Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '08

 
Kategori
Tiyatro
 

Umut Yıldızları: YILDIZLAR TİYATROSU!

Umut Yıldızları: YILDIZLAR TİYATROSU!
 

Umut yıldızımız(sevdimseni.com)


En neylim gecede gökyüzüne asılan yeni bir umut yıldızı için...

Hayattır tiyatro, acının tatlının film şeridi gibi geçmesidir...
Özgürlüktür, sahnede salınırken başkalaşım içinde enginlere hitap etmektir...
Sınırları aşmaktır, bazen soyunmak bazen Tarkan şarkısında ağlamaktır bazen ise en yanık türküde kahkahalarla gülmektir...
En klişe tanımıyla güldürürken düşündürmek, ağlatırken hissettirmektir.
Kimi, neyi, nerde ve ne zaman sevdiğindir tiyatro, kimi kırdığın kimi üzdüğün...
Sevip vazgeçmektir, bizi vazgeçirdikleridir, bazen ise "Aşk" tır tiyatro.
Eğitimin en güzel görsel öğesidir, hayatın içinden en gerçek dramdır...
Yerde sürede ve aksiyonda birliktir, tekliktir tiyatro.Birden fazla kılığa girmene rağmen tek olmaktır, tek anılmaktır tiyatro.
Bazen nutuk atmak, bazen iğneli sözlerle karşıdakini çileden çıkarmak bazen ise diş bilemektir hayata...
Susmaktır, konuşmadan haykırmaktır...Kimi zaman gözlerin savaşmasıdır...Müziktir tiyatro;bestelenmiş notasız ezgidir...
Halktır tiyatro halkın içi olmak, halkın içinden olmaktır, yaşadığın çağın, topluluğun aynasıdır.
Ulusunu tanımaktır, ulusunu anlatmaktır.
Konuşma sanatıdır yanlışlıkların, doğruların dışa vurulduğu...
Ve en önemlisi de "ADAMI İNSAN EDEN TEK SANATTIR."(*)

İki arkadaş: Tuğba ve Serkan...
Yaşları çok genç, eğlencenin taban yaptığı bir ülkede ülkesi ve ülkesindeki kimsesiz çocuklar için bir şeyler yapmak isteyen iki genç yürek, iki kalem.

Bütün geliri kimsesiz çocuklara bağışlanacak "YILDIZLAR TİYATROSU'NUN" kurucusu onlar...
Binlerce kimsesiz çocuğa çare olacak, yaralarını saracak iki yürek; kıpır kıpır...
Onlar bu yola ser koydu, şimdi sizlerden destek bekliyor;
Unutmayın SİZ YOKSANIZ BİR KİŞİ EKSİĞİZ!

BAY PARA

(Issız, sakin bir İstanbul sabahı tüm insanların henüz yeni uykuda olduğu saatler saatler… Yoğun ve hareketli bir günün ardından İstanbul kendini karanlığa teslim etmiş bir şehir... Etrafta evine ekmek götürmek için temizlik yapan işçiler, bekçiler ve İstanbul'un kirli ve çok özledikleri havadan uzak doğa özelliklerimiz var.Dumanlı gökyüzü. atıklarla dolmuş denizler, insanların vefasızlığından yakınan ağaçlar ve de sabahları üşüyerek uyanan sokak çocukları) İstanbul dile gelsin!

Bekçi: Kim var orada bu gürültüde nedir?( Korkuyla etrafına bakınır)

İstanbul: Ben bulunduğunuz bütünlüğün vazgeçilmez bir parçasıyım. Seni tanıyorum sende bana bekçilik yaptığını düşünen bir insansın.

Bekçi: neler oluyor kim konuştu (titrek ve korkak bir ses tonuyla) kimsin dedim sana?

İstanbul: Bir zamanlar dünyanın en güzel şehirlerinden biriydim. Şimdi ise sadece adım tanınıyor. Bende var olan her şey yok olmak üzere.

Bekçi : ( Gayet üzüntülü görünür. ) İstanbul neyin var senin?

İstanbul : ( Ağlamaklı.) Bende var olan her şeyim tükenmek üzere. Artık kuru ve yeşermek istemeyen bir dal, gri ve kirli bir gökyüzü, çöp yüzünden çocukların bile girmediği bir deniz kaldı bende... Sorumlular ise sizlersiniz.

Bekçi: Bizler ne yaptık İstanbul senin böyle üzülmen için ne yaptık?

( Bir anda gök gürlemeye başlar.)

Gökyüzü: Bir zamanlar masmavi ve de çok güzel bir buluttum. İnsanlar kırlara gider çocuklar martılar eşliğinde gövdemde uçurtmalar uçurur martılarla yarıştırırlardı. Ben onları izledikçe mutlu olur onlara eşlik ederdim. Ama artık çocuklar gövdemde uçurtma uçurmuyorlar, martılarla gövdemde yarışmıyorlar.

Bekçi: Ama neden?

Gökyüzü: Çünkü insanlar bana küstü. Artık gövdemde fabrikaların çıkardığı ve de soba bacalarından çıkan zehirli dumanlar dolaşıyor. Beni yalnız bıraktınız bende artık ölüyorum (Yağmur yağmaya başlar.)

Bekçi : (Üzüntülüdür.) Ama biz böyle olsun istemezdik.

İstanbul: Gökyüzünü siz kirlettiniz insanlar. Bir de denize bakın.

(Üzerindeki atıklardan kurtulmak isteyen sinirli dalgalar sahile yanaşır.)

Deniz: Dünyanın en güzel denizlerinde biriydim(Marmara). İnsanlar bende yüzmek için, oyun oynamak için bana akın ederlerdi. Çocuklar şişme balonlarla üzerimde kulaç atarken gözlerim dolar onları zevkle izler boğulmamaları için büyük çaba harcardım. Ama artık benden kaçıyorlar(ağlayarak) Ben ne yaptım size?

Bekçi: Biz seni hala seviyoruz neden böyle düşünüyorsun?

Deniz: Çünkü artık temiz değilim. İnsanlar bütün yediği yemeklerin çöplerini üzerime atar oldu, fabrika atıkları kanalizasyon borularından üzerime akar oldu, var olma sebebim balıklar artık ölüp karaya vurur oldu. Bunun sebebi sizlersiniz insanlar.

Bekçi : (Ağlamaklı) bütün bunları düşünemedik bizi affedin.

İstanbul: Her gün daha fazla gecikiyorsunuz insanlar. Bir de oksijen kaynağınız ağaçlara bakın.

( Birden ağaç dalları hareketlenir ve yaşlı bir ses tonuyla:)

Ağaç: Bir zamanlar yemyeşildim. Her dalımda ayrı bir aşk, ayrı bir mutluluk, ayrı bir oksijen vardı. İnsanlarımız zehirlenmesin diye bütün kötü havayı içime çektim size oksijen(Hayat) verdim. Bütün sevgililer dallarımın altında oturup birbirlerine ilanı aşk ederlerdi, çocuklar etrafımda koşar bana sarılırlardı, dallarıma salıncak kurup sallanırlardı. Onların düşmemesi için parmaklarım yara oluncaya kadar iplere sarılırdım.

Bekçi : (Şaşkın bir halle) Ama hala, hala( ağaç bekçinin lafını bölerek).

Ağaç: Artık bende yokum insanlar. Sobalarınızı yakıp ısınmanız için dallarımız kesiliyor, üzerimiz bıçakla çiziliyor. Çok yaşlandım, gücüm kalmadı.

Bekçi : (Pişman ve ağlamaklı bir sesle) Biz çok pişmanız durun gitmeyin( bağırarak).

İstanbul: Artık çok geç insanlar her geçen gün tükeniyoruz... Artık kendi çocuklarınıza bile sahip çıkamaz oldunuz. Birde şu zavallının haline bakın!

Çocuk: Neredesin? Bu karanlık ve sessiz sokaklarda yapayalnızım. (Titreyerek) Çok üşüyorum, karnım çok acıktı.

Bekçi: Sende kimsin?

Çocuk: Bir zamanlar gelecek hayali olan;doktor olmak isteyen biriydim.

Bekçi: Peki ya şimdi?

Çocuk: Artık çok yalnızım ve kimsem yok.Uzun zamandır bana uzanacak bir yardım eli aradım bulamadım. Şimdi ise hayallerimden vazgeçtim sadece sıcacık bir yemek, geceleri üşümeden uyuyabileceğim bir yatak istiyorum, ben annemi istiyorum, ben babamı istiyorum

Bekçi: Annen ve baban nerde senin?

Çocuk: Babam içki ve kumara olan düşkünlüğünden dolayı evi terk etti, annemde hastalandı ve öldü. Ben çok yalnızım ve çok üşüyorum (Çocuk olduğu yerde bayılır.)

İstanbul: İnsanlar bütün bunların sorumlusu sizlersiniz artık bende ölüyorum. (Der ve yere düşer.)

( İstanbul'un yere düşmesiyle ağaç gökyüzü ve deniz bekçinin üzerine yürürler) Sizler katilsiniz, sizler canisiniz, insanlar gerçek suçlu sizsiniz(O sırada hayatın gerçeği ve insanları var olma nedeni ortaya çıkar''Bay Para'' )

Bay para: durun! Gerçek suçlu insanlar değil benim ben!

Ağaç, gökyüzü, deniz : ( Hep bir ağızdan ) Siz kimsiniz?

Bay para: Ben bay para ya da şöyle diyebilirsiniz;ben insanların sahibiyim, insanlar benim kölelerimdir. Onlar ikinci dereceden suçludurlar.

Ağaç, Gökyüzü, Deniz: Neden?

Bay para: İnsanların var olma sebebiyim, tüm geçim kaynaklarıyım, ben olmazsam onlar bir hiçler.Benim için onlar birbirleriyle kavga ederler, ellerine geçmem için denize çöp atarlar, havayı kirletirler, ağaç dallarını keserler ve onları yok ederler. (Kahkaha atarak) Ben büyüğüm, ben güçlüyüm sizler kaybettiniz benim yüzümden her zamanda kaybedeceksiniz.

( Ağaç, Gökyüzü, Deniz, Bekçi neye mağlup olduklarını anlarlar ve İstanbul ve çocuğu sırtlarına alarak oradan uzaklaşır.)

Yazan: Serkan AYAN
Derleyen: Tuğba ÇARDAKKAYA

Not: Tiyatro ile ilgilenenler, oyunda yer almak isteyenler, izlemek isteyenler henüz kurulma aşamasında olan tiyatromuza yardımlarınızı bekliyoruz

 
Toplam blog
: 54
: 1219
Kayıt tarihi
: 31.07.08
 
 

Yasamanın ve varolmanın en güzel kanıtı olan ALLAH'ın yeryüzündeki en güzel yansımasıyım... İdeal..