Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '10

 
Kategori
Siyaset
 

Ulus devlet

Yıkılmış bir imparatorluktan modern bir ulus devlet kuran Atatürk, 15 yılda evet sadece 15 yılda bir mucize gerçekleştirdi. Sadece O 15 yılda saltanatı ve hilafeti kaldırmış, modern bir sanayinin ilk adımlarını atmış, milli bankacılığı geliştirmiş hatta tarımda bile ülkeyi kendi kendini besleyebilen bir duruma getirmişti.
Yani kısacası Atatürk bize bağımsız, üniter, çağdaş, laik, demokratik bir ülke bırakmıştı.

Sonra…

Yani 10 Kasım 1938’den hemen sonra karşı devrim süreci başladı. En yakın arkadaşları hükümetten uzaklaştırıldı.

Onu bir süre sonra paradan bile resminin silinmesi izledi.

Sonrası malum, ölümünden çok değil sadece 10 yıl sonra emperyalistlerle ikili anlaşmalar imzalandı ve eğitim onların denetimine bırakıldı.

Onu giderek artan dış borçlanma izledi.

Borçlandıkça bağımlılaşan, bağımlılaştıkça daha da borçlanmasına yol açan sarmal giderek büyüyerek devam etti.

Ve bu günkü duruma yani ödenemeyecek konuma kadar gelindi. Sonuçta hiçbir yabancı da hiçbir ülkeye bu borçları babalarının hayrına vermeyeceğine göre bu borçlar…

Bir anlamda icra yoluyla…

Yani sözüm ona özelleştirme adıyla alacaklılar tarafından tahsil edildi.

Ülke ekonomik olarak adım adım emperyalizmin kucağına çekilirken, siyasal ve sosyal yaşamın bundan nasibini almaması beklenemezdi ve yavaş yavaş o da gerçekleşti.

Bir zamanlar insanları sadece birey kabul ederek ödev ve sorumluluk yükleyen yurttaşlık kavramı sosyal yaşamdan uzaklaştırıldı.

Onun yerini bir süre sonra oy avcılığı için sahneye sürülen cemaat ve tarikatlar aldı.

Belirli bir süre, bir kısım partiler bu cemaat ve tarikatları ucuz oy deposu olarak görüp kullanırken, giderek güçlenen tarikat ve cemaatler bir süre sonra partileri teslim alıp kullanmaya başladı.

Yani bu günkü duruma bir anda gelinmedi, uzun bir süredir izlenen politikalarla gelindi.

Cumhuriyetin kuruluşuyla yurttaş adını alan birey, kişi hak ve özgürlüğüyle ilgili olarak birçok hakka kavuştu.

Hem zaten çağdaş demokrasilerde kişi hak ve özgürlüğü kavramı vardır.

Çağdaş demokrasilerde kişi bireydir ve hakkını bireysel olarak kullanabilir.

Ve yine hangi ülke olursa olsun yurttaşlarının kendi kuruluş ilkelerine karşı olarak örgütlenmelerine izin vermez.

Yani kişi bireysel olarak ibadetini yapabilir, yada ilgili bulunduğu etnik kimliğin halk oyunlarını oynayabilir, dil kursuna da gidebilir, kendi arasında konuşabilir.
Ama hepsi o kadar…

O etnik ve dinsel kimliğin bir güç oluşturacak şekilde örgütlenmesine asla izin vermez.

Dolayısıyla laiklik

Yani dinin siyaset ve devletin dışında bırakılması bir ulus devletin olmazsa olmaz koşuludur.

Eğer bu gerçekleşmezse ülke her türlü etnik kimlik ve cemaatin cirit atıp devleti yönlendirdiği bir konuma gelir ki bunun adı da ulus devlet değil başka bir şeydir.

Yani sözün kısası emperyalizm ülkeleri iki şekilde parçalar…

Ya etnik parçalara böler.

Ya da dinsel kimliklere…

Yoksa ulus devletlerin parçalanmasının başka hiçbir yolu yoktur.

Benden söylemesi…

11–11–2010
Nusret KEBAPÇI

 
Toplam blog
: 207
: 398
Kayıt tarihi
: 07.07.06
 
 

Ben Ankara'da yaşayan kendi halinde okur yazar  bir öğretmenim...     ..