Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '14

 
Kategori
Psikoloji
 

Unutmak İnsanın Çığlığıdır

Unutmak İnsanın Çığlığıdır
 

Milliyet Foto Galeri


İnsan unutmaya mahkûmdur. Delirmemek için bunu yapmak zorundadır. Neredeyse bütün bir ömrü, acıdan kaçmak için çırpınarak tüketir. Yine de ona mağlup olmaktan kurtulamaz. Hatta yaşam çizgimizi, hatırladıklarımız değil, unuttuklarımız belirler.

Bu yüzden, ruhumuzun labirentlerinde kaybolmamak ve acımızı hafifletebilmek için, unutmanın mantığını mutlaka öğrenmemiz gerekir. Çok alçak gönüllü bir insan olmasına rağmen Freud, “tutarlı bir hafıza teorisi geliştirmedikçe psikolojiyi bir bilim olarak kabul edemeyiz”, demek suretiyle, psikologları sert bir dille eleştirmiş ve kendi hafıza teorisini geliştirmiştir. O, aynı zamanda psikanaliz bilimini kuran sıra dışı bir bilim adamıdır. Bütün bunlara ilaveten, insanüstü bir tutku ve gayretle ruh vücudumuzun gizemini çözmeye çalıştığı esnada, o güne kadar karanlıkta kalmış olan insana dair çok büyük bir hakikati gün ışığına çıkarmış ve bilinçdışını keşfetmiştir.

Bu bağlamda insanın manevi ( anlamsal / zihinsel / tinsel ) organizmasının en derininde olan, dolayısıyla en karanlıkta kalan hücresi bilinçdışıdır. Orada ancak kör balıklar yaşayabilir. Bilincimizi yaktığı için bilincimizde tutamadığımız şeyleri attığımız yerdir. Başka bir deyişle bilinçdışı, kendini bizden gizleyen bir hafızadır. Adeta manevi ( anlamsal / zihinsel / tinsel ) bir mekândır. Kendine özgü sembolik, göstergebilimsel, bir “dil” ile her şeyin, ama her şeyin kaydedildiği ama bilinçte taşınması imkânsız hakikatler içerdiği için kültür tarafından bastırılmış ve lanetlenmiş bir yerdir.

Böyle olduğu içindir ki ruh vücudumuz, bu organını daima baskı altında tutar. Hatırlanmaması gereken şeyler bilince sızsa bile sansürden geçmiş olarak açığa çıkabilirler. Örneğin rüyalarımız, sansürden geçmiş bilinçdışı arzularımızdan başka bir şey değildirler. Yüzyıllar önce Platon bile rüyalarımız karşısında hayrete düşmekten kendisini alamamış ve Devlet adlı diyalogunda, insanların gördüğü bazı sansürsüz rüyalara değinme ihtiyacı hissetmiştir.

Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere tıpkı maddi vücudumuz gibi, ruh vücudumuz da organlardan oluşur. Bu organların en etkin ve aktif olanı ne yazık ki bilinç değil bilinçdışıdır. Bilinç uyur ama bilinçdışı asla uyumaz.

Bilinç ile bilinçdışının ilişkisi, ruhsal aygıtı daha da karmaşık bir hale getirir. Ancak bu karmaşanın doğurduğu belirsizlik; anlam dışı, ya da mantık dışı anlamına gelmez. Çünkü ruhun, bir bütün olarak kendine özgü bir yapısı, dili, mantığı ve çalışma sistemi vardır. İnsanoğlu, para kazanmak, ya da zevk için yabancı bir dili öğrenirken verdiği emeğin çok daha azını ruhun evrensel dilini öğrenmek için harcasa bu yapı hakkında çok şey öğrenebilir aslında.

Bizi biz yapan manevi ( anlamsal / zihinsel / tinsel ) yapının yapısı hakkında alacağımız eğitimin sağlayacağı en büyük kazanç ise “farkındalık”tır ve farkındalık, hayvanlaşmaya karşı en etkili ve en güvenli aşıdır. Ancak, tarikatların, cemaatlerin ürettiği aşıların kullanım tarihi yüz yıllar önce sona ermiştir. Herşeyi unutmuş olsak bile, bunu unutmamamız gerekir.

Dip Not: Bu metin 12 eylül 2010 tarihinde Milliyet Bolog'da aynı başlık altında yazdığım yazının yeniden düzenlenmiş halidir.

 

 
Toplam blog
: 164
: 710
Kayıt tarihi
: 13.09.06
 
 

1956 yılında doğmuşum. Tanrı Bilimi Eğitimi aldım. 78 kuşağından olmanın verdiği şevkle olsa gerek;..