Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ulusal komünizm mi? İslami sosyalizm mi?

Ulusal komünizm mi? İslami sosyalizm mi?
 

Sultan Galiyev


Yaklaşık 10 yıl önce (2002) Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı ile söyleşirken, kendisi bana Mustafa Kemal Atatürk’ün Sultan Galiyev’den etkilendiğini ya da esinlendiğini söyledi. Sultan Galiyev hakkında, üniversitedeki Siyaset Bilimi ve Siyasal Tarih derslerinden aklımda kalan yüzeysel bilgiler dışında bir şey anımsamıyordum. O zamandan beri konuyu araştırma isteği duyarım. Geçenlerde, bir arkadaşımın Munis Tekinalp (Mois Kohen) hakkında yolladığı yazı, beni dürttü ve yaptığım uzun ayrıntılı araştırmalar, bende bu yazıyı yazma isteği uyandırdı.

Ulusal Komünizm’in fikir babası ve kurucusu Sultan Galiyev (d. 13 Temmuz 1892 - ö. 28 Ocak 1940). Bugünkü Özerk Başkırtistan sınırları içindeki Elimbetova köyünde dünyaya gelmiş. 1917 Bolşevik Devrimi’nin Lenin, Stalin ve Troçki ile dört büyüklerinden biri olan Sultan Galiyev ilk eğitimini öğretmen olan babasından aldıktan sonra Kazan'daki Tatar Pedagoji Enstitüsü'ne girer. Galiyev okulu bitirdikten sonra bir süre öğretmenlik yapıp, daha sonra Ufa Belediye Kütüphanesi'nde çalışmaya başlar. Buradan ayrılıp çeşitli gazetelerde çalışan Galiyev, 1915'te öğretmenlik mesleğine geri döner. Bakü'de bulunduğu sırada Azerbaycan Ulusal Hareketi'ne katılır.

1917’de Türk-Müslüman Komünist Partisi'ne giren Sultan Galiyev, Komünist Parti hiyerarşisi içinde en yüksek dereceli Müslüman olarak, genelde Müslümanlarla ilgili görevleri üstlenmiştir. Galiyev, Devrim’de etkin rol üstlenerek Komünist Parti içinde sağlam bir yer edindiğinden, 1923'te ilk defa tutuklandığında devrime yaptığı bu hizmetler nedeniyle serbest bırakılır. 28 Ocak 1940’da Lefortovo Hapishanesinde, Stalin'in emriyle istihbarat örgütü KGB tarafından öldürülmüştür. (Sovyet Yüksek Mahkemesi, 30 Nisan 1990'da aldığı kararla, üzerine atılı suçlar KGB'nin düzmece belgelerine dayandığından Galiyev'in aklanmasına karar verir.)

Proleter Ulus ve Ulusal Komünizm

Sultan Galiyev’in çağdaşı Mustafa Kemal Atatürk ile belki de en yakınlaştığı nokta; “Avrupa'dan farklı toplumsal-ekonomik formasyona sahip ülkelerde, kurtuluş mücadelesinin özgül koşulları üzerine düşünenlerin öncülerinden” olmasıdır. Dayandığı temel düşünce şudur: Avrupa proletaryası kendi sömürgeci burjuvasıyla iş birliği yapmıştır. Sömürge kaynaklarını burjuvasıyla ortaklaşa paylaşmıştır. Dolayısı ile Avrupa solu, dünya sosyalizmine öncülük edemez, itici güç olamaz.

Avrupa'da yaygın olan sınıf mücadelesi ile ilgili klasik marksist kuramı değiştirmeye kalkan ve Üçüncü Dünya'ya önem veren Türkçü toplumcu bir ideoloji gütmüştür.

Dünya sömürü sisteminde az gelişmiş ülkelerin üretimlerini ve kimliklerini yok etmek için kültür istilası ve ulusal değerleri çürütme işlemlerinin sistemli olarak kullanılacağını daha o zamanlarda dile getiren Galiyev, üçüncü dünya ülkelerinde ulusal kimlikleri emekten, bölüşümden yana bir düzene sokarak bu toplumlarda henüz gelişmemiş emekçi sınıfının iktidarını hazırlayacak bir mazlum milletler bağdaşmasını savunmuştur. Ona göre; Müslümanlar Avrupalı sömürgeciler tarafından yüz yıllarca ezilmiş, horgörülmüş mazlum toplumlardır.

Sultan Galiyev, “Müslümanlara Yönelik Din Karşıtı Propaganda Metodları” adlı eserinde, İslamiyetin gerici olduğu şeklindeki düşünceleri reddetmekte ve İslamiyet’i insan ile toplum arasında dengeyi kuran bir örnek olarak değerlendirmekteydi...

Vikipedi Özgür Ansiklopedi’de Sultan Galiyev için “İslam sosyalizminin özelliklerini vurgulayan ilk Asyalı sosyalisttir. Marksizm’i kendi ülkesinin toplumsal yapısına göre yorumlayarak özgün bir katkı getirmiştir” deniyor. Galiyev’in İslamiyet hakkındaki düşünceleri, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın Siyaset Bilimi derslerindeki tartışmalarında ortaya koyduğu görüşleriyle (benimkilerle de) büyük ölçüde örtüşüyor. İslamiyet bütün dinler arasında Sosyalist İdeolojiye en yatkın ve yakın olan dindir. Hz. Muhammed’in “Komşusu açken tok yatan, bizden değildir” şeklindeki sözü, Kuran’ın birçok yerinde geçen “infak” kavramı bunun belirgin göstergeleridir.

Sultan Galiyev, Komünizmi Doğu’nun (Doğu Halklarının) sömürüden kurtarılmasının bir yolu olarak görmüştür. Ona göre, toplumlar, özellikle de Türk Halkları ancak ortak bir mücadele ile emperyalizmin kıskacından kurtulabilecekti. Bu düşüncelerinin doğal bir sonucu olarak, önce İdil-Ural bölgesinde bir Tatar-Başkırt Devleti ve Türkistan’da bir Türkistan Cumhuriyeti kurulmalı ve nihayet Türkler Dünya Devrim tarihindeki yerini almalıydı.

Galiyev’in uğruna mücadele ettiği ve uğrunda hayatını yitirdiği ve ideoloji olarak ortaya koyduğu siyasetin özünde Avrasya vardır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Kurtuluş Savaşı ve sonrasındaki devrimleri ve 6 ilkesiyle, Ziya Gökalp’ten etkilendiği kabul edilebileceği gibi, Sultan Galiyev’in görüşlerine paralel bir yol izlediği de yadsınamaz.

Mustafa Kemal Atatürk ve onun önderliğinde Türk halkının gerçekleştirdiği Kurtuluş Savaşı, sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, devrimlerle gelen yeni ve çağdaş kurumlar, Avrasya’daki pek çok ülkeye ve halka örnek olmuş; sömürgecilere karşı ulusal kalkışmaların, yeni bağımsız Müslüman devletlerin kurulması sürecinin fitilini ateşlemiştir.

Sultan Galiyev’in, topraklı federasyonu Tatar-Başkurt boyutunda gerçekleştirme, Kırım ve Türkistan hattında Kırımlı ve Türkistan Türklük sahalarının da Sovyet merkezi ile ilişkiler zemini belirleyecek siyasal, ekonomik, yönetsel koşulları, 'muhtariyet'in sınırlarının ne olduğu sorgusuyla genişletme çabaları, Sovyet karşıtı ve Turancı suçlamasıyla tutuklandığı 4 Mayıs 1923 tarihine kadar sürmüştür.

Kapitalist Türkçü Moiz Kohen

Osmanlı sınırları içindeki Serez’de Yahudi bir hahamın oğlu olarak, Moiz Kohen (doğ. 1883-ölm. 1961) adıyla dünyaya gelip, Balkan Savaşı sonrasında İstanbul’a yerleşerek Munis Tekinalp adını alan, Türkiye’deki Yahudileri Türkleştirmeye ikna etme amaçlı yazılarıyla dikkati çeken, Türkçülük akımının önde gelen üyelerinden düşünüre de kısaca değinmekte yarar var.

Bence Galiyev ve Tekinalp, Türklük ve Müslümanlık konusunda, biri sosyalist diğeri kapitalist olduğundan, görüşleri çelişen iki isim.

Yardımcı Doç. Dr. Mustafa Aksoy’un, Mois Kohen’e ilişkin araştırmalarından kaynaklanan görüşleri şu yönde:

“Türklerin dinle olan ilişkisi, Tekinalp’te en fazla tartışılması gereken kavram olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü, bazen İslamiyet’in Türklerin kimliğini koruduğunu söylerken, bazen de İslam nedeniyle “atalar ruh”undan uzaklaşıldığını yazıyor. Tekinalp’in “atalar ruhu” dediği kavramla çok açık olmamakla beraber, İslam öncesi özellikle Atilla, Mete ve Cengiz Han dönemlerindeki Türk’ün anlayış ve yaşayışını kastettiği anlaşılıyor. Konuyu bazen ırksal, bazen de kültürel açılardan açıklamaya çalışan Tekinalp’in genelde anlatmak istediği; ırktan ziyade kültürdür. Anlaşılacağı üzerine Munis Tekinalp’in ırk-kültür konusundaki yaklaşımı hem çelişkili, hem de sistematik değildir. Örneğin, “Türkler İslam dini sayesinde bugüne kadar atalar ruhunun izlerini muhafaza edebildiler…” (Tekinalp, 1944: VIII) derken, diğer yandan Türklerin İslam dinine girmesiyle atalar ruhundan uzaklaşarak “sentetik ruh” yapısına büründüklerini yazar.”

Oysa Sultan Galiyev, Müslümanlığı tüm Türkleri komünist ideolojide ve sosyalist toplum düzeninde, kapitalizm ve sömürgeciliğe karşı birleştirecek bir tutkal gibi görmekteydi.

(Benim görüşüm ise; Türklerin tarih boyunca, henüz İslamiyeti kabul etmemişken Hz. Ali’nin soyundan gelenleri Emevi Araplardan koruyarak, Haçlı ordularına ağır yenilgiler yaşatarak, din bilginleri ve tasavvuf düşünürleri ile ve sömürgecilere karşı verdikleri örnek Kurtuluş Savaşı ile İslam dünyasına ve dinine katkıda bulundukları; buna karşın Allah adını ve Müslümanlığı dayanak almış görünen gerici düşünce ve kişilerin Türk devletlerine, Türklerin kültürel ve toplumsal yaşamına olumsuz etki ettiği yönündedir.)

Gökalp’in eserlerinde olduğu gibi Tekinalp, ‘Kemalizm’ adlı eserinde, Kemalizm’in özünü ve dinamizmini “Türk Milliyetciliği”nin (Tekinalp bunu Türk Ulusalcılığı olarak ifade eder.) oluşturduğunu vurgular (Tekinalp, 2004: 273). Yeri gelmişken, sömürgecilik ve günümüzdeki adıyla Üçüncü Dünya kavramı bağlamında yaptığı açıklamalarda Galiyev’in önceliği ve duyarlılığının Türklük olduğunu vurgulamak gerekir.

Tekinalp, Kemalizm konusunda yazdıklarının tamamında, Türklerin tarihin belli döneminden beri özdeğerlerini kaybettiğini, bu değerlerin ancak Kemalizm anlayışı ile yeniden ortaya çıkacağını savunur. Ancak, İslam öncesi Türklerin yaşadığı tarihsel ve coğrafik koşullar ve dünya düzeni ile Türkiye Cumhuriyeti’nin koşulları birbirinden çok farklıdır. İşte, Tekinalp de birçok düşünür gibi bunu görememiştir.

Mustafa Kemal Atatürk’ü, Galiyev’den ve özellikle de Tekinalp’ten daha üstün kılan yan; daha geniş ve uzun vadeli bir bakış açısı ve sağduyu ile görüşlerini beslemesi, bunları uygun koşullarda uygun yollarla yaşama geçirebilmesidir. Atatürk, ırkçılıktan uzak bir “Ulusçuluk” anlayışıyla, Müslümanlığı (sözde dine özgülenen ve demokrasiyle bağdaşmayan, gerici ve baskıcı yanlarından soyutlayarak; İslamiyet’in özünü ve öngördüğü toplumsal yapıyı) bağdaştırarak yeni bir devlet kurmuştur.

APO da Galiyev’den esinlendi

Özgür Ansiklopedi Vikipedi’de Sultan Galiyev için; “Sovyetler Birliği’nin kuruluşunda Rus olmayan, bu noktada Türk ve Müslüman unsurun ve tabi 'gönüllü katılım' temsiliyetinin, katılımın şartlarını, Rus olmayan'ın Rus ile eşit hukuku yönünde belirleme ve uygulamaya geçirme mücadelesi vermiş siyasî lideri ve kuramcısıdır” deniyor. Bu tanımlama, 1970’lerde Deniz Gezmiş’lerin temsil ettiği ve savunduğu “Antiemperyalist ve ulusalcı sosyalizm” çizgisiyle yola çıkıp, bugünkü “Irkçı, bölücü, emperyalist ve kapitalist dünya devletlerinin yanaşması” konumuna düşen PKK İdeolojisini çağrıştırdı.

Sultan Galiyev’in, üçüncü dünya ülkelerindeki sol akımları ve eylemleri etkilediği bilinmektedir. Kanımca, görüşlerini ve hareket noktasını Kürt milliyetçiliğine ve komünist ideolojiye dayandıran Abdullah Öcalan’ın, Sultan Galiyev’den etkilenmemiş olması düşünülemez.

Yalnız burada göz ardı edilmemesi gereken önemli noktalar var:

· Kürt kimliği, tarihsel ve ulusal anlamda hala tartışmalı bir konudur.

· Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan ve kendisini Kürt diye nitelendiren halk kesimleri, diğer tüm yurttaşlarla aynı hak ve özgürlüklere –yasal olarak- sahiptir.

· Galiyev’in düşüncesi ve eylemleri, Avrasya’daki Türk toplumlarını ve devletlerini, Sovyet Rusya çatısı altında sosyalist bir siyasal ve toplumsal düzen içerisinde, Ulusalcılıkla birlikte, Müslümanlığı ve Komünizmi bağlayıcı unsurlar sayarak toplamak yönündeydi. Ortadoğu’daki Kürtleri, binlerce yıldır birlikte yaşadıkları halktan ayrı sayarak, eşit vatandaşı oldukları devletlere karşı kışkırtıp, onlardan kopararak, sömürgeci kapitalistlerin güdümünde ayrı bir devlet kurmayı hedeflemek Galiyevcilik ile ne ölçüde bağdaşmaktadır?!

Anlaşılan konuyla ilgili bazı bilim insanları da benzer görüşleri paylaşıyor ki; bununla ilgili metinler internette karşıma çıktı. Özellikle Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Rüstem Erkan’ın 2008’de yayımlanan “Kürtlerde Üçüncü Dünya Milliyetçiliği” başlıklı yazısından bazı bölümleri paylaşmak isterim:

“Kürt etnik kimliği temelinde siyaset yapanlar, toplumsal sorunlara yaklaşımda sınıfsal bakış açısından ve bilimsellikten uzaklaşıyor” diyen Erkan, Türk ve Müslüman kökenli bir Marksist olan Sultan Galiyev’le ilgili şu bilgileri veriyor:
Sultan Galiyev 1920’de yapılan Birinci Doğu Hakları Kurultayı’nda asıl çelişkinin sınıfsal değil ulusal olduğunu söyleyerek bu görüşünü şöyle temellendirdi: “Müslüman halklar proleter milletidir. İngiliz ve Fransız proleterleriyle Fas’la Afganistan proleterleri arasındaki fark çok fazladır. Müslüman ülkelerde milliyetçi hareketlerin sosyalist bir devrim karakterinde olduğu söylenebilir.” Galiyev, bu görüşüyle kısaca Avrupa işçi sınıfının kendi burjuvasıyla işbirliği yaptığı ve sömürge kaynaklarını sömürgesiyle ortaklaşa paylaştığını, bu nedenle de Avrupa solunun dünya soluna öncülük edemeyeceğini ileri sürdü. Galiyev’in bu düşünceleri 1920’lerin prekapitalist toplumları için geçerli olabilecek ve Marksist ideolojide temel olan sınıf mücadelesinin yerine konulabilecek geçerli bir yaklaşım olarak ele alınabilir.

Türkiye’de 1960-70’li yıllarda Marksist sol düşüncede izleri görülen Galiyevci görüşün, günümüzde Kürt kökenliler arasında da -farkında olmadan- giderek ortaya çıkmaya başladığı söylenebilir. Türkiye’de politik Kürt hareketi içinde olanlar, Galiyev’in Avrupa soluna küçümseyici yaklaşımını, bugün Türk soluna karşı gösteriyor. Güneydoğu Anadolu bölgesinde her sorunun “Kürt sorunu” çerçevesinde ele alınması, milliyetçi bir bakış açısına dönüşüyor ki bu, birçok toplumsal sorunun gerçek nedenlerinin üzerini örtüyor. Türkiye’de Kürt sorunu uzun süre “Halkların kardeşliği” çerçevesinde ele almış olmasına rağmen, son zamanlarda bu sorun sıkça “çok kültürlülük” kavramıyla ifade edilmeye başlandı. Bu da Kürt siyasal hareketinin milliyetçi ve liberal düşünce eksenine girmeye başladığını gösteriyor.”

Kemalizm’in ve Cumhuriyet kurumlarının eskidiğini, geçerliliğini yitirdiğini öne sürenlerin, Kemalizm’in “Devrimcilik” ilkesini unutmamasını; her şeyin her an değişim içerisinde olduğunun bilinciyle; Kemalizm’le birlikte cumhuriyet devrimlerini, kurumları günün koşullarına göre yeniden yorumlayıp, biçimlendirmelerini elbette isterim. Ama, işin özüne sadık kalarak; laik, demokratik, ulusal, tam bağımsız devlet; eşit, özgür, çağdaş ve aydın bir halk ve gönençli, adil, erdemli bir toplumsal yaşam hedefleyerek…

Gülçin Erşen

13 Temmuz 2011/Güllük

Not: Bu son derece geniş kapsamlı konuya ilişkin görüşlerimi, olabildiğince kısa ve derli toplu açıklamaya çalıştığım yazımın diğer bir amacı da çoğumuzun pek tanımadığı Sultan Galiyev’i doğum gününde anmak ve anımsanmasına vesile olmaktı.

 
Toplam blog
: 134
: 869
Kayıt tarihi
: 06.07.11
 
 

Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu (İletişim Fakültesi) Radyo ve Televizyon Bölümü mezun..