Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '14

 
Kategori
Deneme
 

Umut ağacıma tırmanan hasret Kedisi

Umut ağacıma tırmanan hasret Kedisi
 

"RESİM:İNTERNETTEN ALINTI"


Hasret kedisi yine tırmanıyor umut ağacımın dallarına ve merhametten yoksun bir şekilde alay ediyor, kahkahalar atıyor vuslatı bekleyişime.

Son gülen iyi güler, derler kedicik. Eğer şimdi sükût ediyorsam bana ettiklerine, elbet benim de haykıracağım günler gelecek. Bil ki tamamıyla kurumadı umut ağacımdaki gazellerin bir kısmı. Hatırla, henüz bahar gelmeden tomurcuklarının patladığı da oldu ağacımın.

Sükûtu seçtim bir süre için zira yüreğimin kulağıma fısıldamadığını asla söylemez dilim. Yürek yalanı bilmez, riyayı tanımaz çünkü doğrudur söylediği hem de koşulsuzca.

Ah gönlüme vakitsiz batan gün! Ah bu hazan mevsimi! Kararan gök kubbenin altında mecnuna dönen, kalbi hıçkırık deryasında boğulurken gözleri gülümsemeye çalışan ben.

Gül, kahkahalarla gül kedicik halime. Aldırıyor, umursuyor mu sanıyorsun beni. Kaybedecek neyim kaldı ki. Bir canım ki ondan da çoktan vazgeçmişim zaten. Ciğerlerime sapladığın hicran okları ve zifiri karanlıklarda bana yaren olan sigaramın dumanları son verecekler çektiğim ıstırapların tümüne, hissediyorum. Öksürük nöbetlerime tutuluşuma seviniyorum. Tüm belirtiler beni vuslata bir adım daha yaklaştırıyor. Adım adım da olsa…

Umudumun sonu yok, biliyorum ki gün gelecek önüme yığdığın ne var ne yoksa aşacağım ve vuslatın doruklarına varacağım. Doruklarına… Zirveye ereceğim.

Sen türlü numaralarla -alicengiz oyunlarıyla- beni alaşağı edebileceğini mi sanıyorsun. Sıra bana da gelecek kedicik. Umut ağacımdan itekleyivereceğim seni aşağıya. Dört ayağının üzerine düşemeyeceksin bu kez. Yalvaracak, yakaracak, ben ettim, sen etme diyeceksin. Mırıl mırıl af dileyeceksin hata yaptığını kabul ederek.

Merhamet? Senin çoktandır unuttuğun bir duyguydu.  Hatta o sivri tırnaklarının ucuna takarak cümle gaddarlığını, acımadan tırmalayışın şu biçare sol tarafımı. Bak, hala izi duruyor. Geçmez ki tırnak yarası. Tırnak ya da tırmık yarası aynı aşk yarasına benzer. Hummalıdır, can yakar, öldürmez lakin süründürür.

Anımsıyor musun kedicik… Ben, senden bir dilenci edasıyla insaf beklerken sadaka niyetine… Sen müsamahalı davrandın mı? Şimdi pişmanlık neye yarar? Hatanı kabul edip seni bağışlamamı istemen neyi değiştirir? Siler mi sanırsın ettiklerini gönül defterimden. Yüreğimi delik deşen hicran oklarının açtığı yaralar iyileşebilir mi?

Ey vicdanım, söyle bana; merhamet duygusundan bir haber olan hasret kedisine hoşgörü göstereyim mi, nedamet ateşinin yüreğini kasıp kavurmasına müsaade etmeyeyim mi, Son noktayı koyayım mı ‘affettim’ diyerek. Kesif bir duygu birikimi damarlarımda usulca dolaşıyor şimdi.  

Merhametsizsin hasret kedisi. Hangi yüzle çıkıyorsun karşıma ve yalvarıp yakararak vicdanımla oynuyorsun bu kez. Sen değil miydin benim feryatlarıma sağır, figanlarıma kör kalan.  Gün bu gün, gülmek vardı ya sana kahkahalarla, katıla katıla; senin bana yaptığın gibi. Lakin benim fıtratımda yok herhangi bir zavallının acizliğinden mutluluk duymak, ona acı çektirmek. Hani nasıl insanlar şaşar beşer, yanılgıya düşer, hata yaparsa… Senin gibi kediler de yanılgıya düşebiliyor. Ben Mevlana’nın yedi öğüdünü dinliyorum Orhan Veli’nin dediği gibi ‘Gözlerim kapalı’. Senin kusurunu örtmede gece gibi, hoşgörümle deniz gibi, merhametimle güneş gibi oluyorum. Hadi yine yırtın hasret kedisi. Adam gibi bir adam çıktı bu kez karşına. Herkes ben gibi vicdanlı olmaz bunu bil. Hani an olur çetin bir cevize çarpasın da kırılıverir kolun kanadın, savrulur tüylerin oraya buraya.

Boynunu bükerek hatanı kabul edişin biraz da merhamet damarlarıma hoş bir sıcaklık yayan. Hatalarımız… Hata kaçınılmazdır yerküre üzerinde yaşayanlar için. Bu imtihan dünyasında hata yaparak, yanılarak doğruyu bularak, yaparak bozarak doğru olana ulaşacağız hiç şüphe yok ki eninde sonunda. Asıl olan hatadan ders almamız, yaşananlardan tecrübe kazanmamız ve aynı hatayı/hataları bir daha tekrarlanmamızdır. Aç kulaklarını hasret kedisi ve beni dinle, bak neler anlatıyorum sana.

Hatalar can yakar -benim cancağızımı da fazlasıyla yaktı- ama pek çok şey de öğretti. İnşallah sana da olumlu yönde katkı sağlar.

Hataların… Seni daha iyi tanımama olanak verdi. Hayli zamandır ‘nankör’ diye tanınır senin ataların. Buna inanmak istemesem de bana ettiklerin aşikâr. Yanlışların bana zarar verdi, bunu sen de çok iyi biliyorsun. Hasret kedisi, ah hasret kediciği! Seni affedip affetmemek hiç şüphesiz ki benim inisiyatifimde.

Düşünüyorum da Allah affedicidir, bağışlayıcıdır; O yaptığı hatalardan, işlediği günahlardan dolayı kullarını affederken, biz aciz kulların birbirimize karşı, senin gibi hasret kedilerine karşı hoşgörülü, sabırlı, bağışlayıcı olmamız ve her ne olursa olsun birbirimizi sevmemiz gerekmez mi?

Daha ötesi karşımızdakini olduğu gibi sevabıyla günahıyla, yanlışıyla doğrusuyla; sözün özü olduğu gibi -her şeye rağmen- sevebilmek değil midir güzel olan.  Sen garip bir kedisin güçlü gibi görünen pençelerinin ardına saklanmış. An olur kendini dev aynasında görür ve o sırça cama akseden görüntünde kendini yeleleri rüzgâra karşı savrulan bir aslandan farksız varsayarsın, böbürlenirsin. Bense bilirim aklından geçenleri fakat yine de buna rağmen her kim olursa olsun, senin gibi canımı çokça yakan bir hasret kedisinin bile hatasını görmezden gelerek, yaptıklarını hoş görerek, affederim. Affederim zira affetmek asla kaybetmek anlamına gelmez bilakis büyüklük göstergesidir ki aslında affedilenin hatası altında daha da çok ezilmesi olarak tanımlanabilir, değil mi hasret kedisi. Şimdi hicran okları benim elimde, demek isterdim sana ama söyledim fıtratımda yok eziyet etmek karşımdakine.

Söylemiştim evvel zaman içinde de sen masal dinlermişçesine dinlemiştin ya da dinlememiştin beni. Bak işte nevbahar doğdu gönlüme ve tomur tomur umut ağacımın dalları, gazelleri yeşil mi yeşil sana rağmen, vuslata giden yola kurduğun kapanlara, tuzaklara inat üç elma düştü başıma.

Sabrın sonu selametti ve sabreden ben muradıma erdim. Darısı başına hasret kedisi şu an kafanı ön patilerinin arasına saklasan da, deve kuşu misali gömsen de başını kumlara, utancından pençe pençe olsa da yanakların, burnun yere düşse de, titrese de bıyıkların, kuyruğun süklüm püklüm kıpırdamasa da ve dilin sükûta gömülse de… Söyleyecek tek bir sözün bile olmasa da… Dilerim sen de, sen de erersin muradına, ulaşırsın ben gibi vuslatına.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..