Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Umuda giden yolda nice canlar yandı

Umuda giden yolda nice canlar yandı
 

Umuda yolculuk her zaman hasret ve hüzün doludur. İnsanlar sevdiklerinden, topraklarından anılarını ve yüreklerini bırakarak istemeden ayrılırlar. Aş için iş için başka çareleri yoktur. Onlar henüz gençtirler. Onların sevdikleri ile geleceğe dair hayalleri vardır. Ailelerinin geleceği için her zorluğu göze almak mecburiyetinde kalırlar. Sonunda ölüm bile olsa bu mücadeleden galip çıkmak zorundadırlar.

Geride gözü yaşlı anne, baba, kardeş eş ve çocuklarını bırakma pahasına yollara çıkarlar. Yıllarca biriktirdikleri paralarını insan tacirlerine vererek, yeni bir hayat için bir anda tüm birikimlerini kaybetmeyi de göze alarak umuda yolculuğa koyulurlar.

Umuda yolculukta bilmedikleri diyarlara, kötü adamların gölgesinde giderler. Ne yol bilirler. Ne de iz. Adeta gittikleri yol meçhule giden yol gibidir. Kimi zaman kamyon kasasında, kimi zaman bir teknenin daracık güvertesinde, kimi zaman da dağların patika yollarında yürüyerek bu karabulutlarla dolu umut yolculuğunda bir ışığa ulaşmak isterler. Karanlık gecelerin ardından güneşe ulaşmayı arzularlar.

Onların hedefleri refaha ulaşmak ve ailelerinin geleceğini kurmaktır. Bu yolda kimi zaman zorlu dağ yollarında, kimi zaman havasız tır kasasında, kimi zaman fırtınada batan tekneden denize savrularak yaşama veda ederler. Herhalde en acısı da alevler arasında kaybolmaktır. Çığlıklarını insanlara duyuramamaktır.

Onların sesini kimse duymaz, ülkesinde de gariptir. Yaban ellerde de garip. İnsanlıktan ve gelişmişlikten bahseden, barış ödülleri ile dünyayı donatan, kutsal ve mübarek günlerde insanlık için dua eden ülkeler için ise, onlar birer mültecidir. Adeta insan gibi görünmezler. Yetkililerin gözündeki konumları ülkeye zarar veren birer asalak gibidir. Kimi zaman bazı ülkelerce denizin ortasında ölüme bile terk edilirler acımasızca.

Bugün dünyada 43 milyon mülteci vardır. Her yıl bir milyondan fazla insan, insan tacirlerinin eline düşmektedir. Bunun da yüz binden fazlası yeni bir hayat kurmak için Avrupa ülkelerine gitmek istemektedir. Çünkü bu fakir ülkelerin insanları savaşlar ve ekonomik sorunlar nedeniyle ülkelerinde açtırlar, işsizdirler ve fakirdirler. Kendilerinin ve ailelerinin geleceklerini kurtarmak için başka ülkelere sığınmaktan başka çare bulamazlar.

Sığınmak için gelişmiş ülkeleri tercih ederler. O ülkedeki refahtan pay almanın hayalini kurarlar. Tabii bu arada fakir ülkeleri de sömüren büyük ölçüde yine bu gelişmiş ülkelerdir.  Ama ne yazık ki, bu ülkeler sömürdükleri ülkelerdeki yarattıkları savaşları ve ekonomik sorunları görmezlikten gelirler.  

Geçtiğimiz günlerde gazetelerin başlıklarında yine mültecilerin yaşadığı acı bir olay vardı. Umuda giden yolda yine canlar yanmıştı. Akdeniz'in Ege'nin sahillerine vuran soğuk dalgalar arasında umuda yolculukları sona ermişti. Geleceğe dair hayalleri bir anda uçup gitmişti.Çocuk yaşta körpecik bedenler  umuda değil, bir daha dönemeyecekleri sonsuzluğa giden yolculuğa uçmuşlardı. Başuçlarında ne aileleri, ne gözyaşı dökenler ne de dua ile uğurlayanlar ordaydı.

Avrupa ülkelerinde kasti olarak yakılan insanlarımızı hatırladığımızda, yaşanan bu acı tablo, hiç şüphesiz içimizi burktu. Bazılarımızın gözleri yaşlarla doldu. Onların acılarını yüreklerimizde hissettik. O insanların feryatları karşısında bir şey yapamamanın utancını duyduk. Onları koruyamadık, kurtaramadık ve son bir defa olsun aileleri ile buluşturamadık. Onlarla umudun bittiği noktada karşılaştık. İnsan tacirlerini ellerinden onları kurtaramadık. İnsan olmanın verdiği dostluk elimizi onlara uzatamadık. Gereğinde ekmeğimizi paylaşamadık.  

Onlar bize yabancı değillerdi. Çünkü bizim ülkemizin insanları da benzer hikâyeleri yaşamış ve yaşamaktaydılar. Fakirliğin ve yoksulluğun çaresizliği ile göçmenin ve yabancı diyarlarda iş bulmanın hayalini kurmaktaydılar. Onların hikâyeleri bizimkilerden hiç de farklı değildi.

Bugün o canlar artık hayatta değiller. Bedenleri ile tanınmaz halde morgun soğuk çekmecesindedirler. Sahip çıkacak bir yakını olursa ülkesinin topraklarına kavuşmayı beklemektedirler. Belki onlar kısa süren yaşam hikâyesinin son sayfasında, doğdukları kırların çiçeklerini sarmak, özel günlerde mezarının başında yakınları ile olmak istemektedirler.

O lanet olası umut tacirleri paralarını kazandılar. 21 yuzyılda dünyayı bahar adı vererek kan gölüne çevirenlerin, onların işbirlikçilerinin körüklediği göç dalgaları karşısında kapana sıkışan bu insanlar sorun olmaktan çıktılar. Avrupa ülkeleri için  bu mültecilerin yaratacağı bir sorun kalmadı. Bu insanların aileleri merak ve özlemle onların ölümlerinden bile habersiz yollarını gözlemektedirler. Eşler ve çocuklar umuda giden yolculuktan haber beklemektedirler.

Daha dün minik yavruların cansız bedenleri sahillere vururken, bölgemizde bir bakıma neden olduğumuz, kışkırttığımız ve bir tarafı ile bir ucundayer aldığımız pis savaşın hala farkına varamadık. İktidar ve menfaat çatışmaları içinde neredeyse insanlığımızı bile kaybettik. Balinalara ağlayan dünyanın mültecilere kör olduğunu gördük. Bu körpe bedenlerin isimleri ve memleketlerini bilmesekte, bu noktadan sona bunun da önemi kalmadı. Artık onların minik bedenleri topraklarımızda defnedilirken mezarları insanlık tarihinin en ahlaksız ve acımasız döneminin belgeleri olarak yerini aldı. Onların ruhları hep birlikte mavi gökyüzünde özgür bir kuş gibi kanat çırpmaya ve dolaşmaya başladı.

Dünya bilerek yaratılan mülteci sorununda hala çözüm aramaktadır. Binlerce insan ailelerine veda edip yine umuda yolculuğa çıkmakta ve bazıları umut yolculuğuna çıkma hayalini kurmaktadır. Tabii ki gerçekte çözüm emperyalist amaçlı tuzaklara düşmemekte, bölmeyi parçalamayı amaçlayan işbirlikcilerin ve maşalarının tuzak ve kumpaslarına karşı uyanık olmakta, önce insan olmanın erdemini taşımakta, yalanlara kışkırtmalara kanmamakta yatmaktadır. 

Bugün hepimiz üzgünüz. Topraklarımızda kalleşçe ölümleri gördük, şehitlerimizi toprağa verdik. Denizlerimizde ölen mültecilerin cansız  bedenlerini içimiz parçalanarak televizyonlarımızda seyrettik. Umutsuzluk üreten  sahte demokrasinin, güven kaybeden adaletin ve siyasetin içinde bölgemizdeki ve dünyadaki uygulamalara beddualar ettik. Dünya barışı için ve kardeşlik dileklerde bulunduk. 

Geldiğimiz noktada neredeyse 5 milyonu aşan mülteci sayısı ile bir mülteci ülkesi haline gelen ülkemizde içine düştüğümüz durumun bir uluslararası oyun olduğunun farkına varalım. Ülkemize sığınan mültecilerin yaşamlarına da sahip çıkalım. Bugünkü siyasi cizgi, güvenlik politikaları ve uygulamalar ile böyle gidersek bir gün bizlerinde bölünme ve parçalanma sonucu mülteci durumuna düşeceğimizi bilelim. Umuda giden yolda bizde yanmayalım.

 
Toplam blog
: 416
: 790
Kayıt tarihi
: 19.02.10
 
 

Tarım, Gıda, Ormancılık, Çevre, Örgütlenme ve Proje konularında çalışmalarda bulunmaktayım. Öncel..