. Sadece yazdığıyla kalmaz, yazdıklarının da takipçisi olurdu. Onun bu özelliği için, yakın arkadaşı cumhuriyet yazarı gazeteci Sayın Ali Sirmen, "Uğur, konu ettiği her olayın, mahkemelerine de gider, haksız yere yargılananların arkasında olduğunu, yalnız olmadığını belli ettirirdi onlara ve halka." diyor.

Yazdıklarını, en üst makamdan, devletin "MÌT" görevlilerinden, ya devlet arşivlerinden ya da en üst makamda çalışanlarından alırdı. Bir gün bir 'MİT' görevlisine, mitçe dinlendiğini söyleyince görevli, "Ne yapalım, siz, bizden daha hızlı bilgilere ulaşıyorsunuz" cevabini vermişti.Nitekim, öldürülmeseydi, ertesi günü, Genel Kurmayla görüşecekti. Apo'nun, kayın babasının 'MÌT'te görevli olduğunu öğrenmiş, bu konuda, Genel Kurmaya bilgi vermeye gidecekti.

***

Öldürüldüğü günün ertesi günü çıkan gazeteleri dün gibi hatırlıyorum: O dönemin Başbakanı Sayın - bir bilen baba -, Ugur Mumcu'nun katillerinin en geç bir ay içinde bulunacağına dair yemin billa ediyor; "Bulunmazsa, namerdim" diyordu. Aradan, değil bir ay, tam 19 yıl geçti (24.OCAK.1993). Katiller, hâlâ serbestçe, diğer - önemli işleri-ni görme peşindeler..!

***

Evet,bugün, 24.OCAK.2012. Uğur Mumcu'nun aramızdan alınışının 19'ncu yıldönümü. Her zamanki gibi basın suskun, medya suskun, gazeteler sus-pus bu konuda. Niçin olmasınlar:

- "Dün akşam sokakta bizim 'Demokrasi'ye rastlamışlar; yanında hukuksuz kalmış 'Devlet'i varmış."

***

Oysa, o dönemin Başbakanı Sayın Süleyman Demirel, "1993, reformlar yılı olacak" diyerek, halkça da, yepyeni ümitlerle o yılı karşılamışlardı. Meğer ki, 1993 yılı, nelere GEBE`ymiş; bir göz atalım, o yılın önemli olaylarına:

- 1993, sadece Merhum Özal'ın kalp krizi, Mumcu'nun suikast, Eşref Bitlis'in kaza ile öldüğü; 33 er'in katledildiği, Sivas'ta 37'can'ın yandığı bir yıl değil. Toplumu un ufak etmeye niyetlenmiş bir darbenin yılı...

- Bingöl ve Diyarbakır'daki PKK kampları 15 Ocak'ta bombalandı, 150 PKK'lı öldürüldü.

- Gazeteci-yazar Uğur Mumcu 24 Ocak'ta evinin önünde arabasına bomba yerleştirilerek öldürüldü.

- 28 Ocak'ta işadamı Jack Kamhi'ye suikast düzenlendi. Kamhi yara almadan kurtuldu.

- 17 Şubat'ta Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, bindiği askeri helikopterin düşmesi sonucu yaşamını yitirdi.

- 7 Mart'ta Dev-Sol'un Türkiye'deki beyni Bedri Yağan 4 militan arkadaşıyla birlikte ölü ele geçirildi.

- 17 Nisan'da Türkiye'nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal kalp yetmezliğinden dolayı sabah saatlerinde yaşamını yitirdi.

- 25 Mayıs'ta PKK'lılar Bingöl-Elazığ karayolunu kesti, otobüslerden indirilen 33 er kurşuna dizildi.

- Çatışmada 10 PKK'lı öldürüldü, kaçırılan 13 er, 1 polis ve 8 vatandaş kurtarıldı.

- 30 Haziran'da PKK'lılar 5 il'de saldırıya geçti.

- Siirt'te 12, Diyarbakır'da 1 asker şehit edildi. Van'da bir oteli kundaklayan teröristler 11 kişiyi öldürdü.

- Mardin'de bir mezrada 7 vatandaş katledildi.

- Erzincan'da iki şoför ve bir muavin öldürüldü.

- 2 Temmuz'da Sivas'ta gözü dönmüş insanlar, kendi ülkelerinin sanatçılarını, şairlerini, yazarlarını yakarak öldürdü.

- 3 Temmuz'da Muğla ve Bodrum'da aynı anda 4 ayrı noktada birden orman yangını çıktı.

- 22 Ekim'de Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Lice'de şehit edildi.

- 29 Aralık'ta Kılavuzköy Jandarma Karakolunda 12 er, Mardin'in Savur ilçesinde 2 polis memuru şehit edildi. (tarihler, o zamanın Aksiyon Dergisi'nden alınmıştır)

***

Bu olaylar gösteriyor ki, hedefler çok bilinçli bir şekilde farklı kesimlerden seçilmiş ve böylece Türkiye'nin tamamında bir kaos ortamı yaratılmak istenmiştir.

Vatanını seven hiç kimsenin bu tür olaylarda "kışkırtıcı" olması mümkün değil. Ama Türkiye üzerinde oyun oynayan dış güçlerin, içeride bazı maşaları kullandığı dikkat çekiyor.

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek de bir söyleşi sırasında PKK için "Dünyada hiçbir örgüt, bu kadar çok devletten dış destek almıyor" demişti.

İşte olayların özü bu cümlede yatıyor.

Türkiye'nin iç sorunlarını çözmesini istemeyen dış güçler, PKK'yı da, içerideki bazı "vatan hainleri"ni de kullanmaktan kaçınmıyor.

Bu geçmişte böyle oldu. Bugün böyle oluyor, gelecekte de olmayacağının garantisi yok...

***

Uğur mumcu, 1.Mart.1987' deki köşe yazısında diyor ki:

- "Her şeyin sahtesi var. Paranın sahtesi var. Tablonun sahtesi var. Altının, gümüşün, elmasın sahteleri var.. Var oğlu var..!

- Peki dinin ve ideolojilerin de sahteleri yok mu?

- Olmaz olur mu hiç? Var..

- Dinin sahtesi, siyasete karışmış olanıdır. Din duygularının ve dince kutsal kavramların siyaset adına kullanılması ile din, din olmaktan çıkar, siyasetin aracı olur.

 Siyaset ticarete, ticaret siyasete, din de her ikisine araç edildi mi, artık bu sömürünün sonu gelmez. (gelmedi  zaten be usta...)

- Din ticareti ile mesgul olanlara bakın, hemen hemen hepsi milyarder.. Yalnızca Türk Lirasi ile 'milyarder' değil, bunlar, dolar milyarderi, mark -euro- milyarderleri olmuşlardır. (Olmadılar mı, bal gibi de oldular.)

- Oh ne kolay.. Çek bir besmele, gelsin paralar...

- Finans kuruluşları, şirketler ve bu finans kuruluşları ve şirketler aracılığıyle kazanılan milyarlar...

- "Elhamdülillah müslümanız!. "Elhamdülillah milyarderiz!"

- Bir kolumuz siyasette, diğeri ticarette, ayaklarımız da tarikatlarda...

- Bir üçgen bu... Ticaret, siyaset ve tarikat üçgeni...

- Bunlar dindarın sah´tecileridir.. Zavallı yoksul müslüman yurttaşların kanlarını emenler de bunlardır... İnanç sömürücüleridir bunlar...

- Atatürk'ün lâiklik ilkesinin ne kadar yararlı, ne kadar gerekli  olduğunu, bu din sahtecileri ortaya çıkınca daha iyi anlıyoruz...

- Kim savaşacak bunlarla?

- Lâiklik ilkesi, "sahte Atatürkçüler" ile "sahte Müslümanlar" aralarında paylaşacakları bir koz değildir...

- Atatürkçülüğün ilk koşulu devrimci olmaktır, çağdaş olmaktır, demokrat olmaktır... Öyle ödün siyaseti ile Atatürkçülük olmaz, öyle pazarlıkçı ve uzlasmacı yaklaşımlar ile lâiklik ilkesi savunulmaz.. Yasakçılıkle ise hiç savunulamaz...

- Lâiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir.'İzinden gittiklerini' söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil..."

***

Aradan 24 yıl gibi çok uzun bir zaman geçti. Tecrübeyle sabit oldu ki, Sevgili Uğur Mumcu, söylediklerinin hepsi doğru çıktı. Toplumuna karşı gösterdiğin görevi yerine getirmenin huzuru içinde ebedi yerinde rahat uyuyabilirsin. Yaktığın ışığın aydınlatıcı yolunda gün geçtikçe daha da çoğaldığımıza emin olabilirsin. Bak,  aydınlattığın yolda  senin şarkını söylüyor hâlâ yetiştirdiğin gençlik:

Uğurlar Olsun Uğurlar Olsun
Hüzünlü Bulutlar Yoldaşın Olsun
Bir Keskin Kalem Bir Kırık Gözlük
Yürekli Yiğitlere Hatıran Olsun 

Alaettin Morgül / 23.OCAK.2012 - 00:25 --_-

 
Toplam blog
: 193
: 1086
Kayıt tarihi
: 02.02.10
 
 

İsveç`in Göteborg şehrinde oturmaktayım;  evli ve bir kiz bir oglan iki çocuğum var. İsveç`te..