Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Umutlar tükenince

Anılardan öyküler
( Yıkılan Hayallerden devam )

Sınav kağıtlarını toplayıp giden Hocanın arkasından üç kişilik bir heyet seçilerek odasına gitti. Hoca hiç birini dinlemeyip kararında ısrar etmiş.

Yönetmelik gereği olarak, bu tip sınav sonuçlarının, bir hafta içinde ilan edilmesi gerekmekteydi.

Bir hafta değil; 15 gün geçtiği ve sömestre tatili bitip, ikinci sömestre başladığı halde statik dersinin sınav sonuçları ilan edilmemişti.

Artık öğrenciler; hocanın bu sınavı iptal edip Haziran sonu ve Eylül başı olmak üzere iki sınav daha yapacağını düşünmeye başlamıştı. Bu nedenle ikinci sömestre derslerine endişesiz devam ediyorlardı.

Bir gün ilan panosuna Statik derslerinin ders geçme notlarıdır şeklinde bir ilan asıldı. Bütün sınıf geçmiş sadece kopya çekerken yakalanan öğrenci ile Kenan Susmaz kalmışlardı. İskender’in ne büyük bir kehanette bulunduğu işte o zaman anlaşıldı. Herkes neşe içinde coşarken Kenan için için ağlıyordu.

Bu ilanı gören Kenan; Hoca ile konuşma ihtiyacı duydu ve büyük bir üzüntüyle, Hocanın odasına gitti. Kapıyı çalıp, gir sesini duyduktan sonra içeri girdiğinde hoca; bir koltuğa oturmuş, başka bir koltuğa da ayaklarını uzatmış istirahat ediyordu.

Kenan gayet yumuşak bir sesle

- Hocam izin verirseniz sizinle biraz konuşmak istiyorum.

- Meşgulüm.

Elinde kitap ya da dergi cinsinden bir şey yoktu.

- Müsait bir zamanınızı öğrenebilir miyim?

- Yok, benim müsait zamanım çık dışarı.

Kenan dışarı çıktı ama o an gücünün yetebileceğinden emin olsaydı boğazını sıkıp hocayı öldürebilirdi. Artık umutları tükenmiş, hayalleri bitmişti.

O hırsla okulun çok yakınında olan pansiyonuna gidip Hocaya aşağıdaki mektubu yazdı.

Hazret!

Sizi kendimden daha yüksek bir insan olarak göremediğim için bu şekilde hitap ettim. Bu basit hitabımdaki gizli manayı anlayabilecek kadar kafanız işler sanırım.

Hakkımdaki kanaatiniz ne olursa olsun beni zerre kadar ilgilendirmiyor ama benim sizin hakkınızdaki kanaatimi soracak olursanız; sizin mert bir insan olmadığınızı söyleyeceğim.

Siz hakikaten mert bir insan değilsiniz.

Şuursuzca verilmiş bir kararın etkisiyle büyük bir kelam sarf edip, sonra da tükürdüğünü yalayan bir insan mert olamaz.

Sayenizde istikbalimin nasıl bir istikamet aldığını merak ederseniz onu basit bir manzume ile gözünüzün önünde canlandırmaya çalışayım.


Umutlar tükenince; hayal yıkımı başlar.

Moraller sıfırlanır, akar gözlerden yaşlar.

Pusulasız, yıldızsız, ummanda yüzen gemi.

Bir de bunun başında bir kaptan var acemi.

Düşünün ne fecidir mürettebatın hali.

Bulunduğu ummandan kurtulabilse bari.

Sağa sola çırpınır çıkacak bir yol arar.

Nihayet kömür biter kaptanı keder sarar.

Bakar kurtulmak için elinde hiç imkân yok.

Dümeni bırakırken; batar kalbine bir ok.

Artık gemi ummanda iradesizce yüzer.

Bir yudum su, bir lokma ekmek gözlerde tüter.

Bilir misiniz bunun akıbeti ne olur?

Ya bir Hızır yetişir yahut gemi boğulur.


İşte aynı böyledir okuldan kovulan da.

Hakkını kaybeden de orda hakkı olan da.

İnsafsızca hayatın kucağına atılır.

Ve böylece sefiller arasına katılır.

Çünkü tecrübesizdir hayata yabancıdır.

Mazisi tatlı amma hali gayet acıdır.

İstikbale gelince girdaptır uçurumdur.

Anladınız tabii durumum bu durumdur…


Bu basit manzumeyi ne bir marifet göstermek, ne de sizin merhametinizi kazanmak için yazdım. Sadece mantıksız muhakemeniz elinde oyuncak olan birçok arkadaşımın da aynı akıbete düşmelerini önlemek için bir parçacık insaflı olmanızı sağlamak istedim.

Mektubuma son verirken şunu belirtmek isterim ki: Ben bu olayda daha ziyade kendimi suçlu buldum. Çünkü köprüyü geçene kadar siyaseti güdemedim.

Hoşça kalın… 9 Haziran 2008

( Devam edecek )

 
Toplam blog
: 104
: 722
Kayıt tarihi
: 11.04.07
 
 

6 Mayıs 1927 Simav doğumlu, İstanbul Yıldız Teknik Okulu’nun ( Bu günkü Yıldız Üniversitesi) son sın..