Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

20 Aralık '06

 
Kategori
Felsefe
 

Ürperti...

Ürperti...
 

Ustanın parmaklarında divit, mavi mürekkebe ucu değdiğinde oluşan hale, cam şişenin çevresine çarpıp yeniden divitin ucunda toplandığın da şahittiler. Kuş kanadında yaşarken divit sıcak ten örtüsüyle kanlanırken, şimdi mavi mürekkebi emdi ucuna. Son damlacık da yeni yolculukta alınca yerini, gölün serin durgun suyu üzerine yöneldiler. İlk temas suya; ilk sevgilinin saçına, parmak ucuna, kulak memesine; yani ilk ürperti, ilk göz donması, susan nefes, bekleyen atım kalpte, çırpılan kirpiklerden sonraki ilk an; değdi suya…

İlk halka başladı yolculuğuna. Hep birlikte bağırıştılar; ”daireyi bozma”. Onlar giderken kıyıya, divit başladı ilk harfi yazmaya: "A".

A’nın ilk ayığını yazarken divit, dalgaları itti, eğdi, büktü. Tıpkı güneşin çevresinden geçen ışığın kırılması, bükülmesi gibi. Ardından kuşağını yazdı divit. Ve…bekleyen mürekkebe doğru yönelmek için sudan çıktığında birkaç meraklı su “damlası”, tutunuverdiler divitin ucuna. Yaşamın kıyısından başka yerlere kaçanlara… yeniden girdiğinde mürekkep şişesine divit, suyu görünce mürekkep söylendi derinden; ”acaba tepeden tırnağa siyahın üzerine damlarsa beyaz damla, kirletir mi? Yoksa, tepeden tırnağa beyazın üzerine "aman damlamasın" siyah için gösterilen çaba? Demek ki dedi; demek ki; beyaz daha dikkatli ve korunaklı- sabırlı. Kalmak zordur beyazda ve dikkatli olmalı son kirlenen.

Beyaz ayakkabı girmezdi çamura saplanıp kalmış kağnıyı çıkarmaya. ”Demek” dedi yeniden; demek ki; beyaz en temiz olmayabilirmiş bazen. İşte dedi yaşam; o yüzden renklidir yaşam. Renkleri kullanan insan, zeka oyunlarını seven yine insan.

Su damlacıkları yüklenmiş divit yeniden değdiğinde mürekkebe, mürekkep bu kez ilk aşkla ürperdi; damla ve mürekkep; mürekkep damlası ve su… tutundular birbirlerine ve yürüdüler göle. Dalgalar götürmekteyken A’yı, yeniden başlayacak birazdan yeni ürpertiler; yeni aşklar.

Sudaki yazı soracak gökyüzüne; "dünyadan yayılan dalgalar ne zaman dönecekler geriye?"

Tüm dalgalar başladıkları yere döndüler ve anlatacak çok şeyleri olduğundan önce karıştılar birbirlerine, sonra en büyük dalga başladı anlatmaya...

Ay'ın aydığıydı...

Adam, yaşamı boyunca tüm edindiklerini elindeki heybeye doldurmaya başladı. Yere koymadı. Kadın; ” götürecekleri hafif tarafından; koymadı heybeyi yere. Yoksa aceleden mi bu yüzündeki okunası zor, gergin ifade?"

Adam, çatılmış kaşından kopardığı en son kıl telini söküp atmışken gönül sazından, heybedeki sevgi kelimesinin içine koymaya başladı kelimeleri: Bencillik, nefret, sığınak, kalkan, çıkar…

Sağ eliyle gönderirken heybenin dibine kelimeleri, mırıldandı kelimeler; ”hayat iyilerin sırtından geçinir.”

"İyi, güzel, onur, paylaşım, vericilik" kelimelerini de sevginin içine yerleştirdikten sonra son kelimeyi aradı.

Son kelimeyi blogçu söyledi; ”yanlız…”

Adam “yanlızı” da aldı kibarca koydu heybesine… "Gideceğim yerde" dedi, "dinlerim ürkmüş hecelerini içimden"

Kadın: ”Kaldır göz kapaklarını, indir çatılan kaşını ve ucundan bir kez daha bak bana… lütfen.”

Adam, yaşarmış gözlerindeki çaresiz damlalara dokunmadan kadına baktı.

Kadın baş parmağının içiyle, adamın göz yaşlarının henüz yerinden çıkıp “ürpermemiş damlalarını” yerinden söküp aldı parmak ucuyla. Damlalar yapıştılar kadının sıcak parmağına. Adama sarılınca kadın, kucakladı yanaklarından. Kulak memesine sakladı gözlerini, saçları yakaladı kadının;

birkaç damla göz yaşını…

***

Dev balyoz tüm gücüyle vurdu dik duran mihenk taşına. Dev taş bir damla taş parçası vermeden girdi toprağa. Balyoz, güneşi gölge yapıp yeniden vurdu tepesine; mihenk taşı bir santim daha girdi toprağa. Balyozu çakan bilirdi,
‘çatal’ ağaç girmez ne kadar sert vursan da toprağa ".

Yeniden kalktı yukarı balyoz, vurdu, vurdu, vurdu. Tüm basın emekçileri sildi alnındaki teri. Hiç gitmemişlerdi; hep orada olmanın, aklında evdeki mama bekleyen bebeğin ve eşin; deklanşör parmak ucunda, damla sayar durur. "Çatal ağaç toprağa girmez" deyince, dün gece, sosyete o soğukta çarşamba; çekmişti çatal memeleri, hiç inanmasa da…

Dedi emekçi gazeteci; ”ne iki yüzlü bir dünya burası. İyi ki işimi eve taşımıyorum. Delirirdim yoksa.”

Çaldı cebi, boştu cebi; ”bebek mama bekler, hemen gel…”

Parmak uçlarını hazırladı, balyozu çakanın alnından düşmeden yakalamak için damlaları.

Kocaman bir(1) olmuştu mihenk taşı. Kocaman bir gölgesi olmuştu mihenk taşının bir(1).

***

Tam dizi saati, akşam üzeri “apartman şehirde” kesildi elektrik. Kadınlar balkondan pencerelere memelerini sererek bakındılar; “alt katta kim oturiyi?

Alt kattan diğer kadın baktı;” bu kadın kim da?”

Yan komşu seslendi;"gardaş ne diirsen?"

Karşı apartmandan bağırdı biri;"orada kimse var mıdır lo?"

İçeriden küçük kızı seslendi;”anne elektrikler geldi”.

Kadının yüzünde sahteleşmiş ve yabancılaşmış bir gülümse ve bilmeden zehri beynine boşaltmak için koştu içeri: Kızının beyni daha tazecikti.

***

Çakılan mihenk taşına tutundu tam üç "sıfır". Birbirlerinin içine girerek olimpiyat halkaları gibi. İlk halkayı “ATA” attı: Tam isabet. Ve halkalar koşarak dönmeye başladılar; merkezden kaçarak.

“Kocaman 1000” güneşte parladı, diğer gezegenler uzaklaşırken dünyadan, kafalarını çevirip baktılar: Demek “milliyet blogta bin kişi oldular. Belki, belki…belki.. bir umut…

Umut çalıların arasından seslendi; "zaten hiç gitmedim ki…"

Sağlıcakla…

not:mesajlarıyla her zaman beni yalnız bırakmayan can dostum sayın uçan kartala sevgiyle...

not:lütfen yavaş okuyunuz…

http://biryardimeli.bz.tc/

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..