Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '08

 
Kategori
Öykü
 

Üniversite Kapısında Beklerken -3 (Bilinç ve Farkındalık Hikayesi)

İş yerimde pazarlama üzerine harıl harıl çalışmaktaydım ki , aniden kapım vuruldu.Bir ziyaretçi beklememekteydim ve şaşırmıştım. Kapıdan kimlerin geleceğini merakla beklerken kapı açıldı.Salih bey işe Kasabamızın Belediye Başkanı Şener bey belirdiler kapıda .Çok şaşırmıştım.Çünkü iş yerime kasabadan ziyaretçi gelmezdi samimi olduğum birkaç arkadaşım dışında . Ziyaretçi severdim ama laubali konuşan ve saçma sapan konuşan insanları asla sevmezdim. Başkanın ve Salih beyin ziyareti ile fazlası ile memnun olmuştum

Ayağa kalkarak hemen Salih beyi ve Başkanımız Şener beyi kucakladım ve onlara birer kahve söyledim .Başkan Şener bey bana karşı daha sıcak ve içten davranmaya başlamıştı.O zaman anladım ki Salih bey her şeyi başkana anlatmıştı.Başkan bana gülümseyerek bakarken :

-Ahmet kardeş biliyorum ziyaretimize çok şaşırdınız ama bu ziyaret bir nebze sizden özür ziyareti olacak, dedi.

Ben de gülümseyerek Başkana bakarken :

-Hayrola Başkan ne özrü anlamadım , dedim.

Başkan Şener bey dişlerini görünerek gülerken :

-Farkındalık ve bilinçlenme özürü , dedi.

O zaman gülme sırası bana gelmişti ve kahkahalarla gülmeye başladım.

-Haklısınız başkan .Demek ki farkındalık ve bilinç sahibi olmak için sadece tahsil değil başka şeylerde lazımmış demek ki derken o daha çok gülmekteydi.

Başkan aniden ayağa kalktı.Salih beyde ayağa kalktı.Ben hayrola nereye diye şaşkınlıkla bakarken Başkan gülerek:

-kalk bakalım Ahmet bey yemeğe gidiyoruz hiç itiraz yok , dedi.

O zaman anladım ki, Salih bey konuşmalarımızı başkana anlatmış , başkanda bu konuşmanın etkisi ile, veyahut da Salih beyin ısrarı ile beni ziyarete gelmişti.

Hep beraber odadan çıktık.Dışarıda başkanın özel arabası bizi beklemekteydi.Yaşadığımız ilin modern ve büyük lokantalarından birinin yolunu tuttuk. Yolda baktım Salih ve ve Başkan da güler yüzlüydü .Başkan Şener Bey’in bize karşı eskiden takındığı alaycı ve küçümseyici tavrın yerini sevgi ve saygı ile bakan bir tavır almış, ona bu tavır oldukça yakışmıştı.Bir yöneticiye tabii ki sevgi ve saygı dolu tavır takınmak , küçümseyici tepeden bakan bir tavır takınmaktan daha samimi ve içten bir tutumdu.

Araba hızla ilerlerken ben bu tavır değişikliğinden memnunluk duymuş bir halde günün tüm yorgunluğunu atmıştım üzerimden

Başkan Şener bey , ben ve Salih bey lokantaya girdiğimiz zaman şaşkınlığım daha da arttı. Zira lokantada Bülent ve Başkanın oğlu Gökhan da bulunmaktaydı.Belli ki hep beraber gelmişlerdi.

Masaya oturduk. Gökhan ve Bülent’in ellerlini tüm samimiyetimle sıktım ve onlarında aynı samimiyetle bana karşılık verdiklerini görerek memnuniyetim daha da arttı.

Garson gelince başkan hepimize ne istediklerimizi sordu.Herke ne yemek istediklerini söyledikten ve garsonda siparişleri alıp gittikten sonra masada bir sessizlik oldu..Kim söze nasıl başlayacağını bilememekteydi. Ben Salih beye bakarak hala neden ziyaret edildiğimi ve yemeğe davet edildiğimi anlamaya çalışırken Salih bey toparlanarak bana gülümsedi ve söze başladı.:

-Ahmet bey kardeşim, o gün siz gittikten sonra ben, çocuklarım ve eşim bugüne kadar olan hayatımızı sorgulamaya başladık.Sizden o kadar etkilenmiştim ki oğlum ve kızıma bir arkadaş gibi davranmaya ve onlara da bizim kadar söz hakkı vererek saatlerce farkındalığımızı ve bilinçsiz olmamızı ve bunun ne kadar zararımıza olduğunu tartıştık. Tartışmakla kalmadık hepimiz, artı ve eksi yönlerimizi kağıda döktük ve yanlışlarımızı azaltmaya ve doğrularımızı da çoğaltmaya karar verdik.Karar vermekle kalmadık , hayata uygulamaya da yemin ederek , hatta bir aile sözleşmesi bile imzaladık.

Salih bey bunları anlatırken şaşkınlıktan gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Ben bunlara farkındalığı anlatmıştım ama hayatı sorguladıktan sonra , artı ve eksileri kağıda yazmayı, hatta aile sözleşmesi yapmayı akıl edememiştim. Bunları Salih bey akıl etmişti.Ben Salih beye bakarken Salih bey anlatmaya devam etti:

- Aile sözleşmesini imzaladıktan sonra da her akşam hayatı sorulamaya devam ettik.Baktık ki bir haftada hayatımız kökten değişmişti. Her gün kahvehaneye giden ben Salih efendi akşam işten eve gidince yemekten sonra kitaplara dalan ve okuyan Salih efendi oldum . Bu kıvılcımı siz yaktınız ben ateşledim ve mutluluk tablosu da işte böyle oluştu Ahmet bey, dedi.

Salih bey bunları anlatırken, Bülent’e baktım ilk tanıştığımız günden farklı bir insan vardı sanki karşımda. Kendine ve hayata güveni gelince yaşama sevinci gelmişti kendisine.Salih bey konuşmasına devam etmekteydi:

-Sadece ben değil, tüm ailemiz değişti sizin sayenizde Ahmet bey, dedi.

Ben şaşkınlıktan ve mutluluktan Salih beyin anlattıklarını dinlerken Başkan da gülümsüyor, Salih beye Bülent, Gökhan merakla bakıyorlardı.Hepsinin tavrından mutlu ve huzurlu oldukları belli olmaktaydı.Sanki dünün cahil, vurdumduymaz insanları gitmiş, yerine gelişmiş ülkede farkındalık ve bilinç düzeyleri yükselmiş insanlar gelmişti.Bir An kendimi Anadolu’nun geri kalmış bir ilinde yaşayan insanlarla değil de bir AB ülkesinin en büyük kentlerinde olduğumu sanmıştım. Tüm bunlar iki konuşma, bu konuşmaların içten yapılması ve konuşmayı yapanın kalbinden ve beyninde sevgi ve ilgi ile dinleyenlerin kalbine ve beynine akması sonucu olmuştu. Evet olmuştu.Neden olmasın Atalarımız “ Bir elin nesi var iki elin sesi var” dememişlerdi boşuna işte .

Salih bey hararetle anlatmaya devam etmekteydi:

- Aile sözleşmesinden sonra evet , bu sözleşmeye uymaya karar verdik uymak zorundayız, uymazsak çocukların gözünde hiç olacağız dedik bizim Saadet Hanımla ve uymaya başladık.Aman sözleşmeyi ihlal etmeyelim diye çok dikkatli olmaya başladık ve dikkatli de olduk.

Aman Allahım bu adam neler anlatmaktaydı.Ben bile o kadar okul okumama rağmen bir aile sözleşmesi yapmayı akıl edememiştim. Çok okuyordum ama herhalde okuduklarımın yarısını uygulamamaktaydım ki, bu güzellik hayatıma girememişti işte. Benim de bir aile sözleşmesi yapmaya ihtiyacım vardı herhalde.

Salih bey bütün samimiyeti ve içtenliği ile anlatmaya devam ediyordu ben ise tabiri yerinde ise mal gibi ona bakmaktaydım.

- Bu dikkat aile saadetimiz yansıdı.Birde baktım ki iş yerinde de yani Belediye de de mevzuatı dahi okumamaktayım.Dedim ki kendi kendime “ Salih bey sen bu kurumdan maaş alıyorsun ama işini doğru dürüst yapmıyorsun ve sosyal sorumluluğun yok” Bu düşünce ile evrakları kelime kelime okumaya başladım ve baktım ki yaptığım işlerle vatandaşa faydamız yok.Benim bu dikkatim bir hafta boyunca devam etti.İnanır mısın bu dikkatim , işimde ve ailedeki dikkatim ile çevreyi unutmuştum.İş çıkışı bir gün Başkan Şener bey koluma girdi.” Salih bey gel hele seninle konuşmam lazım” dedi.İçim cızz etti. “ Eyvah bir açığım mı var yoksa başkan bana fırça mı atacak acaba?” dedim.Ama Başkana baktım ki gülmekte.Eve gidecektim ama baktım Başkana itiraz olmaz , o benim amirim çaresiz onun kolunda arabasına bindim.başkan beni eve götürdü.Hanımına haber vermiş .Yemek yap, diye. Hanımı da yapmış,

Tam bu sırada yemekler geldi.Hepimiz sustuk.BAKTIM Bülent, Gökhan Salih bey ve Başkan Şener Bey mutlulukla gülümsüyorlar ve hayatın farkındalığı ve bilinci ile mutlular.Bu sefer Şener bey konuşmaya başladı. :

- Ahmet bey kardeşim yemeği yiyelim gerisini de ben anlatayım, derken Salih beye göz kırptı :
-Zaten Salih beyde yoruldu konuşmaktan, dedi.

Gelen yemekleri yerken baktım kimse konuşmuyordu. Yemek yerken konuşmak da zaten insanların konuşmaları anlamamasına sebep olmaktaydı.Bu yüzden yemek bitene kadar konuşmamaya karar verdik. Yemek yerken bir yandan da çevreme bakınmaktaydım. Herkes yemeğini zevkle , mutlulukla yemekteydi.Bu mutlu tablonun tüm ülkemizde olmasını temenni ettim içimden.

Yemekten sonra Başkan Şener bey bana gülümseyerek bakmaktaydı. Şener Beyin bana böyle bakmasında sevgi ve şefkat gözlemekteydim.Sanki daha önce muzipçe insanı küçümseyen, önemsemeyen ve onunla baştan savma, nezaket icabı konuşan adam gitmiş, yerine bir derviş tavrı ile karşısındaki insandan güzel şeyler öğrenmek isteyen insan gelmişti.Bakışlarındaki sevginin içten ve samimiyeti gözlerine ve mimiklerine yansımaktaydı.Bu bakışlarda bir pişmanlık ve “Keşke yapmasaydım” tavrını da açıkça anlamakta mümkün olmaktaydı benim için.

Şener bey bir süre düşündükten sonra oğlunun ve diğerlerinin yenmeklerini tamamlamasını bekledi.Ötekilerinde yemeklerini tamamladıklarını anlayınca herkese “ tamam mı konuşmaya başlayabilir miyim “ der gibi baktı.Herkes bakışları ile Şener beyi onaylayınca Başkan özellikle bana doğru bakarak konuşmaya başladı.Konuşması o kadar sade ve içtendi ki, etkileyici konuşmasında ağzından çıkan kelimeleri saymak mümkün olmaktaydı neredeyse.Şener bey :

- Ahmet Kardeşim, öncele senden özür dileyerek konuşmama başlamak istemekteyim.

- Estagfurullah Şener bey, benden özür dilemenize gerek yok.

Şener bey, bir ahh çektikten sonra konuşmaya devam ett.:

-Ahmet bey gerçekten de sizden özür dilemeliyiz.Sadece benim adıma değil, , tüm kasabamız adına.Bugüne kadar sizin gibi insanın farkına varamamışız ve faydalanamamışız. Sizden sadece bizler değil, farketmeden çocuklarımızı da uzak tutmuşuz. Bu kadar anlattım siz anladınız konuyu uzatmadan Salih bey meselesine geçelim, derken Salih beye gülerek göz kırptı.Bu bakışlarda bir amirin çalışanına değil de sanki bir ağabeyin kardeşine bakışlarındaki içtenlik okunmaktaydı.:

- Salih beye dikkat ettim son haftalarda.Eskiden bolca olan hatalarını artık daha az yapmaya, gittikçe azaltmaya baktı.Eskiden benim hatalarımı da söylemezdi ama son zamanlarda söylemeye başladı.Önceleri Kızmama rağmen daha sonra Salih beyin hem benim hem de kendi hatalarını söyleyerek düzeltmeye çalışması benimde hoşuma gitmeye başlamıştı.Ondaki değişimi fark ettim ama neden kaynaklandığını bir türlü çıkaramadım.Bir gün odamda otururken , bu değişimin sebebini mutlaka öğrenmeliyim, dedim ve onu tuttuğum gibi bizim eve götürdüm.Önce anlatmak istemedi ama sonunda sizinle olan diyalogunu ve konuşmalarını tüm detayları ile anlattı.Sizin bana daha önce lise öğrencilerine dağıt diyerek verdiğiniz kitapçıkları neden dağıtmadığım konusunda hesap bile sordu ve bende gerçekten hata yaptığımı anlayarak ertesi gün Salih beye hemen söyleyerek o kitapçıktan tam 100 tane fotokopi ıle liseye gittik.Lise Müdürümüz sizin arkadaşınızmış ve daha önce ona da verdiğiniz kitapçıktan kendi imkanları ile dağıtmış ve kitaplığa da koymuş.Bizimde 100 adet getirdiğimizi öğrenince çok memnun oldu ve hemen öğrencilere “ Başkanımızın armağanı” diye hemen dağıttı ve bizlerde öğrencilerin mutluluğunu görerek oradan ayrıldık.

Başkan Şener bey biraz nefeslendikten sonra gözlerindeki gülümseme eksik olmadan oğlu Gökhan!a baktı ve konuşmaya devam etti.

-Oğlumla da çatışma yaşamakta ve bunun sebebini de o zaman anlamamaktaydım.Sizin kitapçıklarınızdan bir tane de ben alarak akşam evde yemekten sonra Salih beyin tavsiyesi ile okumaya başladım ve baktım ki ailede bir merak bir merak “Babamız ne okuyor yav” diye meraklanmaktalar.Kitapçığınızı önce oğlan, sonra kız, sonra da hanım okudular.Zaten 20 sayfalık kitapçık hemen okundu bitti.Baktım benim oğlanla diyalogum da aynen Salih beyle Bülent’in diyaloguna benzemekte.Salih beyin uyguladığı yöntemi hemen uygulayarak hemen bir aile sözleşmesi yaptık ve evde uygulamaya karar verdik. Uyguladığımızın ilk haftasında da netice aldık. Gökhan ile artık baba oğul değil de arkadaş gibiyiz.Sizin kitapçıklarınız gerçekten de etkili bu etkiyi nasıl elde ettiniz Ahmet bey, bunu bende Salih beyde anlayamadı.Sizi buraya bunun için getirdik, dedi.

O zaman “ Bayram değil, seyran değil Başkan beni niye ziyaret etti ve yemeğe davet etti?” sorumun cevabını almıştım.Başkanın etkili ve samimi konuşmasını dinledikten sonra Başkana dönerek dedim ki:

-şener bey, siz bu etkili konuşmaya nasıl sahip odlunuz?

-Tabii Ki içten ve samimi olarak, dedi.

-İşte benim yazılarımın , kitapçığımın içindeki yazıların etkisi de benim de içten ve samimi olarak içimden geldiği gibi yazmam ve aynı zamanda da hayatıma uyguladıklarımı yazmam.Ama yazdıklarımın etkili olmasının bir sebebi de sizin , benim kitapçığımdaki bilgileri okuyarak, kendinize faydalı görerek isteyerek okumanızdır. Her yazar içten , samimi yazarsa, okurda içten okursa faydalı olur, dedim.

Şener bey bana bakarak :

-Daha önce de bana vermiştiniz ama içten, faydalanamayacağıma, boş şeyler olduğuna inandığımdan faydalı olamadı yani değil mi ? dedi.

Evet manasına başımı salladım.

Bir an masada kısa bir sessizlik oldu.Şener beyin bakışları masada önümüzde duran boş bardaklara takıldı..

-Durun önce çaylarımızı tazeleyelim, dedi.

Garsona işaret ederek çaylarımızı tazelemesini istedi.

Şener bey , bu arada oğlu Gökhan’a bakarak :

-oğlumun Galatasaray Üniversitesinde Benim gibi Hukuk okumasını isterdim. Ama o illa da iktisat okuyacağım diye tutturmaya başladı.Bu çocuklar Üniversiteyi kazansın diye Salih beyle taa İstanbul’a dershaneye bile yolladık, ama nafile dedi

Baktım Gökhan ile Bülent kıkır kıkır gülmekte ve Şener beye bakmakta, Şener beyde onlara bakmakta ve konuşmaya devam etmekteydi:

-Ama olmadı işte, marifet İstanbul’da ya da bu kasabada Üniversiteye hazırlanmakta değil anne ve babanın çocuğunu güzel motive etmesinde ve onları da kendilerinden ayrı insanlar olarak görerek, onların tercihlerine saygı duymalarındaymış ama ben hukukçu olmama rağmen bunu anlayamamışım .Ama Salih beyle bu hafta yaptığımız uzun konuşmalarda bu hatamızı anlayarak artık hatalarımızı tekrarlamayacağımıza dair ben Gökhan ile Salih bey de oğlu Bülent ile “ ÖSS hazırlanmada anne ve babanın uyması gereken kurallar” sözleşmesi imzaladık., deyince Şener bey az daha küçük dilimi yutacaktım. İnanmadığımı gören Şener bey cebinden bana iki sayfa çıkardı.Birinde “aile sözleşmesi” ötekinde ise “ anne ve babalık sözleşmesi” vardı ve ben hayretle bu sözleşmeleri okudum.

Bu sözleşmeler kağıt üzerinde olmasına rağmen bunu yazıya dökerek uymaya çalışan bu insanlara oldukça güven gelmiş ve aile bağlarını kuvvetlendirmişti işte.Ben buna şahit olmuştum şu günde.Ne güzel bir tutumdu bu.Salih beye takdir ve minnetlerimi ifade eden tavırla bakarak teşekkür ettim içimden .Bir farkındalık ve bilinç, başka insanın farkındalığını ve bilincini geliştirmiş, o da başka bir insanın farkındalık ve bilincini geliştirmişti işte.Ama bu halka herkesin işin önemini anlayarak, önyargılarından kurtulmalarına azmederek olmuştu.

Ben bundan birkaç sene önce kitapçığı yazarken de şu andaki duyduğum aynı heyecanı taşımaktaydım.Ama benim taşımakta olduğum heyecan ve farkında ve bilinçli insan olma heyecanı Başkanımız tarafından algılanmamış, ona verdiğim kitapçıklarda çekmecesinin bir köşesinde tozlanmış belki de okunmadan çöpü boylamıştı.Ama bugün aynı başkan personelinden etkilenerek, çekmecesine attığı kitapçığı hatırlayarak, onu önemseyerek , farkındalık ve bilincini geliştirerek, hem kendisi okumuş , hem ailesine vermiş hem de 100 kadar öğrenciye armağan etmişti. Demek ki bir kişi bir aileyi, bir kişi yönetmekte olduğu bir kurumu, yönetmekte olduğu bir kasabayı değiştirebilirdi işte.

Bunları düşünürken, aklıma o kitapçıkları yazdığım çileli günler geldi aklıma. Ne günlerdi. Kasabamızın bağlı olduğu ilçenin kaymakamı, milliyetçi olduğunu söyleyen teşkilatlar, Başkanımız Şener bey, ilimizin Üniversitesinin rektörü, valisi Belediye Başkanı ile bazı kasaba Belediye Başkanları, ilimizin tüm dershaneleri bu kitapçığı dağıttığım insanlardı .Yayınevleri , ünlü yazarlar , rahmetli valilere hep sunmuştum .bu kitapçıkları.Ne için oksunda bizim azmimizi faydalansın bu gençlik diye, ama herkes “Tamam Ahmet bey ne güzel kitapçık yazmışsınız bunları çoğaltarak dağıtalım “ demişler ama ne çoğaltan ne dağıtan olmuştu.Ben de kitapçıklarımın faydalı olmadığına inanarak artık dağıtmamaya karar vermiştim. Ta ki Salih beyin o kitapçıkları hakikaten ciddiye alarak içindekileri okuyup uygulayacağına inanarak , bunu yapması , tutarlılık sergilemesine kadar.Demek ki bazı şeyleri söylemek ve yapmak lazımdı.

Ben kitapçıkları yazarken gecemi gündüzüme katmış, yazıları satır satır, harf harf kelime kelime , cümle cümle yazmış ve sadece fotokopi ile çoğaltarak dağıtacak hale getirmiştim ama kimse zahmet ederek fotokopi çoğaltarak dağıtmamıştı. Ama bunda kaybeden ben değil de okuyup ta faydalanamayan halkımız olmuştu işte.

Bütün bunlar geride kalmış ve işte karşımda Salih bey, Şener bey ve oğulları saf saf dizilmişler ve bana bakmakta benden faydalanmaktaydılar işte.Çalışmalarım geçte olsa semeresini vermişti.

Şener bey manalı manalı bana bakarak :

-Ahmet bey sizi en kıza zamanda eve yemeğe davet edeceğiz ama önce hazırlık yapmamız lazım.Seneler boyunca aynı şehirde yaşadığımız ama farkına varamadığımız sizi gereği gibi ile ağırlamak isteriz, dedi.Bunun üzerine ben hemen itiraz ettim.

- Beni şımartmaktasınız Şener bey, sonra insanların “Şu Ahmet bey de yemek yemeden kimseye nasihatta bulunmuyor ya” demesinden korkarım, dedim.

Bunun üzerine orada bulunanlar kahkahayı bastılar.

Şener bey bana dönerek:

-Ne münasebet Ahmet bey, biz burada yemek içmek için gelmedik ki , eski hatalarımızı düzeltmeye ve yıllardır değer vermediğimiz bir hemşerimizin değerini anlayarak ona değer vermeye ve ona bazı önerilerde bulunmaya ve onun sevgisini kazanmaya geldik.Yemek yemek içmek ise bu işin bahanesi ya, dedi

Bunun üzerine bu bilinç ve güzel sözler karşısında susmak zorunda kaldım ve sustum.

Vakit ilerlerken, Şener bey:

-Ahmetciğim , sizin kitabınızda anlatılan konuları inanın hiç kitap okumadığım halde Salih beyin “ Ahmet beyin kitabını inanarak samimiyetle, içinde anlatılanları anlayarak, hissederek okuyacağınıza inanarak okursanız faydalanırsınız “ tavsiyesi üzerine inanın tam 3 kere okudum ve anladım ki, bunlar oğluma kızıma ve tüm kasabamız halkına çok faydalı olacak .Hemen Gökhan’a verdim okuması için .Gökhan’da okudu.

Başkan bunu söylerken göz ucu ile oğlu Gökhan’a da bakmaktaydı ve Gökhan’da onu onaylayarak başsını sallamaktaydı.

Başkan Şener bey oğlu Gökhan’a dönerek:

-Kitapta okuduklarını aynen anlat, anladıklarını aynen anlat ki Ahmet bey’e yapacağımız teklif iyi anlaşılsın, dedi.

O zaman Başkanın bana ne teklif edeceğini merakla beklemeye başladım ama oğlu Gökhan bey konuşmaya başladı. Bana bakarak:

- Ahmet ağabey , sizin Üniversite tamamladığınızı bile bilmemekteyim.Kasabamızda gençler bana “ Ahmet deli adam, ona yaklaşma, o sana zarar verir” , dedikleri zaman kasabamızdaki bir geleneğe uyarak , çoğunluğun sözüne inanarak sizden uzak kalmıştım ama içten içe de “Bu adamın neresi deli, Deliye benzemiyor hiç” derdim ama sizi tanımak için sizinle konuşmak yerine dedikodulara bakmaktaydım.O gün babam kitapçığı okuduğu zaman bana anlattı da babamla aynı duyguları yaşamaktaymışız . Ama bu duygular tamamen ön yargıdan ibaretmiş ve insan meseleyi şapkayı önüne koyduğu ve mantıklı düşündüğü zaman daha iyi anlamaktaymış.Önyargıya kapılmadan sizin “ öss ve hayatta başarı için” diyerek yazdığı kitapçıkları tek tek okudum.Bir kere değil, babam gibi tam 3 kere okuyunca anladım ki, Öss kazanamamış olmamızın ve hayatta başarılı olamamış olmamızın sebebi kimse değil, gene kendimizmiş.Bunu anladığım zaman da hemen yanlışlarımı düzeltmeye baktım .Hani siz “ Ben lise 1 de iki sene üst üste sınıfta kaldım ama gene de pes etmeyerek , okumaya karar verdim, sonunda iki Üniversite tamamladım “ diye yazmışsınız ya o zaman işte şok oldum.Ben de iki kere ÖSS ye girdim ve tam pes edecekken sizin yazınızı okuyunca hemen yanlışlarımı düzeltmeye karar verdim.Hemen kitapçığı halen lise 1 de okuyan kız kardeşime verdim şu anda o okumakta , dedi.

Gökhan konuşurken yorulmuştu.Sustu.Bana sevgi ile tekrar baktı.Sonra Salih beye, sonra oğlu Bülent’e, sonra da babasına baktı.En sonunda da bana bakarak:

-Burada bulunan herkese minnettarım.Bana bir hafta önce “ Hayatın bir hafta sonra değişecek” deselerdi inanmazdım .Hani Ahmet ağabey siz yazmışsınız ya “ Lise 1 de üst üste iki sene kaldığım zaman biri bana gelse dese ki 2 Ahmet sen ilerde iki üniversite tamamlayacaksın ve herkesin gıpta ile bakacağı adam olacaksın dese inanmazdım” diyorsunuz ya işte o durum şu anda bende de var , dedi.

Ne güzel hayat tecrübelerim ve yazdıklarım başka insanlara geçte olsa yol göstermekteydi ve bana bu durum büyük mutluluk vermekteydi.Baktım bu mutluluğu Salih bey ve Başkan Şener beyde yaşamaktaydı .

Bu arada telefon çaldı.Arayan eşimdi ve bana eve neden geç kaldığımı sormaktaydı.Bende ona durumu kısaca izah ederek , bir iki saate kadar evde olacağımı ve yemeğe beklememsi gerektiğini anlattım ve telefonu kapattım.Durumu orada bulunanlara da kısaca izah ettim.

Başkan Şener Bey saatine baktı ve zaman su gibi akıp geçmişti.İyi ve güzel insanlarla , güzel mekanlarda ve seni anlayarak , seni severek ve seni ciddiye alarak , yaşadığı ortamı öğrenme ortamı olarak algılayan ve insanlardan çok şeyler öğrenen insanların bulunduğu mekanlarda zaman hemen geçerdi zaten. Konuşmasını bilmeyen , ne konuşayım derken yaptığı gaflarla bulunduğu ortama sıkıntı veren insanların yanında ise zaman geçmek bilmez ve insanlar bu ortamlardan hemen kaçarlardı zaten.

Başkan Şener bey konuyu toparlayarak :

-Ahmet bey, kitabınızdan inanın ki çok faydalandık. Sizin kitabınızı Belediyemizin kültür yayını olarak basalım ve ben gelip giden misafirlerimin yanında onları okuyana armağan edeyim.Bir de şu var ki kasabamızda okuma yazma oranı çok az ve okuma sevgisi az.Bu durumda kitap okuyamaya imkanı olmayanlara da bir şey düşündük ve bunları Belediyemiz düğün salonunda haftada bir gün seminer olarak verelim ve sizde konuşmacı olarak katılın olmaz mı ?

Benim için çok güzel olurdu ama Başkana şunları söylemeden de edemedim.:

-Sayın Başkan iyi, güzel dersiniz ama ben bu kasabada yıllardan beri yaşamaktayım ve bu kasabada “ deli divane “ insan olarak tanınmaktayım ve insanlar benim anlattığımı ne kadar anlayacak ve bana ne kadar değer verecek ki, dedim.

Başkan Şener beyin o zamana kadar gülen yüzü biraz ciddileşti ve bana bakarak dedi ki :

-Ahmet bey, gerçekten de sizi anlamaktayız ve bu kasabada senelerce ve senelerce evet sisi ihmal ettik ve okuyanlara önyargılı olarak yaklaşarak onlara “deli divane” insan muamelesi yaptık ama ben bu kasabanın başkanı ve lideri isem bu kasaba halkı beni dinleyecektir ve biz bu seminerleri hemen yapmayacağız.Önce sizler ve okullardaki hocalarla konuşacağız , sonra insanların size karşı sevgi beslemesi için ben elimden geleni yapacağım ve inanın ki bir süre sonra bu kasaba halkının en sevdiği insan siz olacaksınız , dedi.

Ben gene de bu doğup büyüdüğüm kasaba halkına karşı kırgındım ve benim yapmak istediklerimi anlamadıkları gibi bana senelerce “ deli divane” insan muamelesi yapmışlardı.Şimdi Başkanın bu farkındalık ve bilinçli davranması ile hemen bilinçli davranarak “ yaa Ahmet kardeş biz seni yanlış anlamışız sen büyük adammışsın gel seni öpelim ve sende bize güzel şeyler anlat “ diyemeyeceklerdi.

Başkan bu tereddütlerimi gördükten sonra kararlı olarak:

-Sen düşünme Ahmet bey, dedi.

Salih bey konuşmalarımıza katılmamaktaydı.Benim tereddüde düştüğümü gördüğü zaman hemen atılarak :

-Başkana bende kefilim Ahmet bey, dedi.

Bunun üzerine ben sustum.Herkes bana bakmaya başladı.

Telefon tekrar çaldı.Açtım Orhan’dı :

-Ahmet ağabey neredesiniz bugün arabada sizi göremeyince merak ettim, dedi.

Gülümseyerek durumu izah ettim.

Kasaba halkının bana bunu yapmasına rağmen , yani bana “ deli divane “ muamelesi yapmasına rağmen daha dün kasabamıza yeni taşınan bir çocuk olan Orhan bana büyük saygı ile bağlanmakta ve beni hemen bir gün göremese dahi aramaktaydı.Halbuki akrabalarım bile bana günlerce göremesem onları “ Neredesin Ahmet kardeş öldün mü kaldın mı ? “ demezlerdi.Kuzenlerimiz bile “ deli divane” bizden uzak kalırlardı nedense işte . Ama Orhan gibi tek genç anlasa dahi biz kasabamız gençlerine yardım ederdik.Amacımız işte buydu.Tek kişi anlasa ve bizi sevse dahi doğru ve mantıklı bildiklerimizi insanlara anlatarak onların aydınlanmasını, bilinçlenmesini ve farkındalıklarına sahip olmasına çaba harcamaktı.

Şener beye de kolay kolay güvenmemekteydim. Çünkü insanlar kolay kolay değişmemekteydi ve atalarımız bile “ Dağların yer değiştireceğine inanın ama insanın huy değiştireceğine asla inanmayın” demişti.Şener beyde acaba daha önce kitapçıkla yanına gittiğim zaman beni baştan savması gibi savacak mıydı? Ne kadar içten ve samimiydi? Zamanla anlayarak görecektik işte.

Telefonun çaldığını gören ŞENER bey bana :

-N e o Ahmet bey gene hanımınız mı aradı anlaşılan hanımınız siz çok sevmekte, dedi.

Bu söz üzerine ben kahkahalarımı tutamadım ve kahkaha ile gülmeye başladım ve durumu izah etmeye başladım..

-Öyle olması gerekmez mi Şener bey aile mutluluğu için bu şart değil mi.? Sevdiğimiz işi yapamıyorsak işimizi sevmeye ve bilinç ve farkındalıkla severek yapmaya bakmamız lazım.Belediye çalışanları da buna inanarak yaparsa Sonunda Salih bey gibi bilinçli ve az hata yapan verimli olan ve sizi de mutluluğa sevk eden insanlar olurlar.İnsanda eşini sevebilmeli ve sevdiği insanla evlenemeyen insan üzülmeyerek , evlendiği insanı sevebilmeli ki ailede mutluluk olsun , değil mi?, dedim.

Bu konuşmam üzerine herkes gülmeye başladı ve Başkan Şener bey :

-Sizinle de şaka yapılmamakta ya Ahmet bey, dedi.

-Her şakada gizli bir gerçek var, Şener Başkan, dedim.

Bu söz üzerine Başkan Şener bey sustu.Çay bardaklarımız boşalmıştı. Başkan bakarak bardaklara :

-Durun kalkmadan birer tane de nescafe içelim, dedi.Orada bulunanlar seslerini çıkarmadılar ve Başkan birer nescafe söyledi orada bulunanlara.

Başkan Şener bey kitapçıkların neden kısa 20 sayfalık olduğunu sordu.

Bende gençlerin okuma alışkanlığı olmadığını ve uzun metinleri okumadıklarını anlattım.20 sayfa okuduklarından sonra sıkılmaya başladıklarını ve kitap okumadıkları ı söyledim. 20 sayfa kitapçıkların amacının da 20 sayfayı bir çırpıda okuyarak konuyu dağıtmadan iyice anlasınlar konu bütünlüğünü unutmasınlar , diye yazdığımı anlattım ve Başkanda anladığını ve güzel düşünce olduğunu anlattı.

Bende ilk başta yazdığım zaman severek fotokopi ile çoğaltarak dağıttığımı ve gençlerin alıp okuduklarını ve bazılarının da “ deli divane “ insanın yazdıkları okunmaz diye ciddiye almadıklarını anlatınca Şener bey kahkahayı gene bastı..

Bu düşünceler içinde nescafelerimiz geldi ve afiyetle içtikten sonra biraz daha oturduk.

Bakan kalkarken :

-Ahmet bey farkında ve bilincinde olunca sizin gibi insanla yemek yemek ve sohbet hakikaten zevkli imiş , dedi. Baktım Salih bey, Gökhan ve Bülent’te aynı samimiyetle başkanı onaylayarak başlarını salladılar.

Bende bu güzel gün için herkese teşekkür ettim.Başkan hesabı ödeyerek kalktık ve Başkanın arabası ile kasabamıza geldik.

İnsan yaptığı işin doğruluğuna inanırsa ve severek ve inanarak yaparsa insanlar geçte olsa onun farkına varacaklardı işte.

ÇALIŞKAN Türk GENCİ

Çalışmakla aşarsın,

Bitmeyen engelleri.

Çalışana vız gelir,

Her bi şeyin engeli.

Zamanı etkin kullan,

Olsun her şey dengeli.

Sen karşındakini sevki,

Oda sevsin sevgili genç seni.

Gel gezelim, tozalım,

Diyen insana gül.

Çalışmadan başarı,

Olunamaz bunu bil.

Hayatında dengeyi,

Hiç unutma sevgiyi.

Hiçbir zaman ihmale gelmez,

Oku her zaman dergi.

Ver insana bol sevgi.

Hedef daima ilerde.

Geride ne var ki?

Çalışmaya hemen başla.

Zaman öylesine dar ki.

Çalışma sevgisiyle,

İnsanlık sevgisiyle,

Kalbini öyle sar ki,

Başarıda kalbinle,

Beynini sarsın senin.

Sana güveniyoruz,

Seni çok seviyoruz.

Senle kalkınacağız,

Seninle gelişecek,

Zorlukları aşacağız.

Ey sevgili Türk genci,

Çalış daima ilerle.

Hedef daima ilerde.

Hedef daima ilerde.

TURAN YALÇIN

HEDEF İLERDE

Dün geçti , geri gelmez.

Bugün geçti , gidiyor.

Ne yapsan koşamazsın,

Tutamazsın peşinden.

O halde ey Türk genci,

Sen onları bırakıp ,

Bak yarına, yarına..

Kimseyi Baştan savma.

Dinle tecrübeyi, sevgisini al.

Engin bilgi ile dol.

Derin bilgilere dal.

Geriye bakma sakın.

İbret al ondan sadece.

Hedef daima ilerde,

Hedef daima ilerde.

İlerleyelim hep,

HEP İLERLEYELİM.

Düşmanlar çatlasa da

Geri dönmeyelim.

Ey sevgili Türk genci,

Ey sevgili Türk çocuğu,

Oku daima oku.

Allah ilk emretmiş onu.

Kim tutmuşsa bu yolu.

Bulmuş rahat ile başarı onu.

Bu emri dinlemeyenin,

İyi olmamış sonu.

Ey sevgili Türk genci,

Türk dünyada birinci.

Türkiye’miz cihanda,

Tüm evrende bir inci.

Bu senin sayende,

Senin sayende olacak.

Sen çalışacaksın ,

ÖSS’de kazanacaksın,

Güzel okulları.

Sana inanıyoruz,

Sana güveniyoruz.

Seni çok çok seviyoruz.

TURAN YALÇIN

ÖMÜR

İnsan doğar.

Dokuz aylık çile biter.

Adı bebek olur.

Elden ele dolaşır.

Düşe kalka , büyür.

Azarlanır, terslenir.

Ya küçümsenir,

Ya sevilir.

Adı çocuk olur.

Büyür biraz daha.

Aşık olur, ergen olur.

Delikanlı olur.

Kanı kaynar deli , dolu.

Adı sevgili olur.

Evlenir işe girer.

Durulur, geçer zaman.

Baba olur, anne olur.

Belki mutlu, belki mutsuz.

Adı olgun insan olur.

Zaman geçer gider,

Usul usul , yavaşça..

Bir bakar ki arkaya,

Sonu gelmiş ömrünün.

Kalbi durur, beyni durur.

Cansız düşer bedeni.

Ya şehit olur,

Ya gazi olur,

Belki de Niyazi olur.

TURAN YALÇIN

ÇOCUK

O Küçüktür , der geçeriz.

Çocuk büyür, geçer deriz.

Kulağını çeker durur,

Her fırsatta tersler, ezeriz.

O Çocuktur doğru ama ,

Yarın büyür, baba olur,

O küçüktür deriz ama ,

On yıl geçer ana olur.

Zamanında küçümsersen,

Zaman gelir ona muhtaç olursun.

Bugün onu horlar ezersen,

İlerde çok mahcup olursun.

Çocukları sevmeliyiz,

Onları hoş ile görmeliyiz.

Küçük küçük çocuktuk,

Geçmişimiz nasıl bakalım,

Onu sevgi çemberine alalım.

TURAN YALÇIN

İSTER

Sevgi ister, saygı ister.

İnsanoğlu ister, ister.

Evler arabalar ister.

Güzel bir iş, eş ister.

Güzel şehir, güzel ülke,

Güzel gören gözler ister.

İster ister onun hakkı.

İstemekle olmuyor ki,

Sevdiğine vermek gerek,

Dostluk için güzel emek,

Belki bir çay , belki ekmek.

Vermek demek, sevgi demek.

Karşındakini önemsemek,

Aslında kendini sevmek demek.

Her insanın hakkı inan

Sevilmek ve önemsenmek.

TURAN YALÇIN-TOKAT

 
Toplam blog
: 1096
: 1558
Kayıt tarihi
: 28.12.07
 
 

1967 Tokat'ın  Pazar ilçesi doğumluyum. İşitme engelliyim. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültes..