Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '12

 
Kategori
Deneme
 

Ürgüp'te Mustafa Güzelgöz'ü düşünmek

Ürgüp'te Mustafa Güzelgöz'ü düşünmek
 

Fotoğraf:Mehmet Erbil-Maramara Eğitim Köyü (Düzenleme: Şahin Ceylan)


Ürgüp’te günün sıcak saatleri henüz başlamadı. Ben de bu fırsattan yararlanarak Kayakapı ‘da biraz dolaşıp, yeni fotoğraf çekimleri yaptım. Kayakapı düzenlemelerinden ortaya çıkanlar umutlandırıcı görünüşler çıkarmış ortaya. Ancak olduğu yerde kalakalmış düzenlemeler. Çok umutlanmıştık. Öyle bir hızla başlamıştı ki Kayakapı proıjes;i hızına erişilmez diyorduk. Sonra ne olduysa oldu, birden hızla kesiliverdi çalışmalar. Tüm umutlar sönmüştü. Yazık oldu. Ürgüp geçmişi ile yüzleşecek, evlerin derinliklerinde izi kalmış yaşantılar ortaya çıkarılacaktı. Ve de bu çıkışlarla güncelleşip, turizme yeni bir ivme kazandıracaktı; “tı” da kaldı her şey.

İşte böyle düşüncelerle dolaştığım, fotoğraflarını çektiğim yerlerin yorgunluğundan uzaklaşmak için parka oturup güzel bir çay içmek istedim. 15 Temmuz 2012, pırıl pırıl bir Ürgüp sabahı. Karşımda Tahsinağa Kütüphanesi. Sanki yalnızlığa terk edilmiş gibi. Duvarları solgun ve de yorgun gibi geldi bana. Yine içine ilk girdiğim 1972 yılı, çektiğim fotoğraf kareleri gibi geçti gözlerimin önünden. Sevecen bakışlarıyla –emekli olmasına karşın-masasında oturmuş Mustafa amca ilk karede yerini aldı.

O zaman raflardaki kitapları incelemiş, diğer gelişlerim için neler bulabileceğimi öğrenmek istemiştim. Oldukça da yararlı oldu. Ben kitapları incelerken, yabancı olduğumu anlayan kütüphane görevlisi (Mustafa Güzelgöz) geldi yanıma, benimle ilgilendi. Nevşehir Öğretmen Okulu’nda resim öğretmeni ve Necdet Güner’in damadı olduğumu öğrenince gözleri parladı ve ilgisi daha da arttı. “Necdet çok çalışkandır, Ürgüp’e yaptıkları anlatılmakla bitmez. Bak, O’nun yaptığı Ürgüp simgesi, eşekli kadın motifi duvarda asılı” diyerek gösterdi. Daha bir yakınlaştık. Gerçekten eşekli kadın Ürgüp’ün simgesiydi ve birçok işyerinin ve otellerin girişlerini süsler olmuştu. Hatta evlerin duvarlarında da yerini almıştı.

Bunlar bir çırpıda canlanıp geldi geçti gözlerimin önünden. Hey gidi günler, hey gidi Mustafa Güzelgöz nur içinde yat. Senin köy köy gezdirdiğin kitapların, adına düzenlenen oda şimdi yok. Açtığın belde ve köy kitaplıkları bir bir kapanıyor.Senin anlayacağın çoğu yok şimdi.

Oysa o kitapları okuttun, elden ele dolaştırdın. Gözlere ışık, beyinlere bilgi taşıdın. O günleri yaşayanlar minnettar sana biliyorum. Gençler seni şimdilerde bilmeseler de, bilenler çoğunlukta. Kitap kurtları hep seni anımsar, senin kitaplarını düşünür köy köy. Ve de semerinin iki yanında, iki kitap dolu sandıkla eşeğini.

Bilesin ki, kitap severler olarak biz seni unutmadık.

Ama isteriz ki, senin için her yıl kitap şenlikleri düzenlensin, kitap tanıtımları yapılsın. Yazarlar, çizerler, yayımcılar konuşsunlar yazı üstüne, okumak üstüne ve de aydınlatmak üstüne. Dileğimiz bu. Ben bu dileğimizi Ürgüp’lü yöneticilerin duyarlılığına sunuyorum.

Anlayanlar olur belki diye düşünüyorum. Düşündüğüm çok mu? Hayır. Senin için az bile Mustafa amcam, senin için ne yapsak az. Ne var ki, bizi bağışla, devir devran değişti. Kalakaldık ortada. Köy Enstitülerinin köyden işe başlaması gibi, senin de köye kitapları taşıman şimdilerde görülmek istenmiyor. Ve de bu olumlu benzerlik ders olmuyor bazılarına. Bizlerin elinden bir şeyler gelmiyor. Ne yapsak sizler gibi yürekli insanlar olamıyoruz, aydınlığı karanlıklara baskın tutamıyoruz.

Aldı götürdü bu düşünceler beni. Kısılmış gözlerimle kütüphane kapısına bakmayı sürdürüyorum

Bir yandan da çayımı yudumluyorum. İçim burkuluyor, özlüyorum o günleri. Aradan 40 yıl geçmiş dile kolay. Bu kırk yıl bana bir şeyi daha anımsattı. 15 Temmuz 1972 de Ürgüp’te evlenmiştim. Kırk yıl olmuş. Mustafa Güzelgöz ile tanışmama neden olan mutluluğumun başladığı yıl.

Bu nedenle seni bu 40 yılın sıcaklığı ile yeniden saygıyla anıyorum.

Önceleri top oynardı. İyi bir kaleciydi. İstanbul’da Vefa Spor’un kalesini korurdu. Dinlenme dönemlerinin birinde Ürgüp’e gelir. Eş, dost, akraba özlemini gidermektir amacı. Boş da durmaz. Topla oynamasını seven gençleri toplar etrafına. Onlara daha bilinçli oynama kuralları öğretmeye çalışır. Gençler zevkle ve özenle anlatılanları dinliyor ve uyguluyorlardı. Dönemin yetkili yöneticisi bu ilgiyi görünce, O’na Ürgüp’te Kalmasını söyler. Amacı bu gençleri böyle bir düzenlilik içinde yetiştirmektir. O’nu kütüphaneye alarak Ürgüp’te kalmasını sağlar. İyi de etmiş bu yönetici. Alkışlanacak bir davranış yapmış. Yapmış ki, sonradan tüm dünya Mustafa Güzelgöz’e verilen ödülle O’nu da alkışlamış oldu. Helal olsun O’na.

Musatafa Güzelgöz kütüphaneci oldu olmasına ya, gelen gideni pek azdı. Okuyanı nerdeyse yok gibiydi. Öğrenciler ödevleri için gelir, sonrasında okuyucuların suyu kesilirdi. Ne edip etmeli insanları buraya çekmenin bir yolunu bulmalıydı. Buldu da.

Öncelikle; kitapları insanların ayağına götürmeliydi. Bu iş nasıl olacaktı? Oturup günlerce kafa yordu. Doluya koydu almadı, boşa koydu dolmadı. Çözümü bir türlü bulamıyordu. Canı da epeyce sıkıldı. Bu sıkıntıyla pencereden dışarı bakmaya başladı. Yoldan geçen, pazardan alışveriş etmiş insanların geçişlerini izledi bir süre. Sırtlarında doldurdukları heybeleri, iki büklüm köylerine doğru yol alıyorlar. Bazıları da eşeklerini yüklemiş, yanlarına astıkları heybeleri doldurmuş olarak gidenleri de gördü. Kimileri de eşeklerinin iki yanında iki sandık, sandıkların içi pazardan aldıkları ile tıka basa dolu. Keyifle izlerken, hemen aklına takılanı düşünmeye başladı. “Bizim en kolay taşıma ve binek aracımız eşektir. Vatandaşlarımız bu eşekleri ile bizim ayağımıza ürettiklerini sandıklarla nasıl getiriyorsa, biz de kitaplarımızı onlara böyle sandıklarla götürürüz” der, zaten güzel olan gözleri daha da parlar. Ertesi gün işe koyulur. Soluğu genel müdürlükte alır.

Anlatır derdini genel müdüre. Köylere kitap götürmek için bir eşek kadrosu ister. Yanıt olumsuzdur. Çaresiz odadan çıkar. Gözleri dolmuştur. İçin için ağlamaktadır. Kurduğu düşler suya mı düşecekti. Kendini tutamadı, gözlerinden yaşlar akmaya ve ağlamaya başladı. O anda odasından çıkan genel müdür, Güzelgöz’ü ağlar görünce yeniden düşünür, inançlı ve dirençli insana istediği eşek kadrosu parasını verir. Mustafa Güzelgöz de Ürgüp’e gelerek, kadrolu eşeğini alır.

Böylece başlar kitapların köy köy gezmesi, kitapların köylere aydınlık ve de ışık yayması.

Anlatması bile güzel. İnsanların köylerine eşeğin geldiğini görünce toplanması, yüzlerinin gülmesi, ne denli mutluluk vericiydi o günlerde.

Ki, biz o mutluluğu hala duyuyor, hala yaşıyoruz. Ve de bununla avunuyoruz.

Birden döndüm çevremdekilere, “Mustafa Güzelgöz’ün Ürgüp’e heykeli yapıldı mı?” diye sordum. Durakladılar, şaşırdılar. Belki de soruma bir anlam veremediler. Belki de sorumu yersiz ve anlamsız buldular.

Ürgüp’te tüm dünyanın tanıdığı, değer verdiği, ödüllendirdiği Mustafa Güzelgöz’ün heykeli yapılmamıştı. Bir maskının olduğundan söz edenler oldu. Oldu da; şimdi nerde diye düşünmeye başladılar.

Değerbilirliğimiz bu kadarmış ne diyelim. Dünya alem değer veriyor,onların verdiği değerle biz de teselli olmaya çalışıyoruz.

Başka ne diyelim, vatandaş olarak uyarı görevimizi yapıyoruz. “Dahasını Ürgüplü yetkililer düşünsün” diyorum.

Aydınlık için, gözlerdeki ışıkların sönmemesi için, okuyan gençlik için yeniden çağdaş Mustafa Güzelgöz’lere kavuşmak umuduyla.

Mehmet ERBİL

www.mehmet-erbil.tr.gg

 

 
Toplam blog
: 63
: 729
Kayıt tarihi
: 29.09.11
 
 

Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi-Yüksek Lisans Resim-19 kişisel Resim Sergisi Yazı..