Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Umut bu çiçek yığınında!

Umut bu çiçek yığınında!
 

Şu fotoğraftaki çiçek yığınını görüyor musunuz? Hrant Dink’in vurulup düştüğü yere bırakılan karanfil ve güllerden oluşmuş bir yığın bu... İşte bu yığın bizim ülke olarak geleceğimizi belirleyecek simgelerden biridir. Ya bu yığına bir çiçek de biz koyarak Türkiye’de barışın, kardeşliğin, diyalogun hakim olmasını sağlayacağız ya da o çiçekleri içimizden tekmeleyerek bir kan kültürünün iyice yerleşmesine katkıda bulunacağız.

Dün oradaydım; gerçi tedariksiz gittim, o yığına bir çiçek de ben ekleyemedim ama içimden bir gül bahçesi döktüm oraya. Benden başka daha onbinlerce kişinin içinden geçtiği gibi... Eğer bu ülke daha yaşanabilir, daha başı dik, dünyada daha sevilen sayılan bir ülke olacaksa, bu o yığının daha da yükselmesi sayesinde olacaktır. “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” sloganından rahatsız olanlar, “aman trafik sıkıştı işime geç kaldım”, “bu iş de gündemi amma meşgul etti ha, olur mu kadar!” diyenler sayesinde değil...

Her toplumun olduğu gibi bizim de bir karanlık bir de aydınlık yüzümüz var. Dün orada olanlar ya da katılamadıkları halde kendilerini orada hissedenler aydınlık yüzümüzdü; cenazeye açıkça ya da içinden küfreden, katile alkış tutan, Hrant Dink’i sahiplenenleri düşman belleyenler de karanlık yüzümüz...

Geçen hafta, birkaç blogda bir dönem yaşadıklarımı biraz karikatürize ederek anlatmıştım. Bunu başka bir tarzda da yapabilirdim ama mizaha başvurarak anlatmayı tercih ettim; hem yazarken ben eğlendim hem de okuyanları bir nebze gülümsetmek istedim. Ben eğlendim ama okuyanları ne kadar gülümsetebildim bilmiyorum. Bu üslubu sürdürmek, aynı yaklaşımla birkaç yazı daha kaleme almak istiyordum ki, Cuma günü o vahşi cinayetin haberini aldım herkes gibi... Duyunca da ne mizah kaldı ne keyif... Kendimi bildim bileli de hep böyle oldu. Toplum olarak ne zaman birazcık normale dönüp “hayatta iyi şeyler de oluyor” hissine kapılsak birileri çok gördü bu azıcık mutluluğu bize... O kırılgan saadetimizi kıskandılar. Saklandıkları inlerinden sinsice çıkıp soframızı kana buladılar. Suyumuza zehir, yemeklerimizin içine cam kırıkları kattılar...

Çocukluğumdan aklımda kalan silik görüntülerden biri yine böyle bir cenaze töreniydi. Evimizin önünden şehir mezarlığına doğru yürüyen on binlerce kişi bilmem kim ölmez diye bağıra bağıra geçip gitti; kalabalıkta elden ele geçen, o yana bu yana savrulan bir tabutla beraber... Büyüdüm ve sık sık o tabutların arkasında yürürken buldum kendimi. İçinde tanıdıklarım da vardı ama çoğunu tanımıyordum bile. O kadar çoktular ki, ne hatırlayabilir ne de sayabilirim. Bu sonsuz ve acılı yürüyüşün son adımı Hrant Dink için oldu şimdilik. Öyle bir kan ikliminde yaşıyoruz ki, bu hüzün yolculuğu yaşayabildiğim müddetçe de bitmeyecek gibi geliyor maalesef.

Ancak sonuçta insanız. Umut, için ne kadar kararsa, onu ne kadar görmezden gelmeye çalışsan da bir yerlerden uç veriyor yine... Alçakça bir cinayetin ertesinde, “Hepimiz Hrant’ız” diyen çığlıklarda; onun vurulup düştüğü yerde yükselen çiçek tümseğinde; Agos gazetesinin önünden geçerken boşalan gözyaşlarında; içlerinden biri vurulmasına rağmen yine de insanlara güvenip onların yakınlarında kanat çırpan, dolaşan güvercinlerde...

Dininizi, etnik kökeninizi, siyasi görüşünüzü, yaşınızı, cinsiyetinizi ve bilumum aidiyet bağlarınızı bir anlığına bir yana bırakıp birazcık düşünün: Kendinizi hangi görüntüye daha yakın hissediyorsunuz ? Dink’i vurduktan sonra cinayet yerini şoke vaziyette terk eden o şaşkın piyona mı, yoksa kaldırımdaki o çiçek yığınına mı?.. Bütün karamsarlığıma rağmen ben bu ülkede ikinci görüntünün içinde yer almak isteyenlerin çok daha kalabalık olduğunu düşünüyorum. Umarım yanılmıyorumdur...

Foto: Orhan Açıkgöz

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..