Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '18

 
Kategori
Güncel
 

Ülke Ormanlarını Talan Ettiren CHP’nin, Taksim’de Birkaç Ağaçla Derdi Neydi ?

Ülke Ormanlarını Talan Ettiren CHP’nin, Taksim’de Birkaç Ağaçla Derdi Neydi ?
 

Bilgi, kendisinden yeni bilgiler üretildiğinde daha değerli olmaktadır.


Gezi Parkı Protestolarını hepimiz hatırlarız. Bu olayların, Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında, Topçu Kışlası inşası için Gezi Parkı’ndaki ağaçların sökülme işlemini durdurmak amacıyla başlatıldığını da.

“Gezi Hareketi” ile ilgili, Kemal Kılıçdaroğlu o günlerde ne demişti :

“CHP, başta temel haklar ve özgürlükler olmak üzere, Gezi Hareketi’nin öne çıkarttığı bu temel değerlerin başlıca savunucusu olmaya devam edecektir.” (1)

Anladığımız o ki CHP, sadece kişilerin değil, ağaçların da temel (yaşama) hak ve özgürlüklerini korumakta, en azından savunduğunu ilan etmektedir.

Bu noktada hep birlikte bir tarih yolculuğuna çıkıyoruz...

* * *

“Baltalık Kanunu” adlı yasayı, ihtimaldir ki bugüne kadar hiç duymadınız...

"Baltalık Kanunu ile orman köylüsünün orman sahibi edilmesi ilkesi kabul ediliyor. Her köylüye, yakınındaki ormandan iki hektarlık bir bölüm temlik ediliyor (veriliyor). Köylü ailesi, bunu istediği gibi kullanma hakkına sahip." (2)

Bununla ilgili yasanın çıkarılma tarihi, 11 Ekim 1920.

Şimdi işin hikayesini aktaralım...

* * *

"Şimdi bu Baltalık Kanunu’nun serüvenini incelemeden önce, Cumhuriyet’in kurucu ve yönetici kadrolarının bir değerlendirmesinden söz etmek gerek. Mustafa Kemal, 1919 yılında Doğu’daki Ordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya bir telgraf çekiyor. Bu telgrafta şu değerlendirme de yer alıyor : 'Siyasi zümrelerin şimdiye kadar menfaatleri uğrunda halkı bazike etmiş olmaları, ahalide her türlü teşkilâta karşı bir nevi ihtirazkârlık tevlid eylemiştir (çekingenlik doğurmuştur)' [Kaynak : Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, İstanbul, 1960, s.50]. Değerlendirmelerin bugünkü dille anlamı pek açık : Şimdiye kadar politikacıların, kendi menfaatleri için halkı oyuncak hale getirmiş olmaları, halkta her türlü siyasal örgüte karşı bir çekingenlik doğurmuştur.

Yola çıkarken elde böyle bir değerlendirme var. Kurtuluş Savaşı’nın örgütlenmesine eşraf ve mülk sahipleri, daha büyük bir istek ve rahatlıkla katılıyor. Ama 'halk' ? Burjuva da olsun, her savaş ya da devrim, 'halk' olmadan olmaz. Bunların katılımını sağlamak gerekir. Baltalık Kanunu, bu yöndeki girişimlerden birisi. Orman köylülerinin yeni oluşan siyasal örgütlenmeye katılımlarını sağlamayı amaçlıyor.

Bundan sonrasının ne olduğunu, elli yıl sonra yayınlanan 'resmi' bir kaynaktan okumakta yarar var. Şöyle : 'Kanunda köylünün orman sahibi edilmesi prensibi esas alınmış ve her köylüye 2 hektar orman temlik edilerek (verilerek), tatbikatına başlanmıştır. Ancak bu, ormanın değeri halkça takdir edilmemiş bulunduğu için, bu tatbikat memleket namına çok büyük zararlara mal olmuş ve ormana tapu ile sahip olan köylü, çoluk ve çocuğu ile birlikte malını baltadan geçirerek, kendisine verilmiş olan ormanı tarlaya çevirmiştir'. Baltalık Kanunu çıkarılırken, sonucun böyle olacağından, herhalde yasayı çıkaranların da kuşkusu olamazdı. Aynı kaynak, kaldığı yerden devam ediyor : 'Üç yıl devam eden ve büyük orman kaybına sebep olan Baltalık Kanunu, 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması'ndan sonra derhal durdurulmuş ve bir yıl sonra çıkartılan 15 Nisan 1924 gün ve 484 sayılı intifa kanunu ile, orman ve köylü ilişkisi, ormanların takatı (dayanımı/gücü) esas prensibi dahilinde, yeniden muvakkaten (süreli) bir düzene bağlanmıştır' [Kaynak : Orman Bakanlığı, Cumhuriyetimizin 50.Yılında Ormancılığımız. Ankara, s.53-54].

Lozan Antlaşması’nın imzalanmasıyla birlikte, yeni bir yasa çıkarmaya bile gerek duymadan, yürürlükteki yasaya dayalı uygulama durduruluyor. Nedeni çok basit olmalı:

Cumhuriyet’i dışarda legalize eden (yasallaştıran) ve artık savaşların sürmesi olasılığını geri plana atan bir antlaşma imzalanmış durumda. Artık 'halk' katılımına eskisi kadar gerek yok. Fakat resmi gerekçe başka. Resmi gerekçe olarak, Baltalık Kanunu’nun başlatığı uygulamanın ormanların tahribatına yol açacağının keşfedilmiş olduğu gösteriliyor. Ancak bu gerekçenin tutarlı ve inandırıcı olabilmesi için, Baltalık Kanunu’nu izleyen uygulamanın başka eller aracılığı ile aynı tahribata yol açmaması gerekirdi.

Baltalık Kanunu’nun yerine geçen 1924 sayılı yasanın uygulaması, 1937 yılına kadar sürüyor. Aynı resmi kaynak, bu yeni uygulamayı da şöyle özetliyor : 'Devlet, bu dönemde [1924-1937] birbirine eklenen ve yıllarca süren harplerle harab olmuş bir memleketin, bitmez tükenmez ihtiyaçları ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu bakıdan hem orman mahsulleri ve hem de para bakımından çok büyük olan bu ihtiyacın karşılanmasında milli servet olarak ormanlardan faydalanma cihetine (yoluna) gidilmiş ve ormanlar yerli ve yabancı özel teşebbüsün istismarına açılarak, memleketin bir çok yerlerindeki iyi vasıflı ormanlar, uzun ve kısa vadeli mukavelelerle satılmaya başlanmıştır'. Ormanlar, yoksul orman köylüsünden alınıp, yerli ve yabancı sermayedarlara veriliyor. Veriliyor da, Baltalık Kanunu’nun uygulamasıyla ortaya çıkan ve yeni uygulama ile önleneceği iddia edilen 'tahribat' önleniyor mu ? Aynı kaynak, yine kaldığı terden şöyle devam ediyor : 'Fakat bir süre sonra, bu usulün getirdiği zararların büyüklüğü karşısında orman satışları, 1935 yılından itibaren kısmen frenlenmek ve kısmen de işletilmekte olan ormanlardaki kontrolün arttırılması suretiyle, 1937 yılına kadar devam etmiştir' [Kaynak : Orman Bakanlığı, Cumhuriyetimizin 50.Yılında Ormancılığımız. Ankara, s.55]

Yoksul köylülerin ormanlardan yararlanmalarının doğurduğu sakıncalar çabuk farkediliyor.

Ancak yerli ve yabancı özel teşebbüsün yaptığı tahribatın farkedilmesi daha geç oluyor. Çünkü, 'bu dönemde [1924-1937] ormanlar, müteahhitler tarafından işletilmiş ve satışlar da, dikili ağaç halinde, kesimden önce yapılmıştır' [Kaynak : Orman Bakanlığı, Cumhuriyetimizin 50.Yılında Ormancılığımız. Ankara, s.197]

Baltalık Kanunu’ndan sonra gelen, 1924 yılında çıkarılan intifa yasası ile ormanlar, yerli ve yabancı özel sektöre peşkeş çekiliyor. Ormanlar ve orman işletmeciliği, özel bir işletme alanı haline geliyor. Bu özel işletmeler arasında İş Bankası da var. İş Bankası, diğer iş alanlarının yanısıra, buraya da el atıyor. 1931 yılında Bafra’da kereste fabrikası kuruluyor. Bu kereste fabrikası, 1937 yılında çıkarılan yeni ormancılık yasası uyarınca, fakat ancak 1944 yılında devlete devrediliyor. 1937 yılına ait 3116 sayılı ormancılık yasası, 'devlet kendi ormanını kendisi işletir' ilkesini getiriyor. Ancak bu türden 'ilerici' yasalara konulan 'istisna' maddeleri ile, daima olduğu gibi, burada da ilkenin uygulaması zamana bırakılıyor. O tarihe kadar verilmiş olan imtiyazların on yıl kadar korunabileceği, 3116 sayılı yasanın maddeleri arasında yer alıyor." (3)

Bu yazımızı, CHP’nin web sitesinden alıntı yaparak sonlandıralım :

“...TBMM, bir yandan kurduğu devletin yönetim şeklini belirlemeye çalışırken, diğer yandan köylülerin orman ürünlerine olan gereksinimlerini kendi ormanlarından karşılamalarını sağlamak üzere, 11 Ekim 1920 tarihinde 39 Sayılı Baltalık Kanunu, kabul edilmiştir. Bu Kanun, cumhuriyet döneminin ormancılıkla ilgili ilk yasasıdır. Baltalık Kanunu ile orman köylüsü her aileye, 1,8 ha baltalık orman verilmiş ve kendi ormanlarından yakacak odun gereksinimlerini karşılamaları hedeflenmiştir. Ancak, köylülerin tahsis edilen yerleri tarla haline çevirmeleri, ülke ormanlarının azalması sonucunu doğurmuştur.” (4)

Sonsöz :

Sırça köşkte oturan, komşusuna taş atmamalıdır.

 

www.canmehmet.com.

Resim : Tarafımızdan hazırlanmıştır.

Kaynaklar :

(1) https://www.chp.org.tr/Public/0/Folder//gezihareketibykp.pdf

(2 ve 3) Türkiye Üzerine Tezler – 1.Kitap. Yalçın Küçük. 3.Basım, Tekin Yayınevi, 1980.

(4) Kaynak ve daha fazlası için bakınız : https://www.chp.org.tr/Public/1991/Folder//97208.pdf

 

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..