Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '10

 
Kategori
Yurtiçi Tatil
 

Urfanın etrafı dumanlı dağlar

Urfanın etrafı dumanlı dağlar
 

Balikli Gol


Mardin çok güzel bir şehir. Gizemli ve keşfedilmek isteyen bir yer. Diyarbakırın aksine tekrar gitmeyi isterim. Belki de orada kaldığım sürece kendimi rahatsız hissetmeseydim daha fazla gezme olanağım olacaktı ve daha iyi geçecekti ama mutluyduk yine de. Öğretmen Evi gerçekten güzeldi. Kafeteryadaki servis, resepsiyondaki profesyonel elemanlar, müdürün tüm misafirlerle olan diyalogu hoştu. Akşamüzeri oğlum lobideki bilgisayarlardan birini kullanmak istedi ancak ilk gün gördüğümüz çocuklar hala oradaydı ve hiç yerlerinden kalkmaya niyetleri yok gibiydi. Müdür bey’e gidip diğer bilgisayarların çalışıp çalışmadığını sorduk. Hemen halledeceğini söyleyen müdür bey çocuklara gidip  

- Hadi bakalım, bugünlük bu kadar. Herkes evlerine dediğinde ve bende bunu oğluma tercüme ettiğimde yüzündeki şaşkınlığı unutmuyorum. Daha çok çocukların bilgisayar kullanırkenki becerilerini görüp evlerinde bilgisayarları olduğunu ve bu nedenle becerileri olduğunu düşünmüş ve orada misafir olduklarını sanmıştı..  

Öğretmen Evinden bir iki blok ileride bir seyahat acentesinden Urfa’ya otobüs biletleri aldık. Ne kadar süreceğini sorduğumuzda ‘iki buçuk saat’ dediler. Sormadan da edemiyoruz ne yapalım. Sabah saat 9 da kalkması gereken otobüs öğle üzeri saat 1 gibi geldi. Bizimle birlikte bekleyen yolcular arasında iki tane genç Avusturalyalı adam sabırla beklediler. Derek ve Paul’un aksine hiç cana yakın davranmadılar ama sıcaktan da etkilenmiş olabilirler. Avusturalya nere Urfa nere? Bunu da düşünmeden edemiyorum. Bu arada yolculuklarımız boyunca beni sık sık arayan İstanbul’dan arkadaşlarım, İzmir’den kuzenim, Amerika’dan diğer oğullarım da yalnız bırakmadılar. Mardin’de iken Zehra’ya da bir telefon geldi. Kızından. Diyarbakır’daki damat kızı aramış ve birbirlerine göre olmadıklarını söylemiş ve kibarca arkadaşlıklarını bitirmişti. Kızımız da umurunda olmadığını annesine belirtmiş ve bu sayfa da böyle kapanmıştı.  

Bu arada çeşitli yerlerde Mardinden çıkan ünlüleri sorduğumda aldığım yanıtlar da sırasıyla. Ahmet Türk. Berdan Mardini ve Emel Sayın.  

Urfa’ya yolculuk, artık alışmış olmamız gereken şartlarda sıcak sıcak geçti. Diğer yerlerin aksine kalacağımız yer belliydi. Aslında artık hepimiz yorulmuştuk ama Urfa’ya sözüm vardı. Geçen yıl iş e-mailime gelen bir yazı Urfalı bir gençtendi. Kendisine piyangodan yeşil kart çıkmış o da görüşmeye gitmiş ancak Amerikan Konsolosluğu kartı alabilmesi için Amerika’dan bir iş teklifi olması gerektiğini söylemiş ve onu bir arayış içinde bırakmıştı. Bunun neresi piyangoysa? Mustafa da benim danışmanlık e mailimi bularak bir umutla bana ve birçok danışmanlık şirketine yazı yazıp özgeçmişini eklemiş ve beklemişti. Ben ona yanıt verdim. Bir işyeri sahibi ile konuşup kendisine iş teklifi göndermelerini sağladım. Yeşil kartını aldıktan dört ay sonra Mustafa ve eşi binip geldiler. Gelmeden önce yürüyüşe çıktığım bir gün, tesadüfen ona mobilyalı, ev sahibi Türk olan bir ev de buldum. Mustafa oradan ev sahibi ile konuşup kirasını depozitosunu her neyse ödedi ve onları havaalanından alıp yeni evlerine yeni hayatlarına bırakmıştım. Oğlumla aynı yaşta olan Mustafa ve eşi ile iyi anlaştık ve artık onlarda bizim evimizden birileri gibiler. Oğullarına yardımcı olup yön gösterdiğim için Mustafa’nın Urfalı ailesi de beni misafir etmek istiyorlardı. Bu yüzden gitmeliydim Urfa’ya.  

Otobüsten bana tarif edildiği şekilde hastaneye yakın köşede indik. Caminin yanı denmişti ama cami çokluğundan biz yönümüzü şaşırdık. Yine dehşet bir sıcak ve bir benzin istasyonundan taksiye binip adresi verdik. Taksi şoförü birçok sokaktan dolaşıp bizi aynı ana caddenin iki blok ötesine bıraktı. İndiğimiz yerden taksiye bindiğimiz benzin istasyonunu görebiliyorduk. Bu hizmet için de 10 TL aldı ama çok sıcaktı ve sesimizi çıkarmadık. Mustafa’nın evine gittiğimizde içeride klimanın püfür püfür çalıştığını da görünce unuttuk içerlememizi.  

Bir gün kalacaktık Urfa’da ve artık ertesi gün geri dönüş yolculuğu başlayacaktı. Bizim için hazırlanmış bir tepsi patlıcan kebabını ve ayranları yedikten sonra üstümüzü değiştirip bir minibüse binerek Urfa Merkez’ gittik. Burada Çarşıyı, Balıklı Göl’ü ve çevresini görmek istiyorduk. Ama benim Urfa’da görmeden gitmeyeceğim yer aslında Harran Evleri ve Harran Vadisi idi. Orada Dünyanın ilk üniversitesinin olduğunu öğrenmiştim.  

Minibüsten inip çarşının içine girdiğimizde artık akşam oluyordu. Çarşının çıkışında süslü bir motosiklet üzerinde oturmuş bir işportacı seslendi  

- Benim de resmimi çek diye. Çarşıdaki tek güler yüz buydu hatırladığım kadarı ile. Herkes alışverişe dalmış ve bir koşturmadır almış gidiyor.  

Orhan Veli’nin ‘Gemliğe doğru denizi göreceksin’ satırı gibi bende diyorum ki ‘Balıklı Göl’e girerken türbanlı ve çarşaflıları’ göreceksin. Dini tarafı beni ilgilendirmediği için benim için sadece balıklara bakmak ve gölün çevresindeki yapıyı görmek kaldı. Çevrede birçok kişi peygamber ziyareti için koşturmakta ve bize de görmeden gitmememizi söyleyenleri hatırlıyorum. Çarşıdan çıkar çıkmaz bir rehber bulmuştuk.. Bize yardımcı olmak için bizden hiç ayrılmadı. Gezinin esprisinin de mimarı oldu rehber. Balıklı Göl kenarında poz verirken Zehra kamerayı aldı eline ve bize Hasankeyf rehberinin sözlerini tekrarladı  

- - Evet, hazırız, gülümseyin, dişleri göreyim, bir, iki, üç çeeek.  

Biz gülüşürken rehberimiz Ömer  

- Abla, siz Hasankeyf’ten mi geldiniz? Diye sorunca kahkahaları bastık hepimiz. Meğer meşhurmuş Hasankeyf rehberi.  

Balıklı Göl’den sonra ben biber reçeli ve İsot almak istediğimizi söyleyince Ömer bizi bir biber reçeli satan yere götürdü. Özellikle oraya götürdüğü için belki de müşteri götürünce komisyon aldığını düşünerek yapılan biber reçeli tanıtımını dinledim. Adamın biri yarım saat boyunca kendisini komedyen sanarak biber reçelinin yapımını anlattı. Daha sonra turistler için daha yüksek olan fiyat etiketlerine dikkat ederek biber reçeli ve isot alıp çıktık. Bir çay bahçesinde oturmuş sohbet ederken Ömer’e o mağazadan komisyon alıp almadığını sordum ve bana söylediği  

- Hayır ama sabahları bize kahvaltı veriyor. Başka yerlere gidemiyoruz çünkü Emniyet Müdürü müşterileri oraya götürmezsek rehberlik kartımızı iptal edeceğini söylüyor. İsotçu da emniyet müdürünün hanımına her hafta isot gönderiyor.  

Evet mantıklı. Doğru söylediği kesin. Emniyet müdürü zaten geçerli olmayan rehber kartlarını nasıl iptal edecekse? Bu çocukların böyle kullanılması acı ama yapacak bir şey yok. Bir sonraki emniyet müdürünün ne yapacağı ise hiç bilinmez. Büyük oğlum geliyor aklıma. 2002 yılında Milli Güvenliğin yurt dışında lobi yaratmak amacı ile hazırlamış olduğu programa katılmıştı. Yurt dışında doğup uzun zaman Türkiye’ye gitmemiş ya da hiç gitmemiş çocuklara bir gezi sunmuşlardı. Yazdıkları birer kompozisyonla programa kabul edilen bu çocuklar büyük bir grup halinde Amerika’dan Türkiye’ye yolculuk yapmışlar, yıllar sürecek arkadaşlıklar doğmuş ve onlarda Türkiye’nin görmedikleri belki de göremeyecekleri yerleri görme şansına sahip olmuşlardı. Oğlum Sinan Urfa’da GAP Barajını gezmek için geldiğinde telefonlaşmıştık.  

-Anlat bakalım nasıl buldun Urfayı? Diye sorduğumda aldığım yanıt çok hoşuma gitmişti.  

-Anne ben bundan sonra sahip olmadığım şeyler için üzülmeyeceğim. Urfa’da bir sürü küçük çocuk var Balıklı Göl’de hepsi yokluk içinde mutlu olmayı öürenmişler, diyerek gözlemlerini anlatmıştı.  

Çocukluğundan beri lahmacunu pek seven oğluma lahmacun sözüm var ama ne yazık ki çarşıda lahmacun satan bir yer yok. Mardin Öğretmen Evi müdürü de daha önce Urfa’da görev yaptığından bize bazı bilgiler vermişti. Burada bir fırıncılık kültürü olduğunu anlatmıştı. İnsanlar lahmacunları hazırlayıp fırınlarda yaptırdıkları için lahmacun satan bir yer bulamadık o akşam. Ama çarşıda otantik Urfa kıyafeti satan bir yer buldum. Bende bir sonraki Newroz kutlamasında otantik bir kıyafetle gidebilirim artık kutlamaya. Buradaki Newroz kutlamalarına gelen Iraklı ve Suriyeli kadınların rengarenk kıyafetlerini gördükçe içim giderdi hep. Artık benim de bir kıyafetim var. Rehbere Urfa’dan çıkan ünlüleri sorduğumda ilk söylediği ‘İbrahim Tatlıses’, yüzümü buruşturduğumu görünce ‘tamam abla, Ferhat Göçer de var’ diyor. İbrahim Tatlıses’i asla sevmeyeceğim. Ayağındaki kundura ile meşhur olduğundan bu yana kadın döven bu adamı nasıl yücelttiklerini de asla anlamak istemiyorum.  

Ömer’le sözleştik. Kaldığımız yerin adresini verdik ve ertesi sabah saat 7.30 da gelip bizi alacak ve Harran’a götürecek. O gece Mustafa’nın annesinin balkonunda uyuduk hepimiz hatta yola çıktığımızdan bu yana ilk kez gece 10 da uykuya daldık. Bir yerlerden silah sesleri geliyor ve ben oğluma  

- Sakın kafanı çıkarma oradan diye tembihliyorum.  

Düğün falan olmalı bir yerlerde. Birden hepimiz bir alkış sesiyle uyandık. Balkondan aşağı bakınca aşağıda bir düğün kafilesi vardı. Kaldığımız apartman binasına o gece bir gelin gelmişti ve bir sürü şamata yapıyorlardı. Gelin ve damatla vedalaşmaları yarım saat sürdü ve onlar içeri girdiler biz de tekrar uykuya daldık ancak birkaç dakika sonra kafile aşağıda hep bir ağızdan ‘Damat aşağı, damat aşağı’ diye bağırmaya başlayınca tekrar bölündü uykumuz. Top atsan uyumaya devam eden Hülya bile uyandı ve bizim erken uyumamız da yalan oldu böylece. Sabah 6 da güneşin yükselmesi ile uyandım sıcaktan durulmuyor. Ömer 7.30 da gelecek herkesi uyandırdım hazırlandık ve kahvaltı etmeden Harran’a gitmek için evden çıktık.  

 
Toplam blog
: 20
: 1291
Kayıt tarihi
: 04.10.10
 
 

Bin yildir Turkiye'den uzak yasamis olmanin vermis oldugu olumlu ve olumsuz deneyimleri, cevremdeki ..