Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Unutulan Gençlik

Unutulan Gençlik
 

Gençler ve yakınlarından oluşan bir yer sofrası 2010 Düziçi


Giriş

Ülkemizde umursanmayan bir kitle var. 

Gençlik adını taşır bu toplum kesimi. 

Biz de geçtik o yollardan, diyerek hiç kimse gençliğin içindeki durumu aşağalamasın. 

Yaşları 14 ile 24 arasında değişen bu kesim için tutarlı hiçbir araştırma yapılmaz bu ülkede. 

1985’te düzenlenen Birinci Gençlik Şurası da olduğu gibi kaldı. İlgililer baktılar ki gençlik söz dinlemiyor! 

Baktılar ki gençlik hiçbir biçimde onların kulu kölesi olmuyor. 

Bu yüzden başka başka yollar denenerek, kimi gençlik kesimi kullanılmaya başlandı. 

Biliyoruz ki bugün içinde bulunduğumuz seçim sürecinde de kimi işler yine gençlere yıkıldı. 

Kimi partilerin Molotof-kokteylli çirkin eylemlerinde onlar kullanılır. 

Eğitim kurumlarını önce onlar karıştırır. 

Dağlara götürülenler de sokaklara sürülenler ile çoğu terörist saldırıya ikna edilenler de onlar. 

Anlaşılan o ki baskı gruplarını perde arkasından yönetenler gençleri öne sürerek varmak istiyorlar nice çirkin emellerine.. 

Yasalara göre de onlar gençtir çocuktur daha: Yakalanırlar, sorgulanırlar, bırakılırlar. 

Oysa gelişen ayrılıkçılık, etnik ırkçılık tohumları değil yıldan yıla, artık günden güne yaygınlaşıyor. 

Bu gidişin sonu ya o kesimi yitirmek ya da mutsuz ve kinci aileleri kamçılamaktır. 

Siyasi istikbal peşinde koşan toprak ağaları, parti babaları ile gizli yandaşları gençliği kullanıyor bu açık. 

Anladım ki bizi Ermeni yurttaşlarımızdan silahlarla ayırmış olanlar, çok daha sinsi ve çok yönlü çalışıyor şimdi. 

Sopalı Seçim'den Silahlı Siyaset'e

Silahlı Siyaset (SS) adını verdiğim bir süreç içerisinde çok yönlü bir saldırı altındayız. 

Görülen o ki ayrılıkçılık eylemlerini yönetenler, olanca kinleri ile kan peşinde koşuyor. 

Bu koşunun adı da kendinden menkul ''demokratik'' yaftalı bir arayış sarmalı olsa gerek. 

1986’da Almanya’da gözlemlediğim seçimlere ulaşabilmemiz için (99) yıl beklemek şart. 

Silahlı siyaset kadar, süregelen atışmalı siyaset de artık kabak tadı vermeye başladı. 

Utanç verici bu gidişe son vermek için her işi bırakarak çalışmak çabalamak gerek. 

Dindaşlık, akrabalık ve yurttaşlık adına o utanmazları azarlayacak kimse yok mu bu ülkede? 

Öğrenciliğimde önce yurtta eylemsiz olarak, sonra da evde kitaplarımla yakalanmıştım. 

O günlerde olduğu gibi bugün de anlıyorum ki kimileri karanlık işlerine kılıf arıyor. 

Osmanlı deyişi ile dün olduğu gibi bugün de kimileri ''idare-i maslahat'' yapmaktan usanmıyor. 

Bu yüzden de çoğu işlerin ne kadar çok yönlü olduğunu, ortalığın bulandırıldığını biliriz. 

Bizde siyaset niçin küfürlere ve silahlara dayalı olarak var olmaya çalışıyor? 

Bu gerçeği içinde bulunduğumuz seçim sürecinde yüzlerce kez görmeye başladık. 

Bizde neden sürekli birilerine çamur atma ve topraklı, paralı bir vurgun siyaseti güdülür? 

Osmanlı dönemindeki Sopalı Seçim olayından sonra; saldırılı, bombalı, ölümlü, yaralamalı bir seçim yaşıyoruz. 

Oysa biliyoruz ki kimse kimseyi korkutarak bir yerlere varamaz. 

Sanırım çoğunluğun ''müşteki'' olduğu hak hukuk işlemeyince; peşinden gelmesi umulan yaptırımlar da yarı yolda kesiliyor. 

Hani ''sosyal hukuk devleti'' olmakla övünüyorduk? 

Milli değerlerimize ne oldu?

Piyasada % 100 kârla yirmiye yapılacak kimi işler nasıl olur da elliye yapılır? 

Dönen paralarda benim kadar tüyü bitmemiş yetimler ile gençlerin de payı y o k mudur? 

Oysa bu eğilimler geçmişimizde ya Cahiliye ya Fetret ya da Çöküş devri olarak açıklanır. 

Üretmeden kazanmayı, her türlü şaklabanlığı, ikiyüzlülüğü geçerli kılmak istiyor siyaset. 

Dokunulmazlar arasında son aylarda da alabildiğine bir hesaplama yarışı aldı başını gidiyor yine. 

Neden alın terinin kutsallığı ile ortaya bir iş koymuş olmanın mutluluğu esirgenmek istenir? 

Üç yüz yıldan bu yana yaşamakta olduğumuz Batılılaşma süreci bizi çok yönlü kemiriyor. 

Değerlerimiz dumura uğratılıyor, karşılıklı ilişkilerimiz soğuk. 

Büyük sermaye aileleri ile birlikte yirmi milyonluk esnaf ve sanatkarlarımızı ya küçültüyor, ya eziyor ya da kepenklerini indirtiyor. 

Ne komşuluk, ne akrabalık, ne dindaşlık ne de aynı vatanın çocukları olmak gibi bazı paydalarda buluşmak giderek zorlaşıyor. Artan suçlara karşılık tanışma, dayanışma dernekleri yanında eğitim öğretim kurumlarının iyileştirilmesi hiç düşünülmüyor. 

Ne de olsa severiz ''eski tas, eski hamam'' benzetmesini. 

Atalarımızı yanıltacak köklü hiç bir iş yapılmadığını düşünüyorum, kısaca. 

Tüccar millet olduk, kâr için her türlü yola başvurulmasını; insanların sağlıklarının hiçe sayılmasını hoş karşılıyor kimileri.. 

Keşke iyi işlerimiz içerisine riyakarlık, iki yüzlülük, gammazlamak, hep bana hep bana gibi eğilimlerimiz girmese. 

Kazanmak için her türlü y o l mübah kılınmak isteniyor yüzyıllardır. 

Ne bu gidişe ne değerlerin aşınmasına ne de demokrasi için bağımlılığa d u r, diyen yok. 

Batılıların dayattığı kimi yasalara bağlanmak açmazımızı nasıl açıklarız gençlere? 

Anlaşılan o ki Osmanlı’ya her türlü sömürüyü dayatan Batı yolu kimilerini mest ediyor. 

Bana göre Türkiye bu gibi kimi yansımaları ile ne demokratikleşebilir ne de mutlu olur. 

Aileler ile okullararası ilişkiler sarmalında sorunlar artıyor

Kendilerine nice umutlar bağlanan gençlik de günden güne sinir küpü olmak yolundadır. 

İçinde pişirildiği ezberci eğitim, onda gerekli davranış değişikliklerini vermekten uzak. 

Aile içi iletişimleri ise çeşitli yoksunluklar yüzünden kopuk. 

Okul ortamı bütünleştirici değil ayrıştırıcı bir yapı gösteriyor. 

Dini bilgiler ile cinsel bilgiler ne doyurucu ne de bilinçlendirici özellikler taşıyor. 

Tarih bilinci ile dil bilinci yanında ne demokrasi ne de hak hukuk ahlakı veriliyor onlara. 

Sürüklenilen kurslar da sınavlar da nice çıkar ilişkileri ile yandaşlık yüzünden güveni değil. 

Genç olduğu için büyüklerince horlandığı için isyanları oynayan bizim gençliğimiz değil mi? 

Hatası ve sevapları ile baş tacı edilmeyen, cep harçlığı yetmeyen gençlik çok gergin bugün. 

İşte bu gençlik ya iş başında ya da bir iş için bir yerlere gittiğinde sürekli eleştiriliyor. 

Çalışma ahlakı yanında sevgi, saygı, hoşgörü ve güzel öğütlerin olmadığı yerde gençlik uçar. 

Biz de oturur kendi kendimizi yeriz: Beni dinlemedi, anasını dinlemedi diye dövünür dururuz. 

Oysa suç ne onun ne anne babanın ne de okulundur. 

Seçimlerde gençlik kullanılmamalı

Unutulan ve yeri geldiğinde en ucuz ücretle ya da en onulmaz işler için kullanılan gençlik ne olacak? 

Biliyoruz ki onlar bir gün, suçun da baskının da en önemli unsurları olarak çıkarlar karşımıza. 

Seçimlerde onların sırtını sıvalaya sıvazlaya bu günlere gelindi: 

Nice acı olayların içinde gençler yok mu? 

Köylerde unutulan gençlik kadar dağlarda terörist saldırılar için yönlendirilen gençlik de bizim çocuklarımız değil mi? 

Onlara karşı silah satın almakla bir yere varılmaz. 

Bir ayrılıkçı bir konuşmacı söylüyordu; kapılarının önüne altın da konulsa, ayrılıkçılıktan artık dönülmezmiş! 

Ne olacak bu memleketin durumu? 

Yollar, tuneller, hayvanat bahçeleri, kanallar ve yeni yeni apisaneler ile adliye sarayları yapmakla çözülmez onların sorunları. 

Bu tür yatırımlar gerekli olsa da işsizlik sorunundan anayasa değişikliği isteğine kadar sıralana sorunlar ne olacak? 

Köy odaları, spor dernekleri, spor alt yapıları, öğrenci yurtları, ucuz kantinler ile kültür sarayları ne oldu? 

Babaları ile anaları gibi:İş var mı iş; her işi yaparım abi, diyor gençlik. 

Gençlere anne baba yardımcı olamıyor. 

Gençlerin üçte ikisi başkaldırı eğilimleri içerisinde gezinip duruyor. 

Okullardaki rehber sayısı ne yeterli ne de kimi uygulamalar için ellerinde hiçbir imkân yok. 

Araştırmalara dayanmayan siyasi dayatmalar toplumu yanlış yönlendirir

Son araştırmalara göre ülkemizin en önemli soruları sıralaması şöyle: 

İŞSİZLİK %25.9

EKONOMİK SORUNLAR %18.4

TERÖR %10.8

KÜRT SORUNU %9.5

EĞİTİM %8.4

HİZMET EKSİKLİKLERİ %3.5

ANAYASA/YARGI %3.1.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşayanlar için ise oranlar çok daha değişik: 

- Yörede 2009'da yapılan bir araştırmaya göre: 

- ''... görüşülen kişilerin % 46, 4’ü Türkiye’nin ulusal birlik ve bütünlüğünün tehdit altında olduğunu ifade etmiştir.''

- Kürt/Zaza vatandaşlarımızın '' ...% 68.4’ü Türkiye’de bir Kürt sorunu olduğunu düşünmektedir.''

- Devlet, bayrak, millet, ülke bütünlüğü gibi hassas kavramlara Kürt kökenli vatandaşlarımız çok yüksek oranlarda olumlu görüş beyan etmiştir. Ancak % 90 civarlarında seyreden bu olumlu görüşlerin içerisinde genç nesilin görüşleri önem kazanmaktadır. 15-25 yaş arası, üretkenlik çağında olan ve hatta kendisinden sonra gelecek yeni nesillere örnek teşkil edecek olan bu gençlerimiz orta yaşlılara kıyasla devlet, bayrak ve ülke bütünlüğü konusunda daha çekimser davranmıştır. Oranlar yüzde olarak yine de çok yüksek gözükse bile bu yeni neslin Devlet ve Cumhuriyet ile kucaklaşması, Devlet’in bu çocuklarımıza güven vaad etmesi gerekmektedir. Aksi halde yeni nesiller eski nesillerin bağlılığını devam ettirmekte zorlanabilirler.

- Bu nedenle de kendisini Türk olarak tanımlayan vatandaşlarımız ülkenin bütünlüğü konusunda bir tehdit hissetmektedir. Öyle ki, görüşülen kişilerin % 46, 4’ü Türkiye’nin ulusal birlik ve bütünlüğünün tehdit altında olduğunu ifade etmiştir. Bu farklı algılamalardan kaynaklanan gerginlikler sıklıkla görülmese de özellikle genç nesil için bir tehlike oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında da görüldüğü üzere 26-35 yaş grubundaki kişiler % 34.9 oranı ile gruplar arası gerginlik yaşandığını hissetmektedir.

- Etnik köken olarak kendini Kürt veya Zaza olarak ifade eden vatandaşlarımızın dörtte biri sorunun temelini işsizliğe bağlamaktadır. % 15 ayrımcılığa işaret etmekte; % 8 ise eğitimsizliği dile getirmektedir. - Burada verilen yanıtlardan hareketle, ortada görünür olan bir işsizlik ve eğitim sorununun yanı sıra, gerçek veya yaratılmış/öğretilmiş bir ayrımcılık algısının Kürt vatandaşlarımız arasında yaygın kanı olduğu görülmektedir. Elbette bu algılar ve bu algıların propagandası da grupların veya bireylerin terör olaylarına bulaşmasında etkili olmaktadır. Yine bu konu ile ilgili önemli bir nokta kendini Kürt/Zaza olarak tanımlayan vatandaşlarımızın Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin kalkınması ile ilgili verdikleri yanıtlardır. Bu vatandaşlarımızın % 60’ı bölgenin kalkınması halinde terör/güvenlik sorununun biteceğini ifade etmektedir. 

(BUSAM: DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİ SOSYO-EKONOMİK VE SOSYO-POLİTİK YAPI ARAŞTIRMASI İstanbul Aralık 2009- 520-521.s.)

Rahmetli Tarık BUĞRA Gençliğim Eyvah adlı unutturulmaya çalışılan dev bir roman yazmıştı. 

Peki neden unutturulmak isteniyor Taruk BUĞRA ile O'nun da çok önem verdiği gençlik? 

Acı da olsa: İyi seyirler hepimize. 

 

 

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..