Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '08

 
Kategori
Blog
 

Ülkemizde veya blogda taraf olmak!

Ülkemizde veya blogda taraf olmak!
 

resim: www.bigglook.com


Bir düşünceye, ideolojiye, inanışa, olaya bütün yönleriyle taraf olmak ya da olmamak yaşadığımız zaman ve ortamda çok zor! Konunun irdelenmesi gereken çok yönü var. Bu yazımda iki yönünü ele alacağım:

Ülkenin evlatları olarak hâlâ daha kuruluşunu tamamlayamadığımız ve adını koyamadığımız kavram ve değerlerin girdabında boğulmaktayız. En büyük kötülüğü de kendimize yaparak. Bizim kavramlarımız çelikten değil maalesef. Kavramlarımız vıcık vıcık. İçi laçkaca doldurulmuş kavramlarla konuşan insanlar da laçkalıktan kurtulamaz. Ülkemizin en önemli sorunu (malumu ilan edeceğim belki; amma) kavram kargaşası.

Aynı kelimeye herkesin farklı anlamlar yüklediği başka bir ülke var mıdır acaba? Kelimeler düşüncelerin elbisesidir. Düşünceler farklı ama giydirilen elbise aynı. Kimine göre yakışan elbise kimine göre oldukça rüküş. Hatta kimine göre paçavra…

Ülkemizde laiklik, demokrasi, insan hakları, din, vicdan ve düşünce özgürlüğü gibi kavramların içini herkes kendi çıkar ve inatlaşmasına göre doldurur ve manalandırırsa, kimin ne söylediği hiçbir zaman netlik kazanamayacaktır. Çünkü söyleyenin kastettiği anlam ile dinleyenin anladığı anlam farklılık gösterecek ve anlaşmazlıklar kaçınılmaz olacaktır.

Böyle bir ortamda kimse de “net” olarak anlaşılmayacak, fikirde ve eylemde keşmekeş eksik olmayacaktır. İşte bu noktada düşünme zahmetine giren ve risk alan insanlar mutlaka birileri tarafından “net” olmamakla suçlanacaktır. Basit ve düşünce tembeli insanlara göre, sizin net olmanız demek, basit ve düşünce tembeli insanların kavramlara yüklediği anlamla konuşmanız demektir.

Meselâ ben laikliğin savunucusuyum, dindarım, demokratım, özgürlükçüyüm dediğinizde, herkesçe aynı anlaşılacağınızı düşünüyorsanız çok safsınız demektir. Muhataplarınız kendi niyetlerine göre sizi anlayacaktır. Çoğunlukla da kasıtlı... Sizi veya düşüncelerinizi vicdanen ne kadar tasdik etse de, çıkarına ters düştüğünüz için sizi ve düşüncelerinizi kabullenmemek için gösterdiği inat, tavrını belirleyen en önemli etmen veya kriter olacaktır.

Ben laikliği savunuyorum, hem de sonuna kadar; ancak inanç özgürlüğünü savunduğum için “sen yobazsın!” safsatasıyla karşılaşabilirim. Hatta takiyye yapıyorsun, denebilir. Ülkemizde en basitinden “kamusal alan” tanımlaması yapılamıyor. İşte size bir kavram kargaşası daha… Bir başka örnek; kimimiz türban, kimimiz başörtüsü, kimimiz eşarp vs. diyoruz ve şekle kafayı takıyoruz da (kuma kafasını gömmüş devekuşu gibi) aslında bu ihtiyacın bir inanç meselesi olduğunu konuşmak pek aklımıza gelmiyor.

İşte böyle bir ülkede konuşmak da anlaşmak da taraf olmak da zor… Zor olduğu kadar riskli… Çünkü siz herkesin sözlüğünün gündelik ve şahsi çıkarlarına göre farklı anlamlar taşıdığı bir toplumda yaşıyorsunuz. O toplumda hukukun da işi çok zor! Hukuka da güven problemi yaşayabilirsiniz. Kavram kargaşası bir değil, iki değil; hayatın her tarafını zapt etmiş. Bu durumda her konuda hukuk inisiyatif ve içtihat kullanmak zorunda kalır ki işte düşünce özgürlüğü önündeki en büyük engel o zaman ortaya çıkar.

Kişiler sözlüklerine kendi kültür, inanç, düşünce ve hayatı algılama yeterliliğine göre anlamlar yükler. Buradan şu sonuç çıkar; aslında hepimizin konuştuğu dil Türkçe; ama duygu ve düşüncelerimizin anlamı farklı... Bu açıdan taraf olmak ya da olmamak her zaman gevşekliği üzerinde taşıyacaktır.

İkinci nokta, taraf olmak işin kolay tarafını seçmektir. Ezberciliktir. Bir takım taraftarı olmak gibi bir şey. Genellikle taraftar, tuttuğu takımın körü körüne her halini savunmak durumunda kalabilmekte, çok saçma gerginlikler çıkarabilmektedir. Daha da ileri giderek fanatikleşmektedir. Bugün takım taraftarları daha çok fanatik olmada yarışmakta fanatikliği daha onurlu ve şerefli olmakla eş değer görmekteler. Aslında fanatikleşmek beynin ölümüdür. Şartlandırılmaktır. Güdülenmektir. Koyunlaşmaktır. Ve çoğunlukla da objektif olamamaktır.

Ahmet Turan Alkan bir yazısında şöyle demişti: “Taraf olmak kolaydır çünkü taraf olmanın önceden belirlenmiş bir davranışlar listesi vardır; bağımsız ve serbest olmak, her yeni olay karşısında hadiseyi bütün eklentileri ve evveliyatı ile değerlendirmeyi gerektireceği için yorucu ve zihin konforunu yıpratıcı bir tutumdur.”

Taraf olmak, aklını bir başkasının çıkarı doğrultusunda kullanarak kendini yok saymaktır. Çoğunlukla da vicdana rağmenliktir.

İşte çağlar boyunca kalabalıklara taraf olmayanlar insanlığın gelişme ve değişimine en büyük katkıları sağlayanlardır. Yalnız kalmış, aforoz edilmişlerdir. Ancak şu anki düşünce ve teknolojik gelişmeleri, insanlığın geldiği noktayı o yalnızlara borçluyuz. Taraf olunsaydı dünyanın yuvarlak olduğu hâlâ bilinmeyecekti...
Taraf olmak, kalabalıklara göre “netlik”tir. Ya hep ya hiç mantığıdır. Duygusallıktır.

Taraf olmadan aktarılan düşünceler her zaman bulanık ve bukalemun olmakla suçlanacaktır. Çünkü her tarafın az veya çok haklı olduğu-olabileceği gerçeği, taraf olmayı reddeder. Bütün içinde parçacıkları kabullenmek, o bütünün tümüne değil, yalnızca parçacıklarına taraf olmak demekse, kişi birden çok düşüncenin ya da tarafın bir parçasına aynı anda taraf olabilir. Yani aynı havayı soluyan insanlar olarak ne kadar birbirimizden ayrı dünyalarımız olsa da yaşantıda ve düşüncede yolumuzun kesiştiği yargılar ve mutlaka bazı ortak paydalarımız olacaktır.

Yazımı MB’den çok basit bir iki örnekle bitireceğim:

Siz bir blogger olarak THK’nin bazı uygulamalarını eleştirebilir, yolsuzluklarını dile getirebilir; fakat THK’yi ve bu kurumun tanıtımını samimi bir biçimde yapan bir arkadaşınızın gayretini takdir edebilirsiniz. THK’nin bazı eylemlerini sorgulamasını desteklediğiniz bir arkadaşınızın kişisel tartışmalarında ve üslubunun bir kısmında taraf olmayabilir veya eleştirebilirsiniz.

Başörtüsünün serbestîsini inanç özgürlüğü olarak bireyin temel hak ve özgürlükleri çerçevesinde savunabilir; buna karşın ham ve kaba softaları, din istismarcılığını şiddetle reddedebilirsiniz. Laikliği savunurken laikliğin siyasî rant ve ideolojik slogan yapılmasına, dindar insanların rencide edilmesine karşı çıkabilirsiniz…

Velhasılıkelam, ülkemizde kavramların, anlamların, taraf olma veya olmamanın sınırları net olmayınca ve yanlış anlamak, önyargıyla karşılamak için pusuda bekleyen kolaycı bir topluluk karşısında farklılığınızı, samimi düşüncelerinizi ve kendinizi ifade etmek de zor ve riskli… Bu riski alanların da bukalemun olmakla suçlanması da doğal…

Benim netliğim başkasına göre pus olabilir.

Ben de tarafım elbette; ancak körü körüne ve tepkisel değil, sırtımı bir gruba verme zaafiyetine düşmeden, tek kalma riskini alarak... Ben akıldan tarafım...

NETLİĞİN benim lügatimdeki ismi de SAĞDUYU, İRADE, AKIL ve VİCDAN’dır.

Ben de tarafım elbette,
Başkasına göre iki arada bir derede kalmak, bukalemun olmak...
Veya arafta kalmak…

 
Toplam blog
: 143
: 2341
Kayıt tarihi
: 22.08.07
 
 

Bu âlem içinde aileme zaman ayırmak, gezmek, okumak, fotoğraf çekmek, resim çizmek ve iş hayatı h..