Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '09

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

ürettiğinden çok tüketmek kötü müdür

Ürettiğimizden çok tüketirsek böyle olur tarzı görüşler çok yaygındır ve genelde kulağa hoş gelir. Bu konuda bir yazı daha gördüm ve ekonomiden başlayıp, siyasete uzanan genel kavramlar üzerine yazmak istedim. Bu yazı ekonomi üzerine. Ancak Işıl Işıl Bolu dağı tüneli yüzünden dilim yandığından artık kendi içimizde isim / tarih vermeden yazıyorum bayılmasamda.

Sayın okurlar bir ekonomide kötü olan şey ürettiğinden fazla tüketmek değildir. Özellikle beğenin veya beğenmeyin globalleşen dünyada zaten üretimin nerede yapıldığının anlamı çok kalmamıştır. Üretim yapan faktör / sermayenin kimin ve/veya kimlerin olduğunun önemi vardır. Bu nedenle bir çok ülke birçok nedenle gereksinim duyduğu şeyleri belki de hiç üretmeden tamamen ithal etmektedir. Yani ürettiğinden çok tüketmektedir. Ama geri kalmış da değildir. Tam tersine hiç fiziksel üretim yapmadan tüketebilme gücüne sahip olmak çok güzel bir şeydir. Özet; önemli olan tükettiğinizin parasını kazanabiliyor olmanızdır.

O zaman Türkiye' nin sorunu ürettiğinden fazlasını tüketmesi değildir. (Hatta Türkiye' nin sorunu toplumsal olarak doğru ve yeterli tüketim yapamamasıdır.) Türkiye kendi içinde bir çok şeyi tüketemediği için neredeyse zararına bile ihracat yapılmıştır. Zaten tüketemediği içinde özellikle küresel krizinde etkisiyle kapasite kullanımlarında dramatik düşüşler, buna bağlı işsizlik artışı yaşanmıştır. Demek ki sorun tüketim çokluğu değil nitelik ve nicelik olarak azlığıdır. Ama asıl sorunda bumudur ? Özellikle çağımız insanı deliler gibi tüketmek isterken biz neden tüketemiyoruz. O zaman sorunumuz ülkemiz insanının ortalamada yeterli gelire sahip olmamasıdır ? Peki ülkemiz insanı neden yeterli gelire sahip değildir ?

İşte sayın okurlar zurnanın zırt dediği yer burasıdır. Türkiye' de ki insan nicelik / nitelik oranı tersinedir. Bu nedenle Türkiye toplumsal uzun vadeli değil bireysel kısa vadeli yaşar. O zamanda çağdaş nitelikte, genel kurumsal para kazandırıcı olanaklarını (doğal,kültürel varlıklarını) korumak, onları koruyarak ve/veya yeni çevreci teknolojileri geliştirerek parak kazanmak gibi kavramlara yönelmez. Türkiye dünyanın bilgi hakkı kendine ait yazılım merkezi olmak yerine, yabancı markaların zaten kendi ülkelerinde imal etmeyecekleri otomobillerin üretim merkezi olmakla gurur duyar. Yani bu ülke birim karlılığı ve stratejik önemi düşük işlemlerden para kazanmaya çalışır. Bu az parayı, çok insana, kötü organizasyonla dağıtır. Sonuçta çıkan tablo budur. Yineliyorum tablo kötüdür ama kötülüğün nedeni ürettiğinden çok tüketmek kavramı değildir.

Bu nedenle kulağa hoş gelen sloganlar yerine bu ülkede birim karlılığı yüksek (turizm -dünyanın fakirine üç kuruşa her şey dahil tatil yaptırmak değil-, teknoloji ve hizmetler sektöründe) alanlarda para kazanma hedeflenmeli, mümkünse tek bir fabrika bile kurulmamalıdır. (Çünkü her yapılaşma, enerji vb dahil başka alt yapı gereksinimlerinide getirmekte ve fiziksel varlığımızı yok eden bir döngüye girilmektedir.) Önemli olan çok parayı az insana dağıtmak ve Türkiye' nin tüm ortalamasını harcama seviyesi nitelik ve nicelik olarak yüksek bir noktaya getirmektir. Bu noktaya getirirkende mümkünse bu ülkede fiziki yatırımları minimal düzeyde yapmak çok iyi bir şeydir. Yani ürettiğinizden fazla tüketmek çok iyidir. Bir tek araba fabrikası olmasın ama biz deliler gibi araba ithal edelim. Ama biz bir tek araba tasarımı yapıp (tasarımdan para kazanıp) onu dışarda ürettirip para ödeyip alalım. Daima isim / marka hakları asıl parayı kazanırlar. Varsın fabrika x ülkesinde olsun. Onlar kendi patates tarlalarına fabrika kursunlar, ama marka bizim olsun.

Düşüneceğimiz şeyler (ki kesinlikle düşünmeyiz) gelecekte hangi nicelik ve nitelikte insan barındıracağımız, doğal tarım yöntemleri ile sağlıklı bir kendine yeterliliğe nasıl ulaşacağımız, bilim, sanat, teknolojide nerelere odaklanacağımız, çevreyi bozmadan, turizmi saf doğal hali ile ne kadar yüksek bedelle pazarlayacağımız olmalıdır.

Sorunun temelini çözmeden sonucundan yakınıp onu ortadan kaldırmaya çalışmak (örneğin kredi kartını -ki o kredi kartı değildir - günah keçisi yapmak) anlamsızdır ve yapılamaz.



 
Toplam blog
: 226
: 558
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

15 Nisan 1959 İstanbul doğumluyum. Marmara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi mezunuyum. Ancak ..