Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '07

 
Kategori
Edebiyat
 

Ünlü deyimler ve hikayeleri-I

Ünlü deyimler ve hikayeleri-I
 

Günlük yaşamda birçok kez bilerek ya da bilmeyerek Atasözü veya deyimler kullanırız. Kullandığımız bu deyimlerin ne kadarının hikayesini biliyoruz dersiniz? İlgimi çekti ve bu hikayeleri sizlerle de paylaşmak istedim. İşte bunlardan İlki ve hikayesi:

Bir Sıçradın Çekirge, İki Sıçradın Çekirge

“Yalanın elbet bir gün ortaya çıkar; kötülüğünü uzun süre gizleyemezsin” anlamında bir deyim.

I. Murat zamanında Bursa’da ihtiyar bir eskici varmış. Eskici ve karısı basit, temiz, yoksul bir yaşam sürerlermiş.

Günlerden bir gün eskicinin karısı hamama gitmiş. Yıkanıp çıktıktan sonra, soyunduğu yerde bohçasını bulamamış. Bohçayı koyduğu yerde, değerli halılar üzerinde işlemeli kadife bohçalar, sedefli takunyalar olduğunu görünce, hamamcı kadına sormuş. O da;

—Buraya Müneccimbaşının hanımı soyundu. Senin bohçanı soğukluğa koyduk. Orada giyiniver, demiş.

Bu hareket zavallı kadına çok dokunmuş. Ağlamış, üzülmüş. Fakir, silik, parasız, rütbesiz bir adamın karısı olduğuna yanmış. Bu üzüntü ile akşam yorgun argın eve gelen kocasına “-ya müneccimbaşı olursun, ya da beni boşarsın” diye diretmiş.

Çaresiz kalan ihtiyar eskici, ertesi sabah bir çekmece, biraz kâğıt, bir divit alarak, işlek bir yol üzerinde oturup müneccimliğe başlamış. İçinden de;

—Yarabbi, halimi sen biliyorsun. Bunca yıllık yuvam yıkılmasın, sana sığındım, beni utandırma, diye yalvarmış. İlk müşteri olarak varlıklı bir hanım gelmiş, telaşla:

—Aman müneccim efendi, demiş. İri elmas taşlı, çok değerli bir yüzüğüm vardı, kaybettim. Hiçbir müneccim bilemedi. Bir de sen bak.

Besmele ile önündeki kâğıda bir şeyler çiziktirmeye başlayan yaşlı adamın içine doğmuş, birden:

—Ya hatun, demiş. Senin yüzüğün bir hayvan kursağında görünüyor.

Hemen eve koşan kadın, hamur yoğurduktan sonra ellerini yıkadığı, evin bahçesindeki çeşmenin kenarında unuttuğu yüzüğü, hindilerin yutmuş olabileceğini düşünmüş. Nitekim hindilerden birinin kursağında yüzük bulunmuş.

O günden sonra ihtiyar eskici müşteriden başını alamaz olmuş. Attıklarının da hepsi tutuyormuş. Ünü yaygınlaşmış, kazancı artmış. Namı, Sultan Murat Hüdavendigâr’a kadar ulaşmış. Meğer padişahın da kocaman pırlanta taşlı bir yüzüğü kaybolmuş. Padişah yüzüğün hemen bulunmasını emretmiş. İhtiyar müneccim zaman kazanmak için:

—Şevketlim, demiş. Emriniz başım üstüne. Lakin bu yüzük padişah yüzüğüdür. Öyle halktan birinin haceti gibi kolay bulunmaz. İşimi gücümü bırakıp 40 gün 40 gece esaslı okumam ve çalan adamı davul gibi şişirmem gerekir. Bana 40 gün izin.

Padişah kabul etmiş. Ertesi günden itibaren sabah, öğle, akşam saray tablakârları, müneccimin evine yemek taşımaya başlamışlar. Tablakârların başındaki haremağası her gelişinde: "Buyurun efendim, bunlar etliler, bunlar sütlüler, bunlar tatlılar. Afiyetle yiyip; Şevketli efendimize de dua edin", dermiş.

Arap kapıya geldikçe, ihtiyar başına bu işleri açan karısına dönüp bağırırmış:

—Hatun, hatuuun… Kaldı otuz dokuz günümüz.

Harem ağası kapıya gelip, müneccim de her seferinde şu kadar kaldı, bu kadar kaldı diye seslendikçe, harem ağasında bir heyecan başlamış.

Nihayet bir gün yemekleri verip tablakârları uzaklaştıran haremağası eskicinin ayaklarına kapanmış:

—Allah aşkına müneccim efendi, şu okumayı kes. Karnım davul gibi şişmeye başladı. Neredeyse pat diye patlayacağım. Ben çaldım yüzüğü, demiş.


Yufka yürekli ihtiyar, yüzüğü almış ve 40 günün sonunda yüzüğü verince Sultan Murat hayret etmiş. İhtiyarı müneccimbaşı yapmış, eskisini de O’nun emrine vermiş. Ayrıca bir dileği olup olmadığını sormuş. İhtiyar da karısının hamamda uğradığı hakaret yüzünden bu hallere geldiğini anımsayarak, o hamamı istemiş.

Buraya kadar Allah’ın yardımıyla başarıya ulaşan Müneccimbaşı, padişahın başka bir işi olursa ne halt edeceğini düşündükçe uyku tutmaz olmuş. Varıp, görevden affını istemeye karar vermiş.

Bu niyetle saraya gitmiş. Bahçede gezinen Padişah, müneccimbaşını huzura almış. O daha söze başlamadan, kapalı avucunu uzatarak sormuş:

—Bil bakalı müneccimbaşı, avucumun içinde ne var?

Bileceğini hiç ummayan ihtiyar, kendi kendine söylenmiş:

—Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, üçüncüde yakalanırsın çekirge, deyince padişah avucunu açmış, elindeki çekirgeyi göstererek, seni kutlarım, demiş.

Devam edecek...

 
Toplam blog
: 25
: 3061
Kayıt tarihi
: 02.11.06
 
 

Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. İkinci üniversite kapsamında İstanbul Üniversit..