Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Prof. Dr. İbrahim Ortaş

http://blog.milliyet.com.tr/ibrahimortas

13 Aralık '09

 
Kategori
Bilim
 

Üniversitelerde seçim sistemi fiilen ortadan kalktı mı?

Üniversitelerde Seçim Sistemleri-8: Seçim Sistemi Fiilen Ortadan Kalktı mı? Prof. Dr. İbrahim ORTAS, Çukurova Üniversitesi, iortas@cu.edu.tr Anadolu Üniversitesine rektör ve Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesine dekan atanmasında seçim sonuçlarının dikkate alınmamasının yarattığı etkiler halen devam ediyor. Üniversitelerin üst yöneticilerinin belirlenmesi her zaman sorun olmuştur. 2008 ve 2009 yılında birçok üniversitede (Akdeniz, Dokuz Eylül, Uludağ, Gazi, İTÜ ve Dicle) en yüksek oyu alan öğretim üyelerinin atanmaması ciddi tartışma yaratmıştı. 1982-91 arasında 2547 sayılı yasaya göre YÖK Cumhurbaşkanına atama için üç isim bildiriyordu. YÖK’e yönelik üniversitelerin tercihlerini dikkate almıyor eleştirileri ve itirazları ile 1991 yılında altı aday adayını üniversite öğretim üyelerinin belirlemesi benimsendi. YÖK bu sayıyı üçe indiriyor ve Cumhurbaşkanı bunlardan birini atıyor. Tablo. Üniversite Rektör Seçimi ve Atanması Süreçleri

Üniversitelerinde yapılan seçim ile en çok oyu alarak ilk 6 sıraya yerleşen adayların YÖK’te yapılan ikinci aşamada Cumhurbaşkanı makamına ilk sırada atanacaklar arasında gösterilmemesi son yıllarda yaygın bir durum olmaya başladı. Yine Cumhurbaşkanınca gelen listedeki ilk ismin dikkate alınmaması da buna eklendi. Sayın Cumhurbaşkanı da Sistemin Değişimini İstiyor Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL bir TV programında kendisinin rektör atanması yönetimini değişiminden yana olduğunu belirtmişlerdir. Beklenen değişimin halen sağlanmamış olması ve yakın geçmişte Anadolu Üniversitesi Rektörlük seçimlerinde oyların en yükseğini alan değil de en düşük oy alan adayın YÖK tarafından ilk sırada Cumhurbaşkanı makamına Rektör olarak atanmak üzere önerilmesi ile gerçekleşen atama ve Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde 9 oy alan adayın YÖK tarafından dekan olarak atanması üniversitelerde öğretim üyelerinde sesiz ancak ciddi bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Üniversitelerde Seçimle Yönetici Belirleme Fiilen Kalktı mı? Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesiProf. Dr. Şükrü Hatun 02/12/2009 Radikal gazetesinde Cumhurbaşkanı'na yazdığı açık mektupta seçimlerin bir anlamının kalmadığını belirtmişlerdir. Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet İnsel’in gazetelere yansıyan demecinde “üniversite ve öğretim üyeleri bu kararlarla aşağılanmış oldu’, bundan sonra yapılması gereken seçimlerin boykot edilmesidir ifadesini kullanmıştır. Prof. İnsel NTV’ye yaptığı açıklamada “Ya seçim yapılmasın ya da YÖK kendi atasın. Üniversite öğretim üyelerinin bu otoriter davranışa son demeleri gerekir. Öğretim üyeleri boykot başlatabilir” ifadesini kullanmıştır. Konu birçok gazetecinin köşelerinde işlenmiş ve “öğretim üyelerinin iradesine saygı duyulmamıştır” ifadeleri kullanılmıştır. Öğretim üyelerinin oylarının bir anlamının olmadığı, bundan sonra da üniversitelerdeki seçimlere katılmanın pratik bir anlamının kalmadığı görüşü sık sık vurgulanır olmuştur. Artık seçim sonuçlarının dikkate alınmadan yapılan atamalar aday olmanın da öneminin kalmadığı anlamına gelmeye başlamıştır. Son rektör ve dekan atanması ile artık öğretim üyelerinin seçimlere katılmasının pratik bir anlamı da kalmamıştır. Eğer üniversitelerde yapılan son atamaların üniversitelerde yarattığı rahatsızlık dikkate alınarak yeni bir düzenleme yapılacaksa, bu hayırlı bir iş olacaktır. Artık bu süreç hepimize başta devletin üst yöneticilerine ve üniversitelere karşı negatif etkilerin gelişmesine neden olmaktadır. Rektör Atanmasında Nüfuzlu Kişilerin Etkisi Ne Kadar Önemli? Prof. Dr. Hatun’un mektubunda seçim ve atanma süreci için “Bu sistemde seçilmek isteyen rektörler önce üniversite öğretim üyeleri, sonra YÖK yetkilileri ve YÖK üyeleri, son olarak da Cumhurbaşkanı ve çevresindeki iktidar odakları ile ‘pragmatik’ ilişkilere girmeye zorlanmakta; üniversiteler değişik düzeylerdeki iktidar odaklarının ağır baskısına maruz kalarak ciddi bir yozlaşma sürecine sokulmaktadır. Günümüzde üniversite üst yönetimleri kadro ve bütçe almak için ‘hükümet’ ve YÖK ile iyi geçinmeye, YÖK’ün pazarlıkçı tutumuna ortak olma ya, yönetici olmaktan dolayı teknik olarak önemli ama hoşa gitmeyecek görüşleri söylemekten vazgeçme ye, en son rotasyon uygulaması sırasında olduğu gibi öğretim üyelerinin özlük haklarını savunmak yerine bu uygulamayı dolaylı/dolaysız baskı aracı olarak kullanmaya zorlanmaktadır”. Üniversitelerin Saygınlığı Zarar Görmemeli Maalesef ülkemiz üniversiteleri bugün hiç de hak etmediği biçimde kriterleri olmayan seçim ve atama sistemi ile yönettirilmektedir. Bu anlayışla hiçbir üniversitenin bilimsel bir dönüşüm yapması beklenemez. Uzun zamandır eleştiren ülkemizdeki üniversite sistemi içindeki yöneticilerinin belirleme şekli olan dikkate alınmayan seçim yöntemi ve atama şekli artık üniversitelilik bilincine ve kurumların saygınlığına zarar vermektedir. Üniversitelerin, Yükseköğretim Kurumu ve Cumhurbaşkanı makamının bu şekilde zarar görmemesi için artık sitemin değişimi ve gelişmiş çağa uygun olarak yeniden yapılandırılması kaçınılmazdır. Üniversitelerin herhangi bir devlet kurumu olmadığı ve öğretim üyelerinin bilgi birikimi ile aydın niteliğinin seçiciliği ile üniversitelerin liyakatsiz ellere bırakılmaması için mutlaka her türlü dış ve iktidar etkiden uzak yüksek akademik nitelikler ve nesnel ölçütlere dayanan seçim sistemi üniversite yöneticileri belirlenmeli ve doğrudan atanabilmelidirler. Aksi takdirde ‘nüfuz’ ve ‘siyasi eğilim’ odakların üniversiteler üzerindeki etkisi her zaman üniversiteye zarar verecektir. Mutlaka üniversitelerdeki bilim yöneticilerinin belirlenmesinde liyakat ve sürdürülebilirlilik ilkesi dikkate alınacak yeni bir yapıya geçilmesi zorunluluk oluşturmaktadır. Üniversitelerde aşağıdan yukarıya doğru yaklaşık 20 bininin üzerinde makam olması nedeniyle nerdeyse üniversitelerde bir yöneticiler sınıfı oluşmuş. Bu makamlara gelmenin yolunun sessiz, hiç bir şeye karışmayan veya yöneticilerin, iktidarın ve siyasetin arzu ettiği ölçüde durumlar göstermesi beklentisi üniversitelere yapılacak en büyük kötülük olacaktır. Toplum katında halen hiçbir sistem geliştirememiş, bir yerlere gelmek için suskun ve otoritenin her dediğini yapan kişilikler toplum katında üniversitelerin saygınlığına zarar vermektedir. Bu anlayış ve üniversite profili ile suskunluğa bürünen öğretim üyeleri ile ülkemiz üniversitelerinin bırakınız ilk 100, ilk 500 üniversitesi arasına girmesi ve nitelik sıçraması yapması beklenilmemelidir. Geçmişte “üniversitelerde seçim sistemleri” konusunda yazdığım yedi yazımda da benzeri uygulamaların üniversitelere zarar verdiğini anlatmaya çalıştım. Rektörlerin Saygınlığı Korunmalıdır Sayın Prof. Dr. Hatun Sayın, Cumhurbaşkanına yazdığı mektubun sonunda gerekli düzenleme yapılmalı “Aksi durumda rektörleri iktidardakiler gibi düşünen ama kimsenin gurur duymadığı üniversitelere sahip bir ülke haline gelebiliriz” diyor. Sanırım hiç birimiz üniversite rektörlerinin bu şekilde anılmasını istemeyiz. Dünyanın gelişmiş tüm ülkelerinde rektörler bağımsız kişiliği ile bilimsel, idari ve felsefi olarak yetkin ve saygın kişilerdir. Başta devlet yetkilileri olmak üzere her kesimden insanlar rektöre karşı olan saygınlık bilime ve bilgiye olan saygınlık olarak algılanmaktadır. Bütün bu nedenlerden dolayı ülkemiz üniversitelerinin yöneticilerinin atanması için yeni bir sistem ve anlayışa ihtiyaç duyulmaktadır. Sorun bir üniversiteye veya fakülteye atamadan çok üniversitenin tarihsel ulvi ağırlığı ve saygınlığı kaybolmakta ve üniversiteler güç kaybetmektedirler. Üniversite ve bilim yöneticiliği özel nitelikleri gerektirmektedir. Türkiye’nin Hak Ettiği Konuma Geçmesi İçin Bilim ve Üniversiteye Önem Vermelidir Unutmayalım gelişmişliğin ve ileriye geçmenin tek yolu eğitim ve bilime önem vermektedir. Eğer bir toplum üniversitelerine, bilime ve bilgiye yabancı kalırsa o ülkeyi ileriye taşıyamayız. Biricik dünyamızın tecrübesi bugün bilime ve teknoloji ile ülkelerin uluslararası saygınlığı ve ağırlığı arasında bir ilişkinin varlığı söz konusudur. Türkiye kendine yakışır ağırlığını dünyada koruyacak ise ki bir iki asır önce dünyanın bir numarasıydı, bir asır önce dünyanın ilk üç devletinden birinin mirasçısı olarak bugün ilk 20 ülkesi arasındaki yerinin güçlendirilmesi anacak bilimsel bilgi üretimi ile sağlanacaktır. Bundan başka çare ve yol yok. Bu bağlamda üniversitelerin özerkleştirilmesi, kamu kaynakları ile desteklenmesi ve akademik özgürlüğün mutlaka tam olarak sağlanması kaçınılmaz. Sanırım ülkemiz bunu hak ediyor ve bu hakkın bir an önce üniversitelere tanınması ve üniversitelerin üstüne düşen görevi yerine getirmeleri gerekiyor. Seçim Tek Başına Yeterli mi? Oktay Ekşi, 31 Aralık 2008 tarihinde yayınlanan yazısında “…seçimde ‘iyi, ’ ‘dürüst, ’ ‘çalışkan’ olmanın yetmediğini” yazıyor. Maalesef sistem belirli ölçütler getirmediği için herkesin aday olması beraberinde üniversitelerde kalitesi ve üniversitelik bilincinin sürülebilirliği sorunu doğurmuştur. Halen Türk üniversitelerinin kendi yöneticilerini nasıl belirleyecekleri konusunda kendi içinde bir yöntem geliştirmemiş olması toplumda üniversiteye ve bilgiye olan inancı zayıflatmıştır. Üniversitelerde seçim nitelikli olursa anlamlı olur. Ne Yapılmalı Bu konuda daha önce kaç kez yazıldı. Türkiye'de dünyadaki bilgi teknolojileri iletişim çağının gelişmelerini iyi analiz ederek, merkeziyetçi yükseköğretim yapısından hızla uzaklaşmalı ve yerine, kendi otonom sistemi ile kendi kendisini yönetmeli. Bilim ve üniversite her türlü iktidar ilişkisinin ötesinde özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturulmalı. Bilim özgürleşmeli. Üniversite bileşenleri üniversite yönetimine katılması sağlanmalıdır. Üniversitelerin kararları üniversite bileşenleri tarafından verilmeli. Rektör yetkileri ağırlıklı olarak senato ve yönetim kurullarına verilmeli. Sıkça eleştir konusu olan kadro ve bütçe dağıtımı yetkinliği olan kurullara ve akademik birimlere bırakılmalı. Üniversitelerin verimliliği ve dünyada saygın konuma gelmeleri sorumluluğu yüklenmeli ve bu bağlamda hesap verilebilirlik sağlanmalıdır. Bunun için öncelikle T.C. Anayasası’ndaki “Yükseköğretim Kurumları ve Üst Kuruluşları” başlığı altındaki 130, 131, ve 132’inci maddelerinin kaldırılması gerekir. Üniversiteler Arası Kurul (ÜAK) yeniden yapılandırılarak, YÖK bir Yükseköğretim koordinasyon kurulu haline getirilmelidir. Liyakate ve akademik ölçütlere uygun kişiler üniversite üst yönetimlerine aday olabilmeli ve seçilmelidir. Seçim ve seçile bilme kriterleri nitelik ve liyakate dayandırılmalıdır. Her kademede niteliği belirlenmiş akademik yükselme ve üniversite yöneticilerinin seçimi sistemine geçilmelidir. Daha nitelikli bilim ve araştırma için akademik özgürlükler ve kurumsal özerklik desteklenmelidir. Üniversite çalışanları dünyadaki meslektaşları eşdeğerinde değer görmeli ve maaş alabilmelidirler.

 
Toplam blog
: 190
: 1163
Kayıt tarihi
: 21.06.07
 
 

1985 yılında Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi’nde mezun oldum. 1986 yılında Şanlıurfa Köy Hiz..