Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '13

 
Kategori
Siyaset
 

Unutmadık

Unutmadık
 

Unutmayacağız


Unutmak lazım çoğu kez bazı şeyleri, örneğin kötü anıları; ama bazı şeyler de vardır ki onların hiç ama hiç unutulmaması gerekir. Toplumsal hafızaya alınması gereken bir takım olaylar vardır; işte onlar hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Türkiye gibi toplumsal hafızası zayıf olan ülkelerde, bu, o kadar kolay değil, elbette. Tekrar tekrar hatırlatmak gerekiyor, bazı şeyleri.

En yakın olandan başlayarak yazacağım neleri unutmadığımızı ve unutmayacağımızı. Çünkü en yeniler en çabuk unutulur; öyle yazıyor Öğrenme Psikolojisinin yasalarında.

Gezi Parkı Direnişini ve o direnişle söylediğiniz yalanları, yaptığını işkenceleri, acımadan başvurduğunuz şiddeti, hiç göz kırpmadan aldığınız gencecik canları unutmadık ve unutmayacağız.

Ali İsmail’den başlayalım unutmadıklarımıza. Polis dayağıyla beyin kanaması geçirdiği halde hastanelere kabul edilmeyen, üstüne üstlük Eskişehir Valisinin utanmadan, “Ne malum arkadaşlarının dövmediği” dediği Ali İsmail’den söz ediyoruz. Daha dün öldürüldüğü kente heykeli dikilen Ali İsmail’dir unutmadığımız.

Ethem Sarısülük’ü nasıl unutacağız? Gözlerimizin önünde polis silahından çıkan kurşunla can veren Ethem’dir, sözünü ettiğim. İçimiz yanıp kavrulurken, onu hedef alıp canına kast eden, canından eden polis, meşru müdafaa gerekçesiyle serbest bırakıldığında artık kavrulacak bir yüreğimiz bile kalmamıştı, çünkü adaletin “keskin kılıç”ı hiç acımadan yüreklerimiz deşip bırakmıştı. Siz, belki unuttunuz tüm bu olup bitenleri, ama biz unutmadık,  Abdullah Cömert’i, Mehmet Ayvalıtaş’ı, İrfan Tuna’yı. Nasıl unutalım o gencecik, pırıl pırıl insanları çapulcu deyip aşağılamanızı? Ne kadar zorlarsak zorlayalım kendimizi,  istesek de unutamayız o çocukların can pazarı yaşadıkları Bezm-i Alem Valide Sultan Camisinde “bira içtiler” diyerek uğradıkları iftirayı. Bunun sadece bir iftira değil, aynı zamanda fundamantelist gruplara hedef gösterme işi olduğunu da unutmadık. Biz, biliyorduk; ama sizin kandırmaya çalıştıklarınız bugün, “Zaman’dan öğrendiler, o boş bira kutularının camiye sonradan bırakıldığını. Başka iftiralarınız da vardı. Örneğin, başı örtülü bir kadına yapılan iğrenç saldırıdan ve o saldırının görüntülerinden bahsettiniz. Bir Cuma günü o iğrenç görüntüleri yayınlayacaktınız; ama yayınlayamadınız. Bunu da unutmadık.

Daha Gezi Parkı Direnişi başlamamıştı. Siz bu toplumun sinir katsayısını yükseltiyor, ekranlarda ayranlı görüntüler verip ayranı milli içeceğimiz olarak tanıtıyordunuz. Doğrudur, ayran milli içeceğimizdir, sözümüz yoktur. Amma velakin siz, bu topluma mal olmuş, onunla özdeşleşmiş Atatürk ve onun en yakın silah ve siyaset arkadaşı İnönü’ye “iki ayyaş” derseniz, işte ona sözümüz vardır. Ölünün arkasından konuşulmaz bu bir. Bir ulusun kahramanlarından saygı ve övgüyle bahsedilir, bu iki. Her şeye rağmen bu halkın çok önemli bir kısmı Atatürk’ü çok seviyor ve özlüyor, onu semeye de devam edecek bu da üç. “İki ayyaşı” unutmadık ve unutmayacağız bu da böyle biline.  

Biz, sizin kardeşlerinizi çabuk unuttuğunuzu da unutmadık.  Kardeşiniz Esad’ı, birdenbire Esed yapıp onun kuyusunu kazmaya çalıştığınızı asla unutmayacağız. Her ay, “önümüzdeki ay  Gazze’ye gideceğim”  dediğinizi; ama nedense bir türlü gitmediğinizi veya gidemediğinizi de unutmadık. Oslo görüşmelerini de unutmadık. Oslo’da yapılan görüşmeye aslında hiçbir şey demiyoruz. Görüşürsünüz, görüşmezsiniz orası bizi ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren, bu gizli görüşme deşifre olduğu zaman, “Görüşen şerefsizdir,” demeniz ve daha sonra mızrak çuvala sığmayınca, “Hükümet değil, devlet görüştü” demeniz ve en nihayetinde, “Biz, İmralı’yla görüşüyoruz” demeniz.

Başlattığınız çözüm sürecinin getirdiği bir yığın çözümsüzlüğü unutmak, biz istesek de pek mümkün olmuyor; çünkü her yeni gün, yeni bir çözümsüzlüğe uyanıyoruz.

Cüneyt Zapsu da var unutmadıklarımız arasında. “Bu adamı delikten süpürüp atmayın, onu kullanın,” demişti. Onun, bu adamdan kimi kast ettiğini herkes çok çabuk unuttu; ama biz unutmadık.

“Hadi ananı da al git buradan. Artistlik yapma lan!” diyen bir başbakanı biz nasıl unutalım. Gözü yaşlı anaların acısına ortak olmak, onların derdine deva olmak yerine, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir,” lafının vicdanlara bıraktığı o derin iz nasıl unutulacak? Başbakanlığı asıp kesme makamı olarak gören ve bu düşüncesini de minicik çocuğa 23 Nisan günü aşılayan “ileri demokrasici” bir başbakanı, kendisine demokrat diyen hiç kimse unutmaz. Biz de unutmadık ve asla unutmayacağız.

Unutamadıklarımız arasında bizi güldüren, gülümseten konuşmalar da var. Onları da unutmadık elbette.  

Bingöl’de miting yaparken, kendinizi Diyarbakır’da sanmanızı unutmayacağız. Ne güzel sitemde bulunmuştunuz, öyle. “Diyarbakır! Diyarbakır! Diyarbakır! Cevap vermiyorsunuz Diyarbakır!  Ama duymuyorlar.”

Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı anarken, rahmetli şairin bir şiirini okumaya kalkmanız hoş bir jestti; ama ne yazık ki okuduğunuz şiir Faruk Nafiz Çamlıbel’e aitti. Unutmadık.

Dünyanın her yerinde Atinalı olmasıyla tanınan Filozof Sokrates’i durup dururken İspanyol yaptınız. Hiç şüpheniz olmasın ki, bu eşsiz tarih, felsefe ve edebiyat bilgisi asla ve asla unutulmayacaktır.  “Almanların Goethe Enstitüsü, İspanyolların Sokrates Enstitüsü var. Biz bunların karşısında Yunus Emre Enstitüsünü kurduk” dediğiniz zaman çok eski değildi; tarih 19 Kasım 2013’tü.

Bir de eşsiz İngilizce bilginiz ve İngilizceye yaptığınız katkıları var ki, onları biz unutsak bile emin olun, İngilizler asla unutmayacaktır. Akdeniz oyunlarının açılış konuşmasını yaparken Akdeniz’i White- Sea olarak söylemeniz, kim ne derse desin takdire şayan bir şeydi. Mediterranean Sea ne demekmiş? Sonuç itibarıyla “Ne diyorsak o!”

Ha, bu arada ne diyorduk: UNUTMADIK

 
Toplam blog
: 22
: 501
Kayıt tarihi
: 26.01.08
 
 

Ben,"bir şey biliyorum, hiçbir şey bilmediğimi."Ben, bilimin en büyük yol gösterici olduğuna inan..