Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ağustos '06

 
Kategori
Anılar
 

Unutulmaz gençliğim

Unutulmaz gençliğim
 

Ne masum, güzel, neşe dolu günlerdi o gençlik günleri....


Bir esinti getiriyor yorgun yüreğime çocukluğum, doyulmaz anılarla yüklü.. Bir salıncakta sallanırken görüyorum kendimi, ellerim iki yanda zincirleri sımsıkı kavramış. Geriden hız alıp göğe doğru yükselirken bir renk cümbüşü seriliyor bacaklarımın arasında. Doğayı kucaklıyorum adeta, temiz havayı içime dolduruyorum, yanaklarım al al.

Öğrencilik günlerim geliyor aklıma; kolalı beyaz yaka ve siyah önlüklerle ne kadar da birbirimize benziyoruz tüm öğrenciler, penguenler gibi. Boş bir arsada top peşindeyim şimdi de. Yenilen takım gazoz ısmarlayacak yenen takıma; ne çok gazoz içtim çocukluğumda. Okul tuvaletinde ilk sigaramı tüttürüyorum arkadaşlarımla.Öğretmenlere yakalanma korkusuyla ağzım burnum duman içinde öksürüklere boğuluyorum, gözlerim çakmak çakmak. Zil çaldığında ağzımı musluğa dayayıp kana kana su içiyorum, biraz da yüzüme çarpıyorum. Önlük cebimden bir karanfil tanesi atıyorum ağzıma sınıfa doğru koşarken.

Siyah beyaz kamçılı Zorro filmiydi ilk gördüğüm. Daha sonra Ayhan Işık, Belgin Doruk, Ahmet Tarık Tekçe filmleri girdi hayatımıza. Bir süre sonra da renkli filmlere gitmeye başladık. Yanılmıyorsam, bizde ilk oynayan renkli film; Zeki Müren’in Bahçevan filmiydi.

Ardından Jery Lewis, Dean Martin filmleri kahkahaya boğardı bizleri Pazar sabahları abone olduğumuz ucuz aile matinelerinde.

Hula-hoop diye müzikle bir çember çevirme modası tüm dünyayı ve bizim gençliğimizi de esir almıştı.Üç kardeştik ve memur olan babam bir tane çember alabilmişti, sıra ile çemberi alan kendi akranlarının yanında alırdı soluğu. Sanki tüm dünyayı çeviriyorduk küçücük bedenimizin etrafında. Sarı çemberimizi hiç ama hiç unutamadım.

O dönemde bizde popüler müzik hemen hiç yok gibiydi. Ama tüm dünyada Elvis Presley fırtınası esiyordu. Bizi de kasıp kavuran bu fırtınayı Beatles efsanesi takip etti. Bizde de Erol Büyükburç Türkiye’yi sallamaya başlamıştı. Tanju Okan, Ayla Dikmen, Cem Karaca ve diğerleri geldiler peşi sıra. Hemen hepsini saç modelinden giyimine kadar ne kadar da çok taklit etmeye çalışmıştık.

Bir de futbol aşkımız vardı. Biz üç kardeştik ve üçümüz de Beşiktaşlı, rahmetli babamız ise o zamanlar büyük takımlara kök söktüren İstanbulsporu tutardı. Ama ben İzmir doğumlu olduğum için ayrıca Karşıyakayı da tutardım. Hafta sonları kocaman radyonun başına toplanıp maçları dinlerdik. Bir de, Suat Taşer'in sunduğu, Rimskikorsakof'un Şehrazat müziği ile başlayan "Bin bir gece Masallarına" bayılırdık.

Zaman ne kadar hızla akıp gitmişti. Bir bulvar kahvesinde “Az şekerli” kahvemi yudumluyorum şimdi, Sait Faik’e özenerek. Saçlarım briyantinli ve yana taralı, Clark Gable gibi. Yeni boyattığım ayakkabılarımı dikkat çeksin diye öne çıkararak ayak ayak üzerine atmışım etrafı süzüyorum..

Sıra ilk aşkımı aramaya geldi..








 



















 

 
Toplam blog
: 220
: 2018
Kayıt tarihi
: 02.07.06
 
 

Yazmak, ufkun da ötesine taşan engin bir serüven gibi gelir bana ve gençlik yıllarımdan bu yana v..