Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Şubat '12

 
Kategori
Trafik
 

Üsküdar’ın sayın Kaymakamı, Emniyet Müdürü ve Belediye Başkanı

Üsküdar’ın sayın Kaymakamı, Emniyet Müdürü ve Belediye Başkanı
 

Önü kapalı olduğu halde yandan gelene yol vermeyen sürücüler yüzünden kilitlenen trafik. Çok sık rastlanan bir durum.


Sayın yetkililer, "Bu Trafik Keşmekeşi Sizin Vicdanınızı Hiç Sızlatmıyor mu?" diye sorarak yazıma başlamak istiyorum.

İstanbul’un, İstanbullu olmayanlar tarafından bile bilinen en büyük derdi Trafik… Yüzölçümü aynı kaldığı halde nüfusu her geçen gün katlanan, bir çok ülkeden daha kalabalık bir nüfusa sahip olan bir şehirde, trafiğin problem yaratması elbette kaçınılmaz gibi görülüyor. 

Son yıllarda metro, metrobüs, tramvay gibi toplu taşıt hizmetlerinin arttırılımasına, tünel, alt üst geçit gibi bazı yardımcı hizmetler devreye sokulmasına rağmen, dikine büyüyen bir yapıya sahip bu koca şehirde, dünyanın hemen her yerinde rastlanan trafik derdine sorunsuz bir çözüm bulmak tabii ki mümkün değil. 

Bu gerçeği gözardı etmemekle beraber, toplum hayatında insanların yaşayışlarını düzenleyen kurallara uyum sağlayarak, onları elden geldiğince doğru kullanarak ve gerektiğinde küçük fedakârlıklarda bulunup, başkalarının haklarını engellememeye çalışarak sorunun en aza indirgenmesine katkıda bulunacak olan, o şehrin sakinleri, o şehirde yaşamayı seven ve o şehirli olmayı övünç kaynağı sayan hemşehrileridir. 

İstanbul’un nüfusunun büyük çoğunluğu Anadolu’dan göç etmiş insanlardan oluşmaktadır. Bu insanlar, köyleriyle irtibatlarını kesmemelerine rağmen, asla günün birinde dönmeyi düşünen geçici konuklar değillerdir. Tam tersine, kendi yakınlarını da buraya getirmenin yolunu arayan, bir biçimde bu şehri mesken tutmaya niyetlenmiş kararlı insanlardır. 

Ne var ki, sorduğunuzda hiçbiri “İstanbulluyum” deme arzusunu da duymaz, cesaretini de gösteremez. Bu yaman çelişki, ne yazık ki İstanbul’u sahipsiz bırakmıştır. Ekmeğini burada kazanan, çoluk çocuğunun rızkını buradan temin eden, hayatını burada geçiren, öldüğünde bile buraya gömülen insanlar, bir türlü bu güzelim İstanbul’a “benim şehrim, benim kentim, benim yurdum” damgasını vuramamışlar, 365 gün 24 saat onun her nimetinden istifade ettikleri halde, onu kiralık bir mal gibi kirletmişler, pisletmişler, köydeki anlayışlarını şehre uydurmuşlar, onu medeniyetin yaşandığı modern bir kent olmaktan çıkarıp büyük bir köy haline getirmişlerdir.

******

Demokrasilerde devlet, milletin kendini idare etmesi için oluşturduğu bir yönetimdir. Dolayısıyla vatandaş, her hareketiyle kendi devletine sahip çıkmak, onun işini kolaylaştırmak, ona yardımcı olmak, onun sorununu çözmek zorundadır. Biz kendimizi, devleti kuran bir millet olarak görmediğimiz için, inadına ona karşı geliriz, kurallarına uymayız, yolunda giden işlere takoz koyarız ve yeni problemler yaratmak için de elimizden geleni yaparız. 

Bireysel hiçbir gayret göstermeden, her şeyi devletten bekleyen, her işini devlete gördürmeye hevesli bu milleti, devlet de bugüne kadar zaten kendi milleti gibi görmemiş, sadece kendi benimsediği zihniyete uygun olanlara kucak açmış, bunun dışındakileri düşman belleyerek adeta kan kusturmuştur. 

Bu iki zıt kutbun artık aklını başına alarak bir araya gelmesi, birbirleri için var olduklarını anlaması gerekiyor. 

Nasıl tek başına devletin çırpınışıyla bütün milletin sorunları çözülemezse, idari otorite olarak devletin yol gösterici olmadığı, adaleti sağlamadığı durumlarda da vatandaşların gayretleri tek başına bir işe yaramaz. 

*****

Şimdi bu bağlamda yaşadığım iki olaydan yola çıkarak devleti temsil eden yöneticilerimize seslenmek istiyorum. Sizler vatandaşa yön vereceksiniz, yol göstereceksiniz. Kuralların uygulanmasına ön ayak olacaksınız. O kuralların herkes için geçerli olduğunu göstereceksiniz. 

Biliyorsunuz Marmaray inşaatı dolayısıyla birkaç yıldan beri Üsküdar trafiğinde olağanüstü bir durum var. Zaten her şey olağan olsa, hiç problem yaşanmasa, size ihtiyaç da duyulmayabilir. Ama bir problem varsa çözmesi gereken sizlersiniz. Vatandaşımız maalesef kendi iradesiyle sorun çözmeye yönelik bir gayret göstermekten acizdir. Hatta sorun üretmeye de çok meyyaldir. 

Özellikle akşam saatlerinde Üsküdar trafiği hiç kımıldamamaktadır. O kadar insanın saatlerce sokaklarda harcadığı zaman, onun da ötesinde binlerce arabanın saatlerce boş yere yaktığı benzinle havaya giden döviz, sizin hiç içinize dert olmaz, vicdanınızı sızlatmaz mı? 

Yolların yetersizliğinden kaynaklanan trafik için elbette yapılabilecek bir şey yok. Ama eminim hem İstanbul’un hem de Üsküdar’ın bu trafik probleminin en az yüzde 40’ı vatandaşların bilinçsizce ve sorumsuzca hareket etmesinden, yüzde 40’ı da kurallara uyulmamasından kaynaklanmaktadır. 

Aslında bilinçsizce hareket dediğim şeyin sonucu da yine kuralların ihlal edilmesinden kaynaklandığına göre, asıl problem kurallara uyulmamasıdır.

İddia ediyorum ki Türkiye’nin her yerinde, herkes mevcut kurallarla uyarak hareket etse, beş kuruş yatırım yapmadan üretimimiz yüzde yüz artar.

Hepimizin bireysel olarak basit gördüğü kural ihlalleri, toplamda öylesine büyük zararlar doğuruyor ki, hiçbirimiz bunun farkında değiliz. Bu kadarını -ihanet demeye dilim varmıyor ama- ihmal diyerek geçiştirmek de akla, mantığa ve vicdana sığacak bir şey değil. 

Üsküdar’ın değerli yöneticileri,

Merkezdeki Horhor durağının bulunduğu yerde maalesef sürekli cadde kenarları park eden arabalar tarafından parsellenmiştir. Devlet iki şeritlik bu yolu, 70 milyon insanın hakkı olan bir bütçeyle, bütün ülke için, millet için yaptırmıştır. Buraya arabalarını koyan vasıta sahipleri, bütün milletin hakkını yeme, bu kadar insanını zamanını çalma, devletin bu kadar dövizini boşa harcama hakkını kimden alıyorlar? 

Tek sıra park etmek yetmezmiş gibi, burada nedense ikinci sıra park yapanlara bile göz yumulmaktadır. Zaten minibüs ve dolmuşların yolu yeterince tıkadığı bu noktada otobüsler yolcu almak için durduklarında, trafik tamamen aksamakta, arkada uzun kuyruklar oluştuğu için meydanın gidiş gelişi de kilitlenmektedir. 

Otobüs duraklarına bile park etmekten utanmayan, çekinmeyen, bunun yanlışlığını düşünmeyen vatandaşlara(!) trafik polislerimizden hiçbir uyarı gelmemektedir. Bu keşmekeşliği fark eden taksiler de tam otobüs durağında yolcu bekleyerek bir şeridi daha kapamaktadırlar. 

Halbuki durağın olduğu bölgede park yasağı uygulansa, otobüs kaldırıma yanaşıp yolcu aldığında, diğer araçların gidiş gelişi aksamayacak, trafik de akmaya devam edecektir.

*****

Geçen gün durakta beklerken, park etmek için arka arkaya gelen bir taksi neredeyse üstüme çıkıyordu. Arabaya şöyle “ne yapıyorsun, ne oluyor” anlamında vurunca, beyefendi kızdı. Ayak üstü atışmaya başladık. Kavga etmek gibi bir niyetim ve âdetim olmadığı halde, her durakta bekleyişimde beni sinir eden yukarda anlattığım olaylar, içimdeki öfkeyi biriktirmiş olacak ki, taksiciye “kardeşim burası otobüs durağı, taksi park yeri değil ki” diye yüksek sesle bağırmaya başladım. Böyle durumlarda genellikle vatandaşlar seyirci olur. Fakat ilk kez bir vatandaş hemen müdahale ederek “beyefendi haklı, burası durak mı, üstelik adamın üstüne üstüne geri geri geliyorsun” diyerek beni savunmaya çalıştı. 

Bir taksicinin mağdur olduğunu zanneden diğer taksi şoförleri, hemen etrafımızı sararak bizimle münakaşaya giriştiler. Savunma şu şekildeydi. “İşte dolmuşlar orada, minibüsler burada, yolun kenarına iki sıra park etmiş araç var, yolcular kaldırım yerine bir otobüs geçecek kadar yolu işgal etmişler vs. vs. Yani kuralı çiğneyen sadece biz değiliz, herkes… Devlet gelsin bunu düzeltsin. Nerde bu devlet?...”

Evet söyledikleri doğruydu bir bakıma, kuralı çiğneyen herkesti, hepimizdik. Ama hepimiz kuralları bildiğimize göre, onları uygulasaydık, yani insan olsaydık, insan gibi davransaydık, ne trafik tıkanırdı, ne bu münakaşa olurdu. Suçlu biziz ama, bu yanlışı yapanları uyarmak da ilgililerin görevi değil mi? 

Keşke insanımız hiç müdahaleye gerek kalmayacak kadar olgunlaşmış olsa ama değil maalesef… En azından yanlış yapanların uyarılmasına, hatta cezalandırılmasına ihtiyaç var. Çünkü bizim insanımız, “o yanlış yapıyor ama, ben doğrusunu yapayım”, demeyi hiç düşünmediği gibi, kendi yanlışından dolayı verilen cezayı da, “ben bunu hak ettim” diyerek kabullenmez, “o da yanlış yere park etmiş, o da trafiği aksatmış, niye bana ceza yazıyorsun da ona yazmıyorsun” der. 

***** 

Pazar günü bir asker ziyareti için 1. Ordu’ya gittim. Dönüşte Harem’den Üsküdar’a geliyorum. Daha doğrusu gelmeye çalışıyorum ama gelemiyorum. Trafik gitmiyor bir türlü. Yarım saati aşkın bir süre sonra Kızkulesi’nin oralara geldik. Minübüs resmen duruyor, kıpırdamıyor. 

Kapıyı açtırıp indim. Bari deniz havası alıp yürüyeyim dedim. 

Biraz ileride, trafiğin suçlusunu buldum. Cebin tam girişine yarım olarak park eden bir araç, aklınca nasıl olsa buradan geçerler diye düşünmüş ama, sadece kendisi gibi küçük arabaların geçeceğini varsaymış, belediye otobüsünü hiç hesaba katmamış. Bir belediye otobüsü de gelmiş orada kalmış. Üsküdar’dan Harem tarafına giden yol kesilmiş. Zaten Üsküdar meydanı bir âlem, kuyruğun ucu meydan trafiğini de kilitlemiş. 

Belki sahilde gezmeye, belki nikâh salonuna bir yakınının düğününe gelen o vatandaş, binlerce insanın zamanını çaldığının, herkesi sinir ettiğinin, belki kaç gelin ve damadın nikâha bile yetişememesine sebep olduğunun, binlerce aracın boşuboşuna yaktığı benzinin ve bu yüzden ülke ekonomisini zarara soktuğunun farkında bile değil. Neden? 

Çünkü kuralsız park ettiği için kimse ona bir şey demediğinden. Sadece ona mı, bugüne kadar bu tür hata yapanlara kimse ses çıkarmadığından… 

Üsküdar’a kadar yürüdüm. Bir trafik polisine rastlamadım. Pazar günü onlar da tatilde mi, yoksa, trafik polisliği kalktı mı bilmiyorum. Son zamanlarda pek görmüyorum da… 

Sadece Üsküdar’dan bir örnek verdim. Ülkemizin kaç yerinde bunun gibi bilinçsiz, düşüncesiz bir vatandaşın yaptığı hata yüzünden ne kadar zamanımız, ne kadar paramız boşa gidiyor bilseniz… 

Göz görmeyince gönül katlanırmış da, Üsküdar’ın sayın Kaymakamı, sayın Emniyet Müdürü ve sayın Belediye Başkanı! Sizler hiç mi denk gelmediniz bu trafik sıkışıklığına, hiç mi akşam saatlerinde meydandan geçmediniz? Bu durumu hiç mi görmediniz? Gürdünüz de hiç mi vicdanınız sızlamadı? 

Şunu iyi bilesiniz ki, bu karmaşayı “İstanbul trafiği” diye hoş görenler, normal sayanlar varsa da, bu durumdan zarar görenler, bu keşmekeşin yaşanmasına, düzensizliğin, kuralsızlığın, yöneticilerin görevini yerine getirmemesinin sebep olduğunu bilenler de var. Ve onlar size her gün bu saatlerde bildiği bütün duaları okuyorlar, haberiniz olsun.

 

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..