Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '09

 
Kategori
Felsefe
 

Umutlarım benimdir!

Umutlarım benimdir!
 

Umutlarımızı veremeyiz!


Umutlarımızı Veremeyiz!


Yaşadığımız hayatlarımız vardır. Anı anına hissederek ruhumuza işleyen dokunuşlarımızla…


Kimi zamanlarımızın elleri dikenli, dilleri zehirlidir. Kimi yaşamlarımızda ise gizli yılanlar sarmıştır benliğimizi. Etrafımızdakiler ise duvar örerler fark etmeksizin! İstediklerimize uzanamayalım diye… Kimimiz, bağlı olduğumuz iş, ev ortamlarına hep mahkûm olmuşuzdur.


Sıradanlığın verdiği hâkimiyet köreltir duygularımızı… Hissetmeden yaşayıp, robotlaşmaya programlanırız.


Bileklerimizden prangalayıp, ruhlarımızı kalıplara oturtmuşuz. Etrafımıza görülmez setler çekip, sınırı geçenleri vurmuşuz... Yaşadığımız müddetçe görünmez karanlıklara mahkûm olmuşuz. Dünya âleminde, bakar kör duyan sağırlar topluluğu oluşturmuşuz.


Her baharda yeniden can bulan doğa ana gibi ruhlarımıza can suyu üflendiğinde ise umursamazlığın kalıplaşmış militanları, eskisinden daha baskın olarak karşımıza çıkmış. Yeniden o küçücük dünyalarımıza geri dönmüşüz.


Özgürlüğü unutmuş beyin hücrelerinde, önce düşünme yeteneğini kaybetmiş sonra da bakış açılarımızı daraltmış, ruhlarımız bile değişik duyguları algılayamaz olmuşuz. Çoğunluğun yaptıklarını yapmaya odaklanmışız. Gülme işareti verilince gülmüş, ağlayın deyince de ağlamışız.


Sonrası mı?


Bitkisel bir hayata geçiş, çizgileri çizilmiş bir yaşamda yol alma telaşı!


Ama… Ama bu kervanda, birde yaşamın hücrelerine inip farkında lığın hissedildiği bizler vardık!


Elimize aldığımız bir elmayı ısırmadan önce onun güzelliğini gördük. Rengindeki doğasal güzelliğin farkına vararak ısırdık onu… Yerken de şükrederek yedik. Bunu veren rabbim bize mutlaka bunun bedelini ödetmek için, belli sınırlar koyar diye “düşündük”…


Sonra yağmuru seyrederken, hani öyle sıradan değil, birçok kişi gibi “yağmur işte” deyip de geçiştirmedik. Öylesine gördük ki o yağmurları, damlalarını tek tek ruhumuzla süzerek uğurladık… Düşen tek bir damlayı, yeniden gelmesi için onu en iyi şekilde ağırlayarak gönderdik. Neden “varız”? Sorusunun yanıtını aradık. Hiçbir anın boşa geçmeyecek kadar değerli olduğunu öğrendik.


Gülümsemenin sadece yüz mimikleriyle değil ruhumuzla yapmanın bir değeri olduğunu kavradık.


Yani bizler “yaşıyoruz, hayattayız, varız” dedik! Hiçbir şeyi boş verip atmadık zamanımızdan!


Düşündük, yargıladık, uyguladık!


İçimizdeki coşkuyu ne olursa olsun olumsuzlukların silmesine izin vermedik.


Dedim ya yaşadığımız zamanların birçoğu dikenli ve dilleri zehirliydi diye… İşte o zehrin biz panzehirini bulup yaramıza bastık. Direncimiz güçlüydü, boyun eğmedik yenilgilerin gücüne!


Onun için etrafımıza ağ öremediler. Gören gözlerimizi, bakarken kör, ruhlarımızı da işgal edemeyip kalıplara sokamadılar. Çünkü bizlerden aldıkları yaşama sevincimizle beslenen bir tür virüstü bunlar. Kişiden kişiye kolayca bulaşan bir hastalık gibi! Sürekli kapımızı çalıp durdular, hala da çalıyorlar…


Ama bilmiyorlar ki onlar geldikçe, bizler daha da güçleniyoruz! Onların çaresizliği bizim içimizdeki yegâne hazinemizde gizli!


O hazineyi kimimiz kuşların kanat çırpan coşkusuna, kimimiz açan çiçeğin içindeki tohumuna, kimimiz de yarınlara büyüttüğümüz emeklerimize yükledik.


Bildiğimiz bir şey varsa o da asla bizlerin ruhlarımızdaki bu yaşama sevincini elde edemeyecekleri!...


Ne kadar hayat bize setler çekip, kısır döngüsüne almak istese de etrafımıza duvarlar ördürmeyeceğiz. Asi olan benliğimize sahip çıkmaya çalışan, yaşamlara ezilmeyeceğiz. Nasıl mı?


Bilincin bize verdiği “farkındalık” ve “yaşama sevincimizle!”


Saygılar.


Aysen Aydın.

 
Toplam blog
: 76
: 720
Kayıt tarihi
: 26.04.09
 
 

Kendi halinde, düşünmeyi/yazmayı seven  biriyim. En çok değer verdiğim konu ise herkesin bilinçli..