Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '13

 
Kategori
Deneme
 

Umutların, duaların yolculuğu nafile olmayacak! Her dua kâinatta dolaşırken, sahibini bulmak için!

Umutların, duaların yolculuğu nafile olmayacak!

Her dua kâinatta dolaşırken,  sahibini bulmak için!

Onu da bulacak.

Seni hep düşlerdim ben bilir misin? Hayallerimde seni saklardım. Hissettirmeden kimseye söylemeden! Sen hep benim içimde bir yerlerde saklı dururdun.
 Seni bir farklı düşünürdüm! Bana baktığını, bazen çok beğendiğini, bazen çok eleştirdiğini düşünür ona göre hareket ederdim. Elin çenenin altında olurdu çoğunlukla… Yükseklerden beni izlerdin… Elinde bir demet çiçek olurdu bazen! Bazende anlamsız bir şekilde garip biçimde bir ok! Çiçek olduğu zaman sevinirdim. Beni seviyor derdim.

İlk zamanlar oku gördüğümde; ‘eyvah bana atacak, beni öldürecek’
Telaşı, korkusu olurdu… Sonra ona da bir isim, bir şekil, bir güzellik yakıştırdım. Belki oku atacak ama zaman fırsat kolluyor olamaz mı? Bekli de oku kalbime bir eros rahatlığı içinde saplayacak.’ Böyle düşünmek işime geliyordu çoğu kez.
Bakışlarını hatırlıyorum. Ne kadar kızgın olurlardı! Ben ürkerdim.  Mahcup olur, başımı kaldıramaz sana bakamazdım. ‘Bir iki kadeh kırmızı şarabın bünyeye eklediği cesaret! Düşüncelerimi değiştiriyordu çoğu seferlerde. Hatta küstahlaşıp ‘hadi canım sende’ dediğim bile oluyordu. Ya da şöyle tanımlamak daha doğru geliyordu. ‘Boş versene… Olduğu gibi tat almaya bak.’

Bu da bir çeşit avuntuydu belki, Ama en azından beni rahatlatıyordu… Sen evimin bir yerlerinden beni gözlerken, Hava gündüz olurdu… Üstelik hep beyaz, mavi!
Sanki kış olmaz, hatta gece hiç yaklaşmazdı… Bu da Allah’ın bir takdiriydi herhalde!
Gökyüzü pırıl - pırıl yıldızlı, arada bir nazar ederek, görmeyi seçerdim seni… Sonra seni farklı hayal ederdim. Benim yaşadığım yerde, bu sadelikte yaşıyor, beni gözlüyor olamazdın! Bu benim hayalim değil miydi? İstediğim şekilde yaşatabilirdim.

Sen uzaklarda bir yerlerde olabilir, oralardan beni izler, beni görürdün. Karar verdiğim sabahsız gecelerimde, seni saraylardan ziyade kalelerde düşünürdüm.
Sen yukarılarda hava ile bulutların arasından beni izliyorsun ya! Senin evin kale olmalı, hatta biraz da ürkütücü durmalı derdim. Uzun yukarılara çıkmaya çalışan kuleleri olmalı yaşadığın bu azametli yerin!  Kulelerin üstleri sivri olmalı,  nedensiz renginin kahverengi değil de,  Turuncu olur diye düşlerdim. Kale zaten kahve, hatta koyu kahve ile siyah karışık, o kasvet belki biraz da, bohem hal sana yakıştığından! Tamam, kale renk tarafından bir hayli hazır…

Şimdi sıra kalenin büyüklüğünde olmalı. Bu sana yakışır halini, ancak büyüklüğü ile belirler demekteydim. İlave etmeliyim. Kale belirli bir yükseklikte olmalı… Kalenin altında, suların bitiminde yüzlerce, binlerce taşlar bulunmalı… Bunlar kale ile büyük su kütlesini birbirinden ayırmalı. Bu nedir? Bu taşlar dilekler gibi çok…

Benim dileklerim kadar büyük. Benim isteklerim kadar önemli… Taşlar gri. Ne tuhaf renktir gri. Ya beyaz ya siyah olmalı derim. Hâlbuki bu durumlarda grileri seçerim.
Gri içinde siyahı ve beyazı barındırır. Buda taşlarda bir sürü niyetlerin, dileklerin saklı olduğunu gösterir.

Benim dileğim sensin. Seni görmeliyim. Çocukluğumdan beri seni sevdiğimden olmalı bu duam… Gönlümü çocuk ellerinle, çocuk kalbimin içinden söküp aldığından beri, boşlukta olan yüreğimi bulmalıyım.
Bunun için dualarla birlikte, sana enerjiler göndermeliyim. Nasıl haberin olmalı?
Senin yaşadığın kalenin yakınından geçen beyaz leyleklere söylemeliyim. Demeliyim;
hadi haberleri götürün ona
 

Bakın aşk insana neler yaptırıyor ne olmazları olduruyor. Nasıl gitsinler? O zaten orada o kadar yakınlarında ki. Uzakta olan benim. Bana gelmeleri gerekir. Bana haber, sevgi göndermez ki. O beni bilmez hatırlamaz ki. Ben annesini ziyarete yıllardır giderim. Her gittikten sonra kaybolan, büfe üstü resimlerinin akıbetini merak etmez mi? Resimler elimde fotoğrafçıların kapısında.

Böyle olmalı, bu da böyle renkte olsun, bu da kızıl, sarı.’
‘İyi de ağabey aynı resim!’
‘İyi de sana ne?

Değil mi? Bendene mantıklı ki o olsun. Ben kale, taş, leylek derken ruhumu unuttum. Onun elinde, benim elim. Ben siyah o beyaz. Su mavisinden yükseliyoruz… Bu kadar hayalden sonra neden; Zümrüdü Anka kuşu sırtına almasın,
Bizi başka hayal âlemlerine götürmesin! Gideceğiz…
Ben hep istedim. Hep hayal ettim. Hep diledim. Dileklerimin kabulünde bir gün, bu kaleyi göreceğime ve oraya onunla gideceğime inandım.
Bekliyorum. Hayaller gerçek olacak. Bu sefer ben ona gideceğim. Beni dinlemeye mecbur olacak. Ben onu sevdiğimden söz edeceğim…

Umutların, duaların yolculuğu nafile olmayacak! Her dua kâinatta dolaşırken, sahibini bulmak için, onu da bulacak.
Biliyorum bir gün, yakında hissediyorum.
Beni hatırlayacak, özleyecek, kim bilebilir belki de!
Beni sevecek

 

 

 

 

Nazan Şara Şatana

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....