Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '08

 
Kategori
Deneme
 

Ün ve ünlü olmak

Ün ve ünlü olmak
 

Kelebeksi bir yaşam gibi günümüzde "Ünlü olmak" da


Çoğu insanın hayallerini süsleyen, günümüzün imaj dünyasında birçok ailenin “hayırlı evlat” temennilerinin gizli sözlüğünde büyük ve italik harflerle yer alan bir kavram “ün” ve “ünlü olmak”. Sözlük anlamıyla, ” iyi bir nitelikle bilinip tanınmış olma durumu, şöhret, şan, nam.”. Kişisel kanaatimce, ”iyi bir nitelik” kavramı, gerçekten “iyi” ve “nitelik” arz eder iken oluşmuş olan bu tanımlama, günümüzde hala o saf ve temiz özünü korumakta mı acaba?

Gerek XVIII. Yüzyıl Avrupa’sına edebi aydınlığı taşıyan, özgürce düşünebilmeyi öğretmiş temel birkaç düşünürden biri olan Montaigne’nin ünlü “Denemeler”in de toplam 130 başlık altında incelenen konulardan birisinin de bu konuda olması gerekse günümüzde bu yakıştırmanın daha çok görünür ve medyatik olan kişilerle (özellikle de magazinsel şahsiyetlerle) anılır olması, beni açıkçası bu konuya da eğilmeye zorladı.

Hepimizin olmasa da, aramızda birçoğumuzun bir ya da birkaç ünlü arkadaşı vardır mutlaka. Bir dönemler, çocukluğumuzda ortak oyunlar oynadığımız, ilk gençlik dönemlerinde sıraları paylaştığımız, hatta birçok konuda kendimizi onlardan daha “başarılı ve önde hissettiğimiz” ünlü arkadaşlarımız vardır. Olabilir de!..Peki nasıl ve neler olmuştur da, aradan geçen yıllar sonrası, onlar “ünlü” biz “ünsüz”, alfabedeki harfler gibi birlikte çok işe yarasak da, ayrılmışızdır böylesi dik bir uçurumla birbirimizden? Ünlü oldun mu, katı bir ön kabulle, zeki, başarılı ve değerlisindir. Peki ya her durumda ve her zaman öyle mi acaba? Eşdeğer ve benzer yetenekliler arasında bu uçurumun oluşması, kimi zaman şans faktörü ya da fırsat eşitsizlikleri ile açıklanabilirken, eğemen ve piyasacı bir söylemle çoğu kez size "...doğru zamanda, doğru yerde ve doğru kişilerle birlikte bulunma gerekliliğinin..." müthiş faziletinden bahsedilecektir. Buradaki "doğru" da ne ola ki?

En masum ve baş tacı ünlülerimiz olarak öğretmenlerimizi görürüm ben de, hepimiz gibi. Kişiliklerimizin henüz oluştuğu, o çocukluk ve ilk gençlik yıllarımıza damgasını vuran o mümtaz şahsiyetleri göbek isimleri ile dahi anımsarız yaşam boyu her daim. Öyle değil mi? Hiç de afra tafraları olmayan bu değerli, mütevazı, özverili ve yarı bilge insanların adeta “sınırlı sorumlu ünleri” bir tür papatyamsı, nergisimsi hoş bir ünlülük halidir benim gözümde.

Eskilerde olduğu gibi kalıcı, on yıllara hatta asırlara sari bir “ünlülük” değil de, mutlak bir faziletmişçesine görünür ve medyatik olma gereği karşısında, sanki mevsimlik, hatta aylık ve günübirlik bir ünlü olma hali geçerli günümüzde. Dört bir cenahta hüküm süren küresel eğlencelik saldırı karşısında, giderek artan bir ölçüde , bir tür TV ya da PC ekranlarında var olma hali bu. Günümüzde, tam gün açık olan televizyonlar, internet ve cep telefonları ile, bu uçsuz bucaksız süreçleri doldurma adına hızla büyüyen haber, enformasyon ve eğlence sektörü karşısında, “izlenme oranı” sağlama olgusu haline geldi “ünlüler” de!.. Oysa ki, onca emek, çaba ve çoğu kez de taviz karşılığında elde edilen “ün”, aynı anda onlarca hatta- yabancı dillere de hakim olunduğunda- yüzlerce kanal seçeneğine uzanma gerçeği karşısında, bırakınız pamuk ipliğini, tuşlara saniyelik dokunmaların kaderine bağlı kalabilmekte günümüzde...

Süresi bir yana, bu denli kararsız, sabırsız, bilgi, görgü ve algı düzeyi tartışmalı insanların gözünde “ünlü” olmak da acaba onca meşakkate değen bir maharet midir? Bu soru da bu bağlamda ayrı bir hazin soru olsa gerek!..Ayrıca adeta üzerimize itfaiye hortumu tutulmuşcasına niçin bu denli çok haber ve bilgi akınına uğradığımız, havada gece gündüz hep parlayan havai fişekler altında niçin böylesi bir sürekli “eğlence hali” içinde tutulduğumuz da müphem bir konu. Sanki hep bir şeyler öğretilmeye, şen şakrak paylaşılmaya çalışılırken aslında çok sayıda önemli şeyleri de unuttururcasına!..

Bu hazin atmosfer içerisinde insanlık, dayanışma, birliktelik, sadakat ve direnme duyguları dijital sağanaklar altında önce şekerimsi bir kıvama getirilip sonrası da ıslatılıp eritilirken, yurtta ve cihanda, her yerde mevzi kaybederken, bu neyin bilgisi, neyin haberi, neyin eğlencesi acaba? Bu ortamda “ünlü olsan ne yazar, olmasan ne!..” diyesi geliyor insanın. ”Kelebeksi bir tür ünlülük hali” diyeceğim izninizle ben buna da; çok renkli, canlı, göz alıcı fakat öğretmenlerimizin o naif, o papatyamsı ünlülük halleri yanında çok kısa ömrü olan bir hal aldığı için.

Yontma taş, cilalı taş, tarım toplumu, feodalite, merkantilizm, sanayi devrimi, atom-uzay ve bilişim çağı toplumu derken, gelebildiğimiz yer yoksa ana ekseniyle bir “Cilalı imaj devri” mi? Bir ölçek iş, onun üzerinden neredeyse on ölçek tanıtım, reklâm, iletişim, kişisel gelişim, yönetişim ve bilmem ne “şim” . Bir birim reel üretim, karşılığında ise yüz birim mali piyasa aracı olunca insan böylesi düşünmekten kendisini alıkoyamıyor doğrusu. Biri insanlığın ışığını emerken diğeri ise ekonomilerin iflasını besliyor sanki. Bir çeşit domino etkisiyle ardışık olarak isleyen süreçler gibi.

Ünlü olmayı sağlayan iş, beceri ya da konum, günümüz piyasa ilişkileri bağlamında mutlaka ama mutlaka para getirmeli, hem de iyi para!.. Öyle gönüllü ya da kazanç sağlamayan işlerde pek ünlü olunamaz gibi. Elde edilen maddi olanaklar da, öyle ecdadımızın yaptığı gibi sessiz, mütevazı ve paylaşımcı bir şekilde değil, göstere göstere, vitrin ve ekran kardeşliği bağlamında döke saça, hatta çığlıklar atarak harcanmalı ki ün, ün olsun.

Bu durum karşısında insan sormadan edemiyor, yaptığı işi, bir yarar sağlasın, bir sorunu çözsün, bir derde deva olsun diye değil de, kendisine daha fazla değer verilsin, önemsensin ve çokça kazandırıp harcatsın diye yapan insanlar haline mi geliyoruz git gide? Bütün iyi, dürüst, insani, tok ve dirençli yaklaşımların, çabaların gizli ve sessizce yapılsalar dahi, er geç takdir edileceklerine dair geleneksel inanç yıkılıyor da ondan mı tüm bunlar acaba?

Ünlü oldukça, insanın, gerçek ve kendisi olmaktan çıkarak dış âlemdeki ortalama bilgi ve beğeninin kaotik mozaiği içinde, sanal ve başkaları adına daha çok yaşayan biri haline dönüşmesi riski de bu konuda önemli bir zafiyet alanını oluşturmaktadır.

Yayılarak, genişleyerek büyüyen fakat en ufak bir el atmada çatırdadığı yerden kırılabilen “pişmiş yufka hali” şeklinde tanımlamak istediğim bir ünlülük hali egemen sanki günümüzde. Eski ünlülerde olduğu gibi, elzem olan; derinlere kök salan, sert ve sağlam türde bir nam salma hali vardır ki, ona da izninizle “ünlülüğün havuç hali” demek istiyorum. Ben bu manada da havucu yufkaya tercih edenlerdenim.

Yukarıda dile getirmeye çalıştığım tüm bu hususlar, umarım ki, “değerli ve başarılı olma” ile” ünlü olma” halleri arasındaki örtüşmeme durumlarını açıkça ortaya koymaktadır. Burada tabiidir ki piyasa ilişkileri bağlamında bir değer kavramından çok, insanlık değerleri bağlamında bir değerlilik halidir söz konusu olan. Bir de hangi alanda, hangi konuda ünlü olduğunuz da, başat bir belirleyici olmaktadır kanımca bu konuda. Bilim ve sanatı ayrı ve üstün bir yere koymak isterim bu anlamda.Bu sefer de bunu bilen ve duyan manken, şarkıcı, sunucu vb., nereden ve nasıl edinildiği pek de belli olmayan ünvanlarla bir kısım ünlü magazinsel şahsiyet pür telaş kitaplar yazarak edebiyat ve gerçek sanat dünyasına sızmaya çalışıyor.Gel de durumun çaresizliğine yanma!..

Uzun sözün kısası, Shakespeare’nin de dediği gibi “Her parlayan şey altın değildir”!..

Son söz olarak da belirtmeliyim ki; yaşam deneyimim ve yaşam karşısında duruşum bağlamında, günümüz koşullarında “ün”e ve “ünlü olmaya” övgü de bulunamazdım fakat övgü sözcüğün başına bir “s” harfini de getirmemeye özen göstermeye çalıştım. Bunu da umarım başarabilmişimdir.

Fotoğraf: www.gezginyolu.com

İ.Ersin KABOĞLU,

20 / Şubat / 2008, Ankara

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..