Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '16

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Umberto Eco ve entellektüel

Umberto Eco ve entellektüel
 

google


Aşağıdaki alıntıyı üzülerek Cengiz Çandar’ın yazısından yapıyorum:

“Umberto Eco: Eğer aydından elleriyle değil, sadece kafasıyla çalışan birisini kastediyorsanız, o takdirde bir banka görevlisi aydındır, Michelangelo ise değildir… Bana göre, aydın, yeni bilgi üreten herhangi bir kişiye denir… Eleştirel yaratıcılık (yapmakta olduğumuz şeylerin eleştirilmesi ya da onların daha iyi yapılabilmesinin ortaya çıkartılması), aydın işlevinin tek ölçüsüdür.”

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cengiz_candar/aydin-musveddesi-dostlarin-ardindan-1516513

Kendi içinde eksiklik, yanlışlık ve ikilem taşıyan bir saptama.

Doğrudur, insanlık tarihinin tüm yaratıcılıklarını, 100 milyar kişide 100 bin kişi, yani milyonda bir oran yapmıştır.

Ancak, örneğin Pisagor Teoremi’nin bilmem kaçıncı kanıtını yaratan biri, bir evkadını imiş, dahi falan değil.

Bir insan, dahi de olsa, aydın da olsa, yaşamının belki binde birinde, belki yüzde birinde yaratıcılık yapar. Yani, 30 bin günde 30-300 gün ( x 24 saat) gibi.

Einstein, Görelik Kuramı’nı kurmuş olsa da, hem bunu az zamanda yaptı, hem de kalan çok zamanda bilimsel bilginin önüne duvarlar ördü. Rolünü daha da abartıp, kendi kuramlarının yanlışlığını gösteren birinin verilerini hasıraltı etti.

Yani, yaptıklarını bozdu.

Birinci ve ikinci sorun bu tanımda.

Sonra; Eratosthenes gibi, Rohmer gibi, Kaluza gibi dahiler var. Bugün Einstein’ın adını herkes bilir ama onun yanlışlarını gösteren Kaluza’nınkini bilmez pek. Aristo’yu da herkes bilir ama Eratosthenes’i de bilen daha da azdır. Rohmer’i se, ancak bilim tarihçileri bilir. Herkes Pisagor’u bilir ama o teoremi yaratan ilk Sümerli’yi bilmez, kayda geçmemiştir çünkü.

(Aydın, bilinmek zorunda mıdır, ayrı soru ve konu.)

Eleştirel yaratıcılık, daha çok sanat alanı için geçerli. Bilim için, güneşin altında söylenmedik söz söylemek, paradigma değiştirmek demektir ki o da tarihte ancak 3 kere zirve oldu hepi topu.

Sıfırın icadı, birinkinden 3 bin 500 yıl sonra oldu. Tarihte onu yalnızca 2 kültür icat etti ama biri (Mayalar) tekerleği bile icat edememişti, çünkü tekerlekli arabayı çekecek hayvan yoktu oralarda.

Cebirin icadı, aritmetiğinkinden 4 bin yıl sonra oldu. Kalkulusun / analizin icadı, ondan 650 yıl sonra oldu. 350 yıldır da, yeni matematik dalı, gerekmesine karşın, icat edilemedi.

Üçüncü sorun bu.

Yani, ara-özetlersek:

Aydın bireyler gibi, aydın kültürler de var ve epeyi nadir oluşuyorlar, rönesanslar gibi: İşin kötüsü rönesanslar, engizisyonlarla eşlenik olabiliyor bir kültürde.

Not:

Bunu, Eco engizisyonla özel olarak ilgilendiği için belirttik.

Oradan devam:

Yine Eco’nun sevdiği, İtalyan olan, Hristiyan kültürüne Aristo’yu evirip çevirip sokan Aquinolu Thomas yüzünden de, engizisyon oluştu, çünkü nedense Aristo Mantığı, tek tanrılı dinlerde, pek bir Büyük Engizitör kaçtı.

Yani:

Aynı kişi, hem rönesans, hem engizisyon yaratabildiği için, hem aydın, hem de karşı-aydın ve Aydınlanma düşmanı olabilir, oldu da.

Dipnot:

Alıntıyı yaptığımız Çandar, tam da dezenformasyon uzmanı olduğu için, bu metin cuk oturdu yerine.

Biz de, doğruları gösterme derdiyle, engizisyon imcisi oluverdik işte.

Eco’nun, zihin kullanmayla bilgi üretmeyi birbirinden ayırması da ilginç.

Kastını aşan bir durum imliyor bu da.

Ar-ge’ciler, bütünün içinde yitmiş parçalar oldukları için, çalıştıkları projenin ne üreteceğini bilemezler. Çarkı bilirler de, makinayı bilemezler yani.

İşte, çıkış sözünü oraya bağlayalım dedik:

Eco, bir felsefeci olduğunu söylemiş.

Oysa kendisi, (metafizik dahil) ne ontolog, ne fenomenolog, ne de epistemolog idi.

Çok iyi bir Orta Çağ yorumcusu idi yalnızca ki o da tarihçiliktir (alla italiana) ama bir tarihçi olarak, Orta Çağ’ı Dünya Sistemi içine yerleştirmeyi hiç düşünmedi: Felsefeciler tümel peşinde dolanır, Eco burada da ıskaladı felsefeci olmayı.

Yani:

Bu anlamıyla, kuğu şarkısı ve en iyi eseri, 3-6 ciltlik, önsözünü kendisinin yazdığı, İtalyan işi ve yorumlu, 80 yıl gecikmeyle Annales Okulu’na yanıtlı, Orta Çağ derlemesiydi.

Oysa herkes, onu ‘Gülün Adı’ ile anımsayacak.

Dipnot:

Buradaki anlamıyla, ‘Gülün Adı’ndaki nominalizm (yani gülünadıcılık), felsefe değil, dindir, bizim hurafilik gibi, tam da (az da olsa) engizisyon türü din.

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..