Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '08

 
Kategori
Eğitim
 

Ulusal eğitim ve bilgi verebilme

Ulusal eğitim ve bilgi verebilme
 

Önce herşey Türk dili olmalı. Ama, herşey.


Gerek OKS, gerek ÖSS sınavlarında bu yıl bir ilk denendi. Aslında denen bu yeni sınav sistemi, Türk ulusal eğitiminin nasıl çökmüş olduğunun da göstergesi oldu. Bu gözlemimi hemen "AKP hükümeti ulusal eğitimi çökertti" anlamında almayın. Evet, elbette onların da bu çöküşte büyük katkıları var, fakat ulusal eğitimimizin çöküşü 1950'li yıllardan sonra hız kazanmıştır.

Bilmem Atatürk döneminin lise ders kitaplarını hiç gördünüz mü? Bu ders kitaplarının ilk baskıları kütüphanemde var. Fakat, bu ders kitaplarını kütüphanesinde bulunduramayanlar üzülmesin, Kaynak Yayınları bu kitapları Tarih I, II, III ve IV olarak dört beş sene önce yeni baskı yapmıştı. İlgi duyanlar dilerse bu kitapları alır okur. Yok "Ben kitaba para vermem" diyenler varsa, onlar da yalnızca o dönemin ders kitaplarının içeriğini ve hacmini öğrenmek için bir kitapçıya gidip kitabı şöyle bir inceler.

Atatürk döneminin o ders kitapları bugün üniversitelerimizde bile okutulamayacak kadar zengin içerikli, tarafsız ve bilgi yüklüdür.

Özellikle 12 Eylül 1980'den sonra ve onun üzerine gelen Özal hükümetlerinden sonra zaten yozlaşmış olan eğitim düzenimiz hepten yozlaştı. Her yıl değişen ulusal eğitim programları ne öğrenciye yaradı ne de öğretmenlere. Sürekli ders programları değişti, not verme sistemleri değişti, liselerin öğretim yılları değişti. Yani, köklü ve alışılmış ulusal bir eğitim programı olmadığından her gelen Ulusal Eğitim Bakanı, kendince yeni düzenlemelere gitti. Böyle olunca da öğretmenlerin her yıl değişen ders programları akışında kalıcı bir planları olmadı.

Orta öğretim kurumlarındaki ulusal eğitim programlarının olmayışı her yıl yapılmakta olan üniversite sınav sonuçlarında kendisini ortaya çıkarmaya başladı. Liseyi bitirmiş öğrencilerin eğer hazırlık kurslarına gitme olanağı da olmamışsa "0" puan çekmesi ve bu sayının büyük oluşu hiç kimseyi endişeye düşürmedi. Nitekim, hiç kimse bu konuda bir önlem düşünmezken, "0" puan çekenlerin sayıları gittikce arttı. Daha sonra bir de OKS sınavları devreye girdi. Liseye girmek için sekizinci sınıfı bitiren öğrenciler bu kez patır patır dökülmeye başladı. Ulusal eğitimin başında bulunanlar bilmiyorum belki de bilinçli olarak buna bir çare bulamazken, bu kez de OKS için hazırlık kursları başladı. Yani gençlerin liseye girebilmek için ya da üniversiteye girebilmek için ortaokulu ya da liseyi bitirmeleri yeterli olmuyordu, asıl bir de hazırlık kurslarını bitirmeleri gerekiyordu. Fakat bu kez de hazırlık kurslarına gidemeyen gençlerin ne liseye ne de üniversiteye girme şansları oluyordu.

İşte bu yıl OKS'de ve ÖSS'de yeni bir sınav sistemi denendi. Öğretimdeki kaliteyi arttırmak yerine, sınavlardaki kaliteyi de düşürmek ilkesine bağlı olan bu sınav sisteminde, gerek OKS'de ve gerekse ÖSS'de sorulan sorulan neredeyse ilkokul çağındaki çocuğa sorulan sorular kadar basitleştirildi. Birinciler arasından birinciyi seçecek "özel" sorular bu sınavlarda özellikle sorulmadı. Böylece bir niyetle binbir dilek yerine getirilmiş oldu. Örneğin hemen her ilden bir "sınav birincisi" çıktı. Üniversite kontenjanlrı hemen hemen tamamen doldu. Hükümet ise "Eğitim kalitesi sayemizde yükseldl" diye sevindi.

Üniversite seçme sınavından sonra Başbakan şaşırmıştı. Sorulan sorular ortaöğretimde okutulan derslerden değil de, hazırlık kurslarında öğretilen konulardan çıkmıştı. Başbakan'ın ogünkü "Dershaneler kapatılacak" çıkısı hepimizi umutlandırmıştı. "Her halde" dedik, "dershaneler kapatılacak okullarda öğretim kalitesi yükseltilecek. Böylece eşitlik ilkesi uygulanacak."

Fakat çok geçmeden Başbakan da kursların nasıl bir rant sağladığını öğrendi. Ve bunların kapatılmasının olası olmadığını anladı. Fakat, hazırlık kurslarının öğretim kalitesini düşürdüğünü bir türlü anlamadı.

Öğrenci ortaöğretimde "nasılsa kursa giderim" düşüncesiyle yeteri kadar bilgi edinmiyor. Kurs ise hiç bir zaman derinlemesine bilgi vermiyor. Kursun verdiği örneğin şudur: "TBMM hangi tarihte açılmıştırr?" "A-1919 B-1920 C-1923 D-1945". Bu elbette basit bir örnektir. Fakat bütün sorular ve yanıtları böyledir: Hap gibi. Tamam TBMM 1920 yılında açılmıştır ama bunun öncesi ve sonrası bilgiler yok. Bu bütün derslerde böyledir. Bu nedenle de öğrenciler test usulü düşünüp, test usulü yanıt verir durumda yaşama giriyorlar. Hiçbir derinlemesine bilgileri olmadan.

Peki bu neyi değiştiriyor?

Ben Milliyet Blog'da başıma gelen bir tartışmayı açıklayayım. Örneğin, "İlk Türkçe ezan" başlıklı bir yazı yazdım. Bu yalnızca bir örnektir. Yoksa başka yazılarımın başına da aynı talihsizlikler geldi. Gelen yorumlarda "Arabi ezanı Türkçeleştirmekle büyük iş yaptığınızı mı sandınız?" gibi eleştirler vardı. Bir büyük gazetenin ünlü yazarı da bir başka günkü köşe yazısında ezanı Türkçeleştirenleri "alaya" alıyordu. Bu köşe yazarının ezelden beri bir kuyruk acısı olduğundan Cumhuriyet ile hep kavgalı olduğunu ama aslında onun Türk Devrimleri'nin ne anlama geldiğinin farkında olduğunu biliyorum. Olan, onu okuyan saf vatandaşa oluyor. Hemen bilgisayarının başına geçiyor yazıyor yorumunu ve gösteriyor o köşe yazarının yazısını.

İşte burada eğitimimizin nasıl kurslarla sınırlı kaldığını görüyoruz. Çünkü, Türkçe ezana karşı çıkan yorumcular bunun neden yapıldığını bilmiyor. Mustafa Kemal'in ideolojisini okumamış, bilmiyor. Okuduğu iki-üç köşe yazısı. Oysa, orada yapılan Türk devriminin bir ayağının doldurulmasıdır. Yani, Türk Devrimi'nin yalnızca bir halkasıdır.Ama, olmazsa olmaz halkasıdır. Fakat, kurs eğitiminden geçmiş ve büyük bir olasılıkla bir tek kitap bile okumamış bir insana siz Türkçe ezanın önemini ve nedenlerini nasıl anlatırsınız?

Cahilliğimizin başka boyutları da var. Örneğin Osmanlı'nın Türkleri sevmediğini söylemeniz büyük tepki alıyor. Üniversite bitirmiş bir kişi Osmanlı'nın Türk kültürüne yapmış olduğu katkıları yere göğe sığdıramadan anlatıyor. Fatih, İstanbul'u Türkoğlu Türk yapmayı düşünmüşmüş... Bunu Mustafa Kemal başarmıştır deyince yine kıyametler kopuyor. Kurstan çıkmış test bilgili öğrenciler bas bas bağırıyor "Olmaz öyle şey!" diye. Oysa, Fatih, İstanbul'a her zaman "Konstantinopolis" demiştir. Kendisinin de Hıristiyanlığa büyük sempati duyduğu ve bu nedenle yavaş yavaş zehir şerbeti verilerek öldürüldüğü söylenir.

Osmanlı'yı yere göğe sığdıramayanlara ve onları Türk sananlara biraz test düşüncesinden kurtulup derinlemesine düşünmelerini sağlık veririm. Hâlâ tatmin olmamışlara ise Türklerin anayurdunun bugün de "Anadolu" dediğimiz topraklar olduğunu anımsattıktan sonra soralım: Türkleri bu kadar sevdiğini savunduğunuz Osmanlı, İstanbul ve Bursa dışında Anadolu'nun hangi ilinde eser bırakmışlardır? Haydi sizlere ders: Lütfen, Anadolu'daki Osmanlı eserlerini bana yazar mısınız? Yalnız yanıt yazarken dikkat edin, Hattilerden, Hititlerden, Urartulardan, Bizanslılardan, Selçuklulardan ve diğer Beyliklerden söz etmiyorum; Osmanlı İmparatorluğu'nun 1299 ilâ 1922 yılına kadar Anadolu topraklarındaki eserlerinden söz ediyorum. Cami, han, hamam, saray, kervansaray, çeşme, imaret, külliye, su kemerleri... Aklınıza ne geliyorsa düşünün bakalım Osmanlı, Türk anayurduna ne hizmetlerde bulunmuş?

Ne yazık ki bir köşe yazısını okumakla bir şeyler öğrendim sanan, liseyi bitirip hiç bir bilgi edinemeyen ve kurslarda da test usulü düşünmeyi öğrenen gençlikle karşı karşıyayız. Bu nedenle acilen bütün hazırlık kursları derhal kapatılmalıdır. Okullarımzda tam anlamıyla eğitim ve öğretim verilmelidir. Şimdi, AKP iktidarının basit sorularla her ilden birinci çıktı sevinmesine aldanmamalıyız. AKP bu sınav sonuçlarından "Bizim zamanımızda eğitim kalitesi de yükseldi" havasına kapılmamalıdır. Bu bir oyundur, aldatmacadır.

Geleceği sağlam temeller üzerinde kurmak istiyorsak ulusal eğitimin ödünsüz bir şekilde bilgi vermekten başka bir amacı olmamalıdır. Aksi durumda bir Türkçe ezanın bile ne anlama geldiğini bilmeden ot gibi yaşar gideriz.

 
Toplam blog
: 278
: 3275
Kayıt tarihi
: 26.05.07
 
 

İstanbul'un Kadıköy ilçesinde doğdum. Bir daha da Kadıköy'den ayrılmadım. İstanbul Üniversitesi, Ede..