Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '13

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Ulusal (nasyonal) kültür - uluslararası (enternasyonal) kültür nedir?

Ulusal (nasyonal) kültür - uluslararası (enternasyonal) kültür nedir?
 

Ulusal (Nasyonal) Kültür - Uluslar arası ( Enternasyonal ) Kültür Nedir? Kültürlerin Birbirlerine Üstünlükleri var mıdır?


Özne olan insanın bilme eylemleriyle nesneler dünyasını kavrayıp ifade etmesi “sanat” ı oluşturur.

Sanat; insanın algı, düşünme, tasarlama, düşleme, uslamlama gibi yollarla vardığı bir sonuçtur. (1)

Sanatçı yönlediği nesneleri yalnızca görmekle kalmaz; onu imgeleminde değiştirir, zenginleştirir ve bir sanat yapıtı olarak sunar. Eski Yunan dilinde “söylenen ya da duyulan masal-öykü-efsane anlamına gelen “mythos”la, belli bir düzen içinde söylenen söz anlamına gelen “epos”u kapsayan bir şey.  Mythos’la eposun oluşturduğu bireşim sanat yapıtının ta kendisidir.

Logos “gerçeğin insan gücüyle dile gelmesi ya da betimlenmesi anlamına gelen insanın bedenide ve ruhunda bir logos, bir yasal düzeni yansıtır. Dahası, insanın bedeninde ve ruhunda bir logos bulunduğu gibi, evrenin ve doğanın da bir logosu vardır.

Logos, bir yasal düzeni yansıtır. Dahası, insanın bedeninde ve ruhunda bir logos bulunduğu gibi, evrenin ve doğanın da bir logosu vardır. Logos insanda bir düşünce, doğada bir yasadır; yani, günümüzdeki bilimsel bilgi. Böyle bir düşünsel eylemin sonunda ulaşılan sonuçlar ise, (estetik bilginin tam tersine) kesin zorunlu nesnel bilgiler ve doğrulardır. (2)

İnsana ve insanileştirilmiş doğaya yönelik bu bilgilerin birbirlerinden çok farklı, giderek karşıt olduklarını görürüz.

Bunun iki nedeni vardır. Birincisi; Bilimsel bilgi, Karl Marx’ın deyimiyle, kafada düşünce bütünselliği olarak görünen ‘tümel’e ussal-kavramsal soyutlamalarla varmak istemesine karşın, sanat bilgisi imgelemin eşliğinde bu amaca ulaşmak ister.

İkincisi; bu iki bilginin süreçleri bilimsel bilgi araştırıcının ortaya koyduğu ve tanıtladığı bilgiyle sonuçlanırken, sanat bilgisi bilimsel bilgiden çok daha yoğun ve karmaşık bir fenomen( görüngü) dir.

Dinsel bilgi, varlık ya da doğa üzerine açıklamaları ve yorumları içeren dinsel bilgi, ruhsal bir davranışı ifade eder. Bilimsel bilgiden çok sanat bilgisine yakın olduğunu da söyleyelim unutmayalım. (3)

Friedrich Engels “Din, insanın günlük yaşamına engel olan dış güçlerin insan kafasında oluşan düşlemsel bir yansımasıdır; bu yansıma içinde dünyasal güçler doğaüstü güçler biçimini alır.” (4)

Engels, bu sözleriyle, dinsel bilginin bir bireşimi olduğunu işaret eder; yani mitalogyayı.  Mythos, çoktanrılı bir dinin tanrıları üstüne anlatılan efsane, mitologya da, bu efsanelerin bir araya geldiği kitap yada belli izlekler içre yoğunlaşan, ilkel bir düşünme biçimidir.

İnsan, bir yandan maddi değerleri bilimsel bilgi yordamıyla tanıyor onları yoluyla da bilincine aktarıyor, bir yandan da ruhsal değerleri yaratıyor! Mitalogya, insanın yürümeye başladığı çocukluk döneminin bir iz düşümüdür işte; bir tarih kitabıdır, bir din kitabıdır, bir şiir kitabı… (5)

İ.Ö. 8 binli yıllarda Ortadoğu’da Çin Hindi’nde ve Amerika’da birbirinden bağımsız bir kültürel devrim söz konusudur antropologlara göre.

Devrimin oluşumu için gösterilen koşulların genel durumu şöyledir;

—    Artan üretim sonucu yerleşmeler ve kentler büyüyor, iş bölümü, sınıflaşma, tabakalaşma hızlanıyor; ticari ve

   Ekonomik ilişkiler, yöneten yönetilen ilişkiler, görülüyor; semavi dinler doğuyor ve yayılıyor.

—    Din (bilim), büyü, sanat önem kazanıyor; aşama ve verim törenleri yapılıyor; mimarlık ve kentleşme gelişiyor; ana ‘doğa’ , baba ‘tanrı’ fikirleri, felsefe ve metafizik inanışlar görülüyor. Bu döneme ilişkin bir yapıt var elimizde: GILGAMIŞ DESTANI…

Tevrat’la İncil’in kimi bölümlerini de içeren bu destanın yazıdan önceki dönemlere değgin olduğu (İ.Ö. 3 bin), daha sonra yazıya geçirildiği ve başka dillere çevrildiği belirtilmekte!   


    Bir tarih, bir din, otantik bir şiir kitabı sayılan Gılgamış Destanı, neopolitik döneme özgü bir site uygarlığını betimler. Bu ise, antropologları doğrular niteliktedir; yani, insanın kültürel devrime aynı zamanda ama ayrı ülkelerde geçtiğini. Bu bağlamda Ortadoğu kültürleri, Orta ve Kuzey Asya ile Avrupa’ya öncülük etmiştir. (6)

    Ortadoğu’daki devrim, ilkin Ege’ye yayılmış, daha sonra da deniz yoluyla tam Asya ve Avrupa’daki insan topluluklarını etkilemiştir.

    Neolitik Devrimi Ortadoğu’da başlarken, Orta ve Kuzey Asya ve Güney Avrupa’daki üst-paleotik kültürleri henüz mezolitik ve neolitik döneme geçişte, Orta Asya Ve Avrupa’dan 4–5 bin yıl önde gitmişlerdir. Endüstri Devrimine ya da pre-kapitalizm’e kadar süregelen bütünsel bir süreçtir. Destanları ya da destanlar dönemini irdelerken, kültür tarihimizin boyutlarını, edebiyat kaynaklarımızı, şair atalarımızı bulgularken söz konusu saptamalar göz önünde bulundurulması gereken bir zorunluluktur. (7)

    Gılgamış Destanı’nın içerdiği öykü, Homeros’un yapıtlarıyla ‘ayrıntılı’ bir benzerlik göstermektedir. Halikarnas Balıkçısı şöyle diyor, söz konusu benzerlik belirterek; “Homeros yaşarken, Sümer’in Gılgamış Destanı’ndan habersiz olması olanaksızdır. İlyada da Akhileus’un anası Thetis’in Zeus’a çıkıp yalvarması, Gılgamış’ta tanrıça Minsu’nun oğlu Gılgamış’a yardım etmesi için Zigurat’ın üst tepesine çıkıp güneş tanrısı Şamaş’a yalvarmasına benzer. Buna bir rastlantı diyebilir miyiz? Odyseia’daki bütün Kirke Efsanesi de Gılgamış Destanı’ndan alınmadır.” (8)

    Odysseia’dan öğrendiğimize göre, şimdiki Yunanistan’da oturan İthakelerin ve Ege’deki öbür toplulukların deniz yoluyla tüm Doğu Akdeniz ülkeleriyle ticari ve kültürel ilişkileri Homeros’tan daha eskilere dayanır. Böylesi benzerliklerin tek açıklaması da bu ilişkiler toplamında gizli olsa gerek. Çünkü Dede Korkut Kitabı’ndaki kimi motiflerle, Yunan Mitologyasındaki kimi efsaneler arasında da yakınlıklar söz konusu. Örneğin, ‘Tepegöz’le Kyklopos Plyphemos, Deli Dumrul’la ‘Alkestis’ efsaneleri…

    Kısaca, şöyle söyleyelim: Gılgamış Destanı’yla Odysseia, Odyssei’ayla Dede Korkut Kitabı, Şehname’yle öteki Türk destanları, Türk ve Moğol destanlarıyla Fransız, Alman ve Rus destanları arasında epeyce motif, kurgu ya da izlek benzerliklerinin olduğu gerçektir. (9)

    Bu bize Milliyet öğesini öne sürme değil uygarlıklar arası ticari ve kültürel ilişkiler sorunsalını ortaya çıkarır.

    Günümüzde destanların atası Gılgamış’ın mirasçısı bir ulus gösteremeyiz. Bu coğrafyalarda Asya ve Avrupa’da kendinden sonra gelen destanlara karışarak çağdaş edebiyata katkı sunulmuştur.

    Yorgo Seferis, Eliot’la Kavafis’i karşılaştırdığı bir yazısında şöyle der; “Yunan Antologyası başkalarının da belirttiği gibi bin yılı aşkın bir zaman boyunca yazılan şiirleri içermekle birlikte tam bir bütünlüğe sahiptir; her yeni şiir kendisinden bir şey katar önceki şiirlerin birikimine” .(10)

    Türk Antologyasına Alp Er Tunga Sağusu’na ilk halk edebiyatı örneklerindendir. Türk aydınlarının dilini Arap ve Fars dilleri, gençlerimizi dillerini İngilizce ve Amerikan İngilizcesi tüketirken yapılması gereken tüm yazılı ve sözlü kaynaklarımız irdelenmesi hem kendi edebi kültürümüze hem de uluslar arası kültüre katkıdır.

    Uluslar arası kültür tüm ulusların kültürünün bir bütünüdür, birbirine üstünlüğü saçma bir düşüncedir.

 

                                                                                                                                    Mehmet Özgür Ersan


Kaynaklar:

1.    İsmail Tunalı, Marksist Estetik, Altın Kitaplar Yayınevi, 1979 İstanbul s.39-52

2.    Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü Remzi Kitapevi

3.    age

4.    Engels, Doğanın Diyalektiği s.343

5.    Bozkurt Güvenç, İnsan ve Kültür, Remzi Kitabevi s.160

6.    age s.165

7.    Hüseyin Ferhat, Aşka ve Barbarlara Dair, Ekin Yayınları, s 7–14

8.    Halikarnas Balıkçısı, Hey Koca Yurt, Hürriyet Yayınları s 8–9

9.    Hüseyin Ferhat age s. 12

10.    Yorgo Seferis Üç Kırmızı Güvercin çev. Cevat Çapan Altın Yayınevi s.144

11.    Raimonda Luraghu Sömürgecilik Tarihi Çev: Halim İnal E Yayınları s.11–16

 
Toplam blog
: 447
: 1524
Kayıt tarihi
: 20.09.13
 
 

06 Mayıs 1974 Çorum Sungurlu'da doğdu. Yaşamının büyükçe bir bölümünü Mamak'ın gecekondu mahalleler..