Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Temmuz '19

 
Kategori
Öykü
 

Unutulan Yavrukurt

Özel günlerde bayram etkinliklerinde gösteriler düzenlenir, seçmeler yapılırdı. Çocuklar gruplara ayrılırdı görevli öğretmenler tarafından. Çocukların hevesle o etkinliklere katılabilme arzusu had safhaya ulaşırdı o günler içerisinde.
 
Öğretmen yine seçmeleri yapıyordu. Folklor grubu, trampet, bando grubu asker, polis grubu, prensesler grubu, spor gösteri grubu, tiyatro, müzik gibi birçok alanda yetenekli, cesur, atletik gösterişli çocukları seçerlerdi. Her yıl olduğu gibi yine bende en önde seçilmeyi bekliyor parmağımı  en yükseğe kaldırarak ben, ben öğretmenim diye yırtınırcasına mücadele ediyordum. Ama benim olmak istediğim grup çok farklı idi. Elbette ki gönlümde yatan bir aslan vardı her çocuk gibi. Ben duruşları ile kıyafetleri ile hayran kaldığım yavrukurtlardan biri  olmak istiyordum. Gündüzleri düşlerimi geceleri hayallerimi süsleyen bir Yavrukurt, Grubun en önünde ciddi bir asker, komutan edasıyla yürümek ne bileyim bayrak tutmak, ya da bando şefliği yapmak, trampet çalmak, arada bir dönüp gruba coşku vermek, onların eğitimlerine katılmak hep buydu tek düşündüğüm Hatta kendi başıma bütün ritimleri parmaklarımı tahtaya vurarak çalabiliyordum.
 
Günlerce uğraşmama rağmen bu yıl da benim gibi kısa boylu, tombik bir çocuğu elbette ki öğretmenim görmedi bile. Oysa seçseydi ne güzel çalışacak ne güzel hazırlıklar yapacaktım.  Yavrukurt demek güç, cesaret, liderlik demekti. Yavrukurt demek tek başına mücadele etmek, zorluklara direnmek, herkese sevgi ve saygıyla yaklaşmak, yardımsever olmaktı. Kendi başına yaşamda ayakta kalmayı başarabilmekti. Gücün, kuvvetin, cesaretin vakur bir duruşun timsali olmaktı Yavrukurt. Ne rengârenk kıyafetler, ne şarkılar, ne oyunlar yalnızca yavrukurt olmak vardı benim ruhumda. Ama yine seçilmedim  ben.  İçimde büyük bir üzüntüyle hayallerimin yıkıldığı hissiyle dudaklarım titremeye başladı, dokunsalar hıçkıra hıçkıra ağlayacaktım. Sanki kimin umurundaysa, ben o an resmen her şeye, tüm dünyaya küstüm. Artık orada değildim.
 
Birden arkadaşımın beni dürtmesi ile kendime geldim nerede olduğumun farkına vardım. "Hey baksana uyuyor musun? Öğretmen seni işaret ediyor seni de seçti duymuyor musun? yanına çağırıyor" Önce neler olduğunu anlamaya çalıştım. Kalbim kuş gibi çarpmaya başladı, heyecandan sanki kanatlanıp uçtum öğretmenimin yanına. Ben, ben diye kekeledim hem de gözlerimden ip gibi yaşlar akıyordu bu kez sevinçten, heyecandan. Rüyalarım gerçek olmuştu işte artık ben de bir yavrukurt olacaktım. En güzelinden capcanlı kahverengi eteğim, toprak rengi gömleğim, kazağım, başımdaki havalı tepesinde minicik düğmeli kepim. Boynumdaki  gururlu fularım, ponponlu upuzun şık çorabım gıcır gıcır ayakkabılarım bir de rozetim yonca simgeli. Allah’ım bu düşüncelerden kalbim duracaktı sanki.
 
Öğretmenim gel kızım gel yanıma dedi. Saçlarımdaki sımsıkı örgülerimi çözdü uzun, siyah iri dalgalı gür saçlarımı omuzlarımdan aşağıya döktü. Çok güzel saçların var tam sana göre bu dedi. Anlayamadım yüzüne baktım. Öğretmenim saçlarımı kâh yana atıyor, kâh iki yandan iyice kaldırıp yüzüme gülümseyerek bakıyor, ama ben hiç bir anlam veremiyorum. Kızım ailen sana güzel bir elbise alabilir mi? Ya da evde özel günler için güzel renkli bir elbisen var mı? Var öğretmenim dedim, evet babam alır her zaman bana elbise, tamam o zaman sen prenses olacaksın, prenses gurubunun en önünde sen yürüyeceksin. Arkadaşların beline bağlı renkli geniş kurdeleleri tutacak anladın mı? Tam bir gökkuşağı görüntüsü vereceksiniz.
 
O an hayatımda yıkıldığım ilk andı sanki. Prenses mi? diyebildim. Boynum bükük, gönlüm kırık yerime geçip oturdum. Ben narin, hassas, kırılgan burnu havada şımarık bir prenses olmak istemiyordum ki! Ben güçlü, cesur, becerikli, vakur bir Yavrukurt olmak istiyordum. Hatta, hatta oymak başı olacağım günlerin hayalini kuruyordum. Prenseste neydi? Öyle. Nasıl zıttı ikisi birbirinden oysa. Bu zıtlığın içinde çaresizce ikilemde kalan zavallı ben...
 
Evde durumu izah ettim prenses olacağım bu bayramda dedim. Annem sevinçten havalara uçtu. Bir gururlandı ki hiç sormayın. Her kız çocuğu zaten annesin prensesi değil midir? Kıyafet alacağımız gün beğenilen elbiselerin çok pahalı olması dolayısıyla, daha sonraki günlerde de giyilmesi düşüncesinden yola çıkılarak,  belden kesik iri kocaman pilileri olan kırmızı renkte bir elbise alınılmasına karar verildi hiç fikrim dahi sorulmadan bana. Etrafında döndüğüm zaman etekleri şemsiye gibi açılan, havada uçuşan, şifondan kalın uzun bir kemeri olan elbise uygun görüldü bana. Altına kırmızı rugan parlak pabuçlar saçlarıma takmak içinde kırmızı çiçekli kocaman bir taç alındı. Gösteri günü süslediler, püslediler saçlarıma maşalar yaptılar çakma bir prenses yarattılar. Annem aynadan bana dönerek bak ne güzel oldun kızım. Kendime endamıma şöyle bir baktım Güzel mi? Kendimi o kadar iğrenç ve itici buldum ki anlatamam resmen içim kalktı. Ama çaresizdim. Zaten elbisem kabarık ta değildi prensesler hep kabarık tüllü elbiseler giyerdi. Bu mu şimdi prenses dedim kendime.
 
O gün en önde ben arkamda, yanımda kızlar belime bağlanan uzun, renkli kuşaklarla bir tuhaf şekil oluşturdular masallardaki gibi bir prenses imajı verilmek istenmişti galiba. Ben ve prenseslik, çok komik duruyordu bu sıfat bence benim üzerimde.  Okulların katıldığı meydanda gösteri alanındaki en mutsuz çocuk bendim herhalde. İnsan ruhunda hissettiğiyle o duyguyla yaşadığı zaman çok güzeldir hem fiziken, hem ruhen. Ama bunu anlatacak gücü bulamıyorsa işte durum o an daha karmaşık ve can sıkıcı bir hale bürünür  ya, bende işte öyleydim o anlarda. Yavrukurt belki asla olamayacaktım artık,  lakin prenses te hiç olamamış, onu bile becerememiştim. Üzerimde eğreti duruyordu bu sıfat benim.  Zira prensesler hem mutlu, hem çok güzel değiller midir?  Ben dudaklarımı büzerek tepki vermeyi değil de, kaşlarımı çatarak kendimi, ruh halimi ifade eden biriydim her zaman.
 
O gün bu gündür kırmızı rengi hiç sevmem. Ve asla da bir prenses olmak ta istemedim. En sevdiğim renk, toprak rengi ve tonları. Ben her zaman ruhumda bir Yavrukurdun gücünü, cesaretini, ciddiyetini, yeteneğini taşıdım. Hırslı mücadeleci ve atik, Kimse bana Yavrukurt’luğu layık görmese de ben kendi kendimin yavrukurt oldum hayatım boyunca.
 
Şimdi mi? Yavrukurtluktan terfi edeli bir hayli zaman oldu, sanırım Oymakbaşı olmayı hak ettim bunca tecrübe çaba ve istekten sonra... İnsan ne olmak istiyorsa hayatta ister harekete geçirsin, isterse geçiremesin olmak istediği yer orasıdır. Bu doğuştan bellidir. Zoraki başka kimliklere bürünmek zorunda kalsa da sonunda er veya geç gerçek kimliğini bulur. Yavrukurt’luk görsel olarak bir simgedir yalnızca. Önemli olan, ruhunda seni güçlü ve mutlu kılan düşüncelerin hayallerindir aslında... Mutlu olmak istersen yolunu, çizgini kendin belirlemelisin ki  hayatta bir gün ben zaten buydum diyebilesin ta en başından beri. İçinde büyütüp ve yaşattığındır hayat gayen. Gerçek sendeki senin farkına var yeter...
 
Meçhul Yazar : Gülderen ÇETİN

 

 
Toplam blog
: 19
: 230
Kayıt tarihi
: 09.03.18
 
 

Ben 53 yaşında evli, iki çocuk, üç torun sahibi bir ev hanımıyım. Ortaokul mezunuyum. Ailevi sebe..