Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '11

     
    Kategori
    Güncel
     

    Uğur'suz yıllar!

    Uğur'suz yıllar!
     

    Uğur MUMCU


    Ve biz… O sorularla o cevapları birleştirdik. Bakın Uğur MUMCU, o günlerde bugün konuştuklarımıza nasıl yanıtlar veriyor.

    Ece ALTUNELİ-Geçtiğimiz hafta Abdi İPEKÇİ’nin katili Mehmet Ali AĞCA serbest bırakıldı. AĞCA’nın serbest bırakılmasıyla ilgili yorumunuz nedir?

    Uğur MUMCU: İpekçi nasıl vurulmuştu? Ağca, İstanbul’da ülkücü militanların karargâhı bir lokalde nasıl ele geçirilmiş; poliste ne gibi itiraflarda bulunmuş ve tutuklu bulunduğu Kartal-Maltepe Askeri Tutukevi’nden nasıl kaçırılmıştı? Ağca bireysel bir terörist değildi; görevliydi. Arkasında bir takım gizli örgütler, uğursuz karargâhlar bulunmaktaydı. Bunların yurt içi ve dışı bağlantıları, bu azılı katili korumuşlardı. Ve Ağca cezaevinden kaçırıldıktan, İstanbul’da yeni cinayetler işledikten, Ankara’da, Yozgat’ta ve Erzurum’da elini kolunu sallayarak dolaştıktan sonra yurtdışına çıkabilmiş ve yakın bir zamana kadar Almanya’da üs kurabilmişti.

    E.A - Yani bir örgütün varlığından söz edebilir miyiz?

    U.M: Bu bir örgüt işidir. Bu, yurt içinde ve dışında örgütlenmiş uluslararası bir terör örgütünün işidir. Bu bir kanlı zincirdir. Bize düşen, İpekçi cinayetini akla gelen ve gelmeyen bütün olasılıkları ile yeniden değerlendirmek ve Ağca’yı gerek İpekçi, gerek Papa olayında piyon olarak kullanan bu uluslararası terör çetesini daha yakından tanımaktır. Bunun için zaman geçmiş değildir. Papa olayı, İpekçi olayının yeniden ele alınmasını gerektirmelidir. Bakın, İpekçi cinayetinin kan izleri, nerelere kadar uzanıyor? Bu olaydan ders alalım...

    E.A- Geçmişimiz aslında bu konuda ders alınacak önemli olaylarla dolu. Örneğin Kurtuluş savaşımız başlı başına bir antiemperyalist mücadele değil miydi?

    U.M: Kurtuluş Savaşı öncesinde, emperyalist güçlerin, Türkiye toprakları üzerinde Rum ve Ermeni devletleri kurma ve bunları kendi güdümlerine bağlama girişimleri, Kurtuluş Savaşıyla boşa çıkartılmıştır. Türkiye'yi de "manda" adı verilen yönetim biçimiyle kendine bağlamaya çalışan Amerika, Türkiye toprakları üzerinde kurulacak bir Ermenistan devletinin de "vesayetini" üzerine alma amacındaydı. Erzurum ve Sivas Kongreleri, Türk toprakları üzerinde dış destekli Ermeni ve Rum devleti kurma planlarına karşı ulusal bilinci eyleme geçirmiş ve Kurtuluş Savaşının antiemperyalist kavgası, bu kongrelerde biçimlenip yönlendirilmiştir. Yakın tarihimizden bu yana, emperyalist güçler, Türkiye'de hep ayrımcı güçleri örgütlemek ve desteklemek istemişlerdir. Amaç aynı amaç, plan aynı plandır. Kurtuluş Savaşı öncesindeki bu çabalar, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan hemen sonra da sürdürülmüş, etnik kökenli ve dış destekli isyanlarla karşılaşılmıştır. Bunları unutmuş değiliz.

    E.A- Unutmayacağız da… Peki, emperyalist güçlerin bugünkü planları nedir?

    U.M: Amaç, Lozan Antlaşmasını hükümsüz sayıp Sevr Anlaşmasını yürürlüğe sokmaktır. Türkiye, emperyalizmin bu eskimiş kirli oyununu dün olduğu gibi bugün de elbet tarihin çöplüğüne atmasını bilecektir. Bu "kurt kapanı" karşısında Kurtuluş Savaşımızın o kutsal "Kuvvayı Milliye ruhunu" diriltmek, Atatürk'ün "tam bağımsızlık" inanç ve siyasetini bir bayrak gibi dalgalandırmak tek seçenektir. Emperyalisti yenecek güç ulusal birlikten geçer. Bu oyunları tek tek aydınlığa çıkaracak ve ulusça üstesinden geleceğiz. Yeter ki, "tam bağımsızlık" ruhunu ve bilincini yeniden diriltelim ve "Kuvvayı Milliye türküleri"nde ulusça bir araya gelelim...

    E.A-Son yıllarda büyük bir batı, AB ve ABD hayranlığı söz konusu… Ancak yapılan kamuoyu yoklamalarına göre Türk halkın hemen hemen tümü ABD’nin Türkiye’nin düşmanı olduğuna inanıyor.

    U.M: Büyük dostumuz, mahremi esrarımız, koruyucu meleğimiz, ağababamız Amerika'ya karşı bu ne küstahlık, bu ne cüret!.. Ne kadar doğal zenginliklerimiz varsa verelim onlara: Petroller sizindir, istediğiniz gibi kullanın. Madenler ha sizin, ha bizim. Kanunlarımızı size uygulamayız, kendi eviniz gibi rahat edin. Casusluk raporlarınızın da bir önemi yok, örtbas ederiz. Memleketimiz yabancı sermayeye açıktır. Amerika bizim canımız, feda olsun kanımız... Bu çıkmaz sokağın kavşak noktasındayız şimdi.

    E.A- Sizce siyasilerimiz en çok hangi dönemden ders almalılar ve ders almaları gereken o dönem de en büyük sorun nedir?

    U.M: 27 Mayıs İhtilali ile 12 Mart Muhtırası, yakın geçmişimizin ders alınacak deneylerle dolu iki büyük siyasal olayıdır. 27 Mayıs ve 12 Mart'a, bugün bir ölçüde serinkanlı gözlemlerle bakma olanağı vardır. Yaşadığımız ortamda, toplumsal olaylara "yaşasın" ya da "kahrolsun" edebiyatı ile yaklaşmak çok yanıltıcı olur.

    E.A -Neden?

    U.M: Şu acılı serüvenlerde görüldü ki, bu "yaşasınlar" bir süre sonra "kahrolsunlar"a, kahrolsunlar da "yaşasınlar"a dönüşür. Yaşasınların sevinci kahrolsunların öfkesini, kahrolsunların öfkesi yaşasınların sevincini, birkaç yıl içinde silip süpürünce, geriye yalnızca, evet yalnızca gerçeğin kendisi kalır. Tarihi yazan da gerçeğin kendisidir.

    E.A -AKP’de dâhil olmak üzere pek çok partiye kapatma davası açılıyor. Bazıları kapatılıyor. Bazılarına cezalar veriliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

    U.M: Siyasal suçlarda ölüm cezalarının hiçbir toplumsal sorunu çözmediği, bir parti grubunun toptan ceza görmesinin siyasal gelişmeleri engellemediği, yaşanan gerçeklerle, çok açık biçimde kanıtlanmıştır.

    E.A -Türkiye’de demokratik açıdan neler eksik?

    U.M: Çağdaş demokrasiler, toplumun çok yönlü yapısının gerektirdiği sınırlamalarla bağlıdırlar. Partiler, baskı grupları, sendikalar, çağdaş demokratik anlayışın vazgeçilmez unsurlarıdır. Anayasamız sosyalizme açık mı kapalı mı; işçiler iktidara gelsin mi gelmesin mi diye nane şekeri kandırmacıları ile uğraşıp duruyoruz. Sevsinler çok partili cici demokrasimizi... Açıkçası çok partili demokrasimiz, yıllardır tek partili dönemin ceza yasasıyla "gözaltında" tutulmaktadır.

    E.A - Çözüm olarak neler geliyor aklınıza?

    U.M: Türk toplumu ya çağdaş demokrasilerin gereklerine uyarak toplumun bütün sınıf ve tabakalarına söz ve örgütlenme özgürlüğü sağlayacak ya da kurulu düzenin denklemi eskisi gibi, yeni güçlüklerle ve sorunlarla sürdürülecektir. Bu denklem, oldukça kaba görünümüyle gözler önündedir.

    E.A - Türkiye'nin ekonomisi ve buna bağlı olarak ulusal itibarı için neler düşünüyorsunuz?

    U.M: İktisadi durumumuz ve itibarımız için en acı misal... Geri kalmış ülke damgasını, Türk aydını, Türk halkı, bir suçlu gibi alnında taşıyor. Yıllarca kendi çilesine terk edilen fakir halk, geciken yarınların ıstırabı içinde. Mutlu azınlıklar, umutsuz çoğunluğun ıstıraplarıyla zenginleşmiş. İktisadi planlar siyasi müteşebbislerin kasalarına bağlanmış. Vergiler dar gelirlilerin omuzlarına yüklenmiş. Vergi adaleti, sosyal adalet, işçi hakları fantezi bir edebiyattan ileri gidememiş ve en fenası, siyasi ve iktisadi ahlak yoksunluğu bir sari hastalık olmuştu.

    E.A -Tüm bunların sorumlusu kim?

    U.M: Gelecek nesilleri değil, gelecek seçimleri düşünen politikacılarımız bu tablonun ressamlarıdırlar.

    E.A-Şimdi ne yapmak lazım?

    U.M: Şimdi hepimizin bir tek amacı olmalıdır. Çok yönlü kışkırtmalara, kurt kapanlarına kapılmadan, terörsüz özgürlüğü, kansız demokrasiyi kurmak ve sivil yönetimi sağlıklı yöntemleri ve kalıcı çözümleri ile yeniden oluşturmak... Her şeye Atatürk gücüyle ve onuncu yıl umuduyla başlayacağız, başlamalıyız.

    E.A -Bu güzel sohbeti bitirmek çok zor geliyor ama bu sohbet sizce hangi sözlerle biter?

    U.M: Nazım Hikmet'in en çok sevdiğim şiirlerinden biri "Ve kavga bittiği zaman / Ne çiftlik sahibi oldu ne apartman / Kavgadan önce Kartal'da bahçıvandı / Kavgadan sonra Kartal'da bahçıvan" diye biter.

    E.A: Bu güzel paylaşımlarınız, varlığınız ve öngörüşlülüğünüz için size minnettarız. Saygı ve hasretle önünüzde eğiliyoruz.

    Hazırlayan: Ece ALTUNELİ 

     
    Toplam blog
    : 1
    : 554
    Kayıt tarihi
    : 03.12.10
     
     

    1986 İstanbul doğumluyum. İnternet gazeteciliği mezunuyum. Siyaset, Kültür sanat, gündem haberleri t..