Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Usta, at yetiştiricileriyiz aslında

Usta, at yetiştiricileriyiz aslında
 

Mutfaktan kaynamakta olan çaydanlığın sesi geliyor, yaklaşık bir yıldır bergamotlu çay içiliyor evde, şimdiye kadar denemediyseniz mutlaka deneyin tavsiye ederim.
Gündüz alışverişe gittik, alışverişlerde misyonum; deterjan paketleri taşımak. Pazar günleri alış veriş merkezleri çok kalabalık oluyor. Eskiden toplu, konutlara kooperatif denirdi, şimdi yaşam alanı deniyor. Yeni yaşam alanları, yeni evler...

Daire alabilmek için, yaşam alanını pazarlayana firmanın; alışveriş merkezinde kurduğu standın önünde, bilgi alabilmek adına kuyruğa girmiş insan toplulukları... Kendi evimiz olduğunda, dünyaya daha bir güvenle bakıyoruz sanırım.

Tüm çaba dünyaya güvenle bakabilmek adına!

Vitrinler değişmeye başlamış, çoğu sezon sonu indiriminde. Bazıları sonbaharlık ve kışlıkları sergilemeye başlamışlar bile. Fiyatlar her zaman ki gibi el yakıyor.

Sezon sonu indiriminde olan bir ayakkabı mağazasından, önümüzdeki yaz için ayakkabı almaya niyetlendim ama kırk iki numara kalmamış.

Maç başlayana kadar kanallar arasında her zamanki gibi gezeceğim.

Spor yayını yapan yabancı kanallardan bir tanesinde, Kore İspanya çim hokeyi maçı var.

Islak çim zemin üzerinde, otuz beşer dakikalık iki devreden toplam yetmiş dakika oynanıyor.

Sporcular sürekli eğilerek oynadıkları için, hayatlarının bundan sonra ki dönemlerinde bel fıtığı olma riskleri çok yüksek.

‘İzlerken öyle geçiriyorum içimden.’

Kanallardan bir tanesinde, film yeni başlıyor.

Filmin adını okuyunca, içimdeki kıpırtıdan, takılıp kalıyorum.

DREAMER, HAYALPEREST.

Başrolde Kurt Russel var.

Senaryo çok tanıdık, bildik.

Film 2006 da Türkiye de gösterime girmiş ve ben kaçırmışım. Yeni yeni VCD ve DVD olarak ta satılmaya başlamış. ‘google olmasa ne yapacağız bilmem’

Kurt Russel filmde usta bir at terbiyecisini oynuyor. Zamanla işleri bozulmuş başkalarının atlarını yarışlara hazırlıyor. Günün birinde küçük kızı ilk defa onunla beraber at yarışına geliyor ve o gün atlardan bir tanesinin ayağı kırılıyor.

At sahibi tam atı uyutacakken ‘iğne ile öldürme’ filmde uyutmak diye geçiyor.

Küçük kız yüzünden Kurt Russel, atın uyutulmasına engel oluyor, bu engel oluş onun işini kaybetmesine yol açıyor ama hikâyeden bundan sonra başlıyor.

Ayağı kırık kısrağın, ülkenin en büyük yarışını kazanışı, dağılmakta olan bir ailenin tekrar bir araya gelişi, duygusal bir üslupla anlatılmış.

Maçı unutup, gözler nemli, bitinceye kadar izledim. Filmin özünde bir hayalin gerçek oluş öyküsü var.

Amacım filmin tanıtımını yapmak falan değil. Filmin kafam da oluşturduğu soru işaretlerini sizlerle paylaşmak.

Alışveriş merkezi, maç hikâyesi de yazının peşrev kısmı.

En son hangi hayalinizi gerçekleştirdiniz? Gerçekleştiremediniz mi?

Hayaliniz mi yok, gerçekleştirebildiğiniz hayaliniz mi yok?

İkisi de çok kötü be! Sizin anlatacak bir öykünüz olmasa bile etrafınızdaki insanlardan, mutlaka hayallerini gerçekleştirenler vardır değil mi? Yok mu? Hadi canım olmaz olur mu hiç!

Hemen cevap vermeyin biraz daha zaman tanıyın kendinize. Tamam, başka bir soru ile devam edelim. En son ne zaman tarifi mümkün olmayan bir sevinç yaşadınız. Bunu da hatırlamıyorum demeyin.

Bacaklarınızın bedeninizi taşımadığı, kalbinizin göğüs kafesinizden fırlayacak gibi olduğu, içinizden deli gibi çığlık atmak geldiği. Sokak ortasında şakır şakır oynatan bir heyecan dalgasından söz ediyorum.


Düşününce bulamıyor insan değil mi? Ne kötü!

Açıkçası takkem önümde bende düşündüm bende bulamadım.

Sanırım pek çoğumuz başkalarının yarış atını, büyük yarışa hazırlayan usta birer at yetiştiricisiyiz.

Bizim yetiştirdiğimiz atlar birinci oluyor.

Yazık ki büyük ödülü kazanan hep başkası oluyor.

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..