Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '10

 
Kategori
Sivil Toplum
 

UMUDUM TÜKENDİ

Sayın okurlar çok büyük eksikliğimi hissettiğinizin farkındayım. Ama artık giderek daha seyrek yazıyorum, çünkü gerçekten bu ülkede bir şeylerin değişeceği umudum giderek tükeniyor. Bende artık yazma, konuşma, tartışma isteğimi kaybediyorum. Çok açıkçası fiziksel olarak yaşamam gerekli (daha önce de yazmıştım Bolu dağı tüneli sevenler derneği üyeleri beni az dövsünler bu yüzden) iki kızım ve yapmam gereken şeyler var.

Sayın okurlar 2011 yılına girerken hiç bir alanda hiç bir şeyin değişebileceğine dair en ufak bir umudum yok. Ben yazayım sizin değişim umudunuz var ise sizde bana gerekçeleri ile yazın.

Bu ülke hala yargı konusunu tartışıyor. Kimin haklı olduğunu boş verin. Bu konunun sadece tartışılabiliyor halde olması bile yeterince vahimdir ve tartışılamayacak bir düzenleme yapılması olasılığı neredeyse -bana göre- sıfırdır.

Bu ülkede hala SBS sınavları yöntem olarak mahkemelik oluyor. (Anımsayın son düzenleme konusunda veli / bakanlık dava / karşı dava süreci yaşandı.) Bir başka deyişle kalıcı ve tartışmaya açık olamayacak bir eğitim sistemi oluşturamadık. Tartışmaya açık olmayacak, hiç değilse çok tartışılmayacak bir düzen kurulması olasılığı neredeyse -bana göre- sıfırdır. Dershane kavramı olmayan bir sistem yaratacağımızı hiç sanmıyorum. Üniversite açmanın bilim üretmek anlamına gelmediğini anlayabileceğimizi düşünmüyorum.

Bu ülkede hala ulaşım aksine çabalar var gibi gözükse de karayolu bazlıdır. Bu mantığın köklü değişimi konusunda bir tek alternatif öneri benim bildiğim yoktur. Ama zaten şu anda bile şehir içinden (Kadıköy) çıkış, şehir içine giriş (Karşıyaka) 465 km olan İstanbul - İzmir arasına İzmit Körfez geçişi yapılmaktadır. Ama aynı güzergah için kaç tane alternatif deniz ve/veya raylı ulaşım projesi var bilmiyorum.

Bu ülkede öncelikle metropoller için (ve bu mantıkla giderek diğer tüm kentlerimiz için) şehir içi ulaşım sorundur ve sorunun çözümü için düşünülen şey hala ve hala yeni yollar ve/veya viyadükler vb vb yapmaktır. Bu kentlerin bu nüfusu kaldıramadığı ve asıl sorunun orada olduğu bir tartışma konusu bile değildir.

Bu ülkede sağlık sistematik olarak sorundur. Burada tartışma konusu olan şey ne kadar başarılı doktorlarımızın / cerrahlarımızın olduğu değildir öncelikle. Veya artık internetten randevu alınabilir olması vb konular öncelikli değildir. Örneğin ne kadar organ bağışı sistematik olarak vardır ve bu konuda öneriler nedir ki daha sonra sıra başarı yüzdemize ve/veya randevulara gelsin. Yılda bir kaç bin ameliyatın yüzde yüze yakın başarı ile yapılmasının organ bağışı bekleyenlerin yanında neredeyse hiçe yakın olmasının anlamı nedir?

Bu ülkede hala enerji konusu kavramsal olarak sorundur ve bu sorunun kavramsal olarak çözümü için farklı hiçbir öneri yoktur. Öneriler, enerjinin neye ne için yeterli olmasının gerekliliği kavramı dışında, enerji gerekir, o zaman nükleer santral yapalım, HES yapalım yapalım yapalım şeklindedir. Doğal enerji kaynaklarının kullanım tartışmaları (bıraktım yasasını / yapılmasını) tartışması bile yetersizdir. Yanılıyor olabilirim ama bıraktım İspanya' yı, Almanya' da bile bizden daha fazla güneş enerjisi tarlası olduğunu okumuştum.

Bu ülkede neredeyse nüfusun % 25' ini temsil eden engelliler (her engelli ile 1 kişinin ilgilenmek zorunda olduğu varsayımı ile) için yapılanlar ulusal / kurumsal bir politika çerçevesinde değildir. Engelli yurttaşlarımıza bağış ve/veya resmi sosyal kurumlar aracılığı ile tekerlekli sandalye tedariki ve/veya maaş bağlanması (yeterlilik kavramını konuşmuyorum bile) sorunun özüne yönelik değildir. Sorunun özünde engellilik kavramının nasıl önlenebileceği, ama her şeye rağmen önlenemez ise bir yaşam formunun olası ölçüde insanca değerler ile nasıl sürdürülebileceği vardır. Örneğin yüzde yüze yakın bir oranda önlenmesi olası down sendromu ile hala çocuklarımız doğabilmektedir. Çözüm bu çocuklar doğduktan sonra bir maaş bağlamak değildir. Öncelikle down doğumunu önlemektir. Evet engellilik bireysel bir hata ve/veya sorun değildir.Engellilik düpedüz kurumsal bir yaşam formudur. Ve eğer bu ülkede iç işleri bakanlığı normal olarak var ise engellilikde siyasi bir tercih / politika olarak bakanlık düzeyinde ele alınan bir kavram olmalıdır.

Bu ülkede su yönetimi için işin özüne yönelik bir siyasi kurum yoktur. Oysaki artık su yönetimi bir bakanlık yetkisinde çok üst düzey bir politika olarak ele alınması gerekli bir konudur. Ülkemizde ise suyu yönetmek gerekir ise yasaların yeniden düzenlenmesi ile üzerlerine HES yapılmasını veya tam tersine kurutularak tarıma açılmasını sağlamaktır neredeyse. Oysa kuruyan Konya havzası, yok olan deltalar, yaban hayat vb vb tüm bunlar olağanüstü önemli tartışma konularıdır. Karadeniz yok olmaktadır. Marmara' da artık neredeyse balık yoktur. Tezgahlardaki balık boyları bırakın evrensel / biyolojik ölçütleri bakanlığın izin verdiği en az santimlerden bile küçükler.

Bir zamanlar kendine yeterli gıda üretimi ile övünülen ülkemiz şu anda etten, buğdaya ithalatçı durumundadır. Tarım arazileri susuzluktan / kirlenmeye onlarca sorunla boğuşurlar.

Bu ülkede tarih, doğa, orman vb her şey insana kurban olsun mantığı normal karşılanır. Hayır Allianoi benim için bizim için yok olmamalıdır. Eğer çözüm anlayışımız gerçekten çözüm ise yok ederek veya kuma gömerek yaptım olamaz. Bizler istemimiz dışında (tarihi süreç içerisinde atalarımız bu ülkeyi bize verdiler) sahip olduğumuz bu değerleri koruyarak yaşamak zorundayız. Bu ülkenin sahibi olmamız o varlıkları geleceğe koruyarak / yaşatarak miras bırakma borcumuz olmadığını göstermez.

Bu ülkede spor hala 3 + 1 takımlı olan futbol ligidir ve değişme olasılığı sıfıra yakındır. Üstelik o ligde oynanan futbolun Avrupa' da istisnai dönemler (ama çok istisnai) dışında esamesi okunmaz. Bir tek üst düzey kalıcı (sıradanlaşmış) başarı yoktur ve olamayacaktır. Bu ülke futbolu sadece bir grup yabancı teknik direktörü zenginleştirmeye hizmet eder ki bu da onların suçu değildir. Bu ülke futbolu rutin olarak uluslararası üst düzey takımlarda oynayacak sporcu çıkaramaz. Aslında ben istisnaisini de hatırlamıyorum. Ama uluslararası pazarda olmayan bir futbol, olağanüstü bir yerel pazar olabilmektedir.

Bu ülkede sanat hala üst düzey kalacaktır. Ortalama ilgi alanı dışında olacaktır onlarca yüzlerce nedenle. En fazla tüketilen sanat yapıtı çoğumuzun kendi kullandığı argoyu başkalarından duyduğu komedi filmlerinin kaçak cd leri olacaktır.

Bu ülke toplumu ve doğal olarak siyaseti hiç bir zaman gerçek analitik düşünen bir solda, çağdaş bir kapitalist parti de çıkaramayacaktır. Demokrasinin her yerde evrensel bir tanımı varken burada çekenin elinde kalıp değişecektir.

Ey sayın okur yazdıklarımdan tek bir tanesi yanlışsa Allah rızası için bana yazın. Ve dahada yazamadığım onlarca gerçeğimizle nasıl olacak ise hepinize sağlıklı mutlu yıllar dilerim.

 
Toplam blog
: 226
: 558
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

15 Nisan 1959 İstanbul doğumluyum. Marmara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi mezunuyum. Ancak ..