Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Temmuz '08

 
Kategori
Güncel
 

Üstünüze gülme gazı mı atıldı beyler?!

Üstünüze gülme gazı mı atıldı beyler?!
 

<ı>“Silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek”

- Hah hah hah haa!

<ı>“Silahlı terör örgütüne üye olmak”

- Hoh hoh hoo!

<ı>“Silahlı terör örgütüne yardım etmek”

- Kah<ı> kih kah!

<ı>”Cebirle ve şiddetle hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs”

- Hi ho hohoho!
<ı>
<ı>”TC hükümetine karşı halkı isyana tahrik”

- Hıh hıh hıhıhı!

<ı>”Danıştay saldırısı”

- Hahi hahi hihihi!

<ı>”Patlayıcı madde bulundurmak, atmak, bu suçlara azmettirmek”

- Keh keh keh!

<ı>“Askeri itaatsizliğe teşvik”

- Nihahahaha!

<ı>”Devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etmek”

- Puhahahaha!

<ı>“Kişisel verilerin kaydedilmesi”

- Mmmpuhaaa!

<ı>“Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik”

- Nihohohaha!

Anlayanlar anlamıştır da anlamayanlar için açıklayayım: Yukarıda tırnak içinde ve italik harflerle verilen ifadeler Ergenekon davası iddianamesinde sanıklara yöneltilen suçlamalar, altındakiler de bu davayı önce görmezden gelen, sonra “hele iddianame açıklansın da ona göre konuşalım” diyen, şimdilerde ise davaya kulp takıp küçümsemeye, sulandırmaya çalışan kesimlerin savcının iddialarına yönelik tepkilerini simgeliyor. Nedense bu dava başta CHP lideri Baykal olmak üzere bazılarını çok eğlendiriyor. Sanki yukarıda sıralananlar insan hayatının konu olduğu çok ciddi suçlamalar değil de çok komik bir tiyatro oyununun tekstinden alınmış en komik bölümler...

Bu nedir gerçekten?

Bunlar akıl sağlığı yerinde olan insanların verebileceği bir tepki mi?

Hayır böyle davranan Türkiye’de olan bitenlerden hiç haberi olmayan sade vatandaşlar olsa anlayacağım da, bunlar parti lideri, milletvekili, baro başkanı hukukçu, gazeteci, köşe yazarı, (köşeleme yazarı) gibi isimce hayli iri kıyım adamlar. İcabında içinden çıkamadığımız bir konuda o ne düşünüyor acaba diye fikrine başvuracağımız kişiler. Biz bugüne kadar bu gayrıciddi adamlara mı oy verdik? Bunların yazdıkları gazeteleri mi satın aldık? Mahkemeye bir işimiz düşse bu hukukçulara mı güveneceğiz gerçekten?

Bakın ben kısıtlı bilgilerim, zamanım ve imkânlarımla bu olayın ne olduğunu anlamaya, anlayabildiğim kadarıyla da anlatmaya çalışıyorum. Ne davanın sanıklarından kişisel bir zarar gördüm, ne de bu davayı açan savcının ortağı, akrabası, arkadaşı, fikirdaşıyım. Sadece bu ülkede yaşayan bir yurttaş olarak neyin ne olduğunu anlamak istiyorum. Onun için de araştırıyorum, okuyorum, dinliyorum, dile getirilen iddialarla zamanında yaşanmış olaylar arasında kendimce mantık bağı kurmaya çalışıyorum. Sanıkların geçmişine, normal hayatta yolları asla kesişmeyecek kişilerin birlikte çekilmiş fotoğraflarına, ilginç ilişkilere bakıyorum ve düşünüyorum. Düşününce de iddianamede yöneltilen suçlamaların o denli temelsiz olmadığına dair kendimce fikir yürütebiliyorum. Ancak tabii ki benim fikir yürütmem sadece kendi merakımı bir derecede tatmin etmeye yarar. İşin hukuksal sonuçlarını, cezai yaptırımlarını belirleyecek olan yargıdır. Henüz yargı aşamasına geçilmedi, hatta iddianamenin ayrıntıları bile açıklanmadı. Sadece sızan bazı bilgilerden hareketle bir şeyler yazılıp çiziliyor. Akıl sağlığı yerinde, az - çok hukuk nosyonuna sahip her insanın şu aşamada diyebileceği tek şey şudur: “Bu iddialar çok önemli, ülkenin yakın geçmişini ilgilendiren bir sürü olayın bu davanın konusuyla ilgisi olduğu iddia ediliyor, inşallah savcının elinde bunları kanıtlayacak deliller vardır.”

Oysa ne görüyoruz?

Koca koca adamlar, yazıp halkı aydınlatsın diye milyarlarca lira maaş verilen yazarlar beş yaşındaki çocuğun zeka düzeyine bile yakışmayacak saçmalıkta argümanlarla davayı ve savcıyı aşağılamaya çalışıyor. Neymiş efendim, iddianame 2455 sayfaymış da kütüphanesindeki “Yalan Rüzgârı”, “Risale-i Nur”, “Kuşatılan Türkiye” gibi kitapları üst üste koymuş da iddianamenin kalınlığı anlamaya çalışmış falan!*

Ne bu şimdi?

İddianeme o kitaplardan daha ince ya da daha kalın olsa daha mı oturaklı olacaktı? Güya aklınca, “bu iddianame yalan, Nurcuların komplosu, dinciler Türkiye’yi kuşatıyor” demek istiyor.

Peh peh peh! Ne zeka Tanrım? Biraz daha okuyabilseymiş 21. yüzyılın Einstein’ı olabilirmiş pekala! Bu adamları okuyunca acaba gerçekten zekaları mı bu kadarına yetiyor yoksa “bu halk anlamaz, salla gitsin aklına ne gelirse” yaklaşımıyla mı böyle yapıyorlar diye düşünmeden edemiyorum. Eminim amele kahvelerindeki siyasi sohbetin düzeyi bile bu adamların fikir yürütme düzeyinden yukarıdadır.

CHP ve Baykal’ın bu davaya yönelik tepkileri de bu tip köşecilerden farklı değil. Al birini vur ötekine. Dünkü grup konuşmasında almış milletvekillerini karşısına yukarıdaki kahkaha efektlerine benzer tarzda konuşuyor, yok efendim Danıştay hakimini İlhan Selçuk mu öldürmüş de yok Cumhuriyet gazetesine bombayı Mustafa Balbay mı atmış da, falan filan. Söylediklerinin ancak kendisine ve kendisi gibilerine komik geldiğinden haberi yok tabii...

Sizin de dikkatinizi çekiyor mu bilmem? Bakın önceleri iddianamenin gecikmesinden dem vurup savcıları suçlayanlar, iddianamedeki suçlamaların özeti açıklandıktan sonra bu suçlamaların arkasındaki olaylarla ilgili olarak hiçbir şey söylemez oldular. Bu olaylar araştırılsın, yeterli delil yoksa toplansın, sorumlular ortaya çıkarılsın ve yargılansın diye bir dertleri yok. Bütün dertleri, sözümona iddianamedeki bazı ilginç noktalar. Yok Agarta’ymış, yok İlhan Selçuk mu cinayet işlemişmiş, yok darbe günlükleri niye iddianamede yokmuş, (yarın ek iddanemeyle onlar da dava konusu edilirse ona da bir kulp bulmakta gecikmezler), yok ortada top tüfek mevcut değilmiş (adamlar cebinde topla gezecek, evlerinin garajında tank besleyecek ya!), yok bu dava Yusuf Has Hacip’e kadar gidermiş de falan filan. Önce bu türden komik olduğunu sandıkları çocukça kelime oyunları, arkasından da o gülme efektleri... Sanırsınız ki iddianame özeti okunmadı da bunların üstüne gülme gazı atıldı. Adamcağızlar gülmekten ne beyinlerini ne de yüreklerini kullanabiliyorlar.

Hani benim de bu adamlara güleceğim geliyor da gülemiyorum. Tabii bu reaksiyon gazete köşelerinden, parti grup toplantılarından başlayıp aşağılara doğru yayılıyor. Gazetelerin haberlerine yorum yazanlara bakıyorum benzer tepkiler; sohbet açılıyor kimi arkadaşlarını dinliyorsun aynı tepkiler... İmam - cemaat meselesi yani

Bu konu daha çok yazı yazmayı gerektiriyor. Fırsat buldukça yazacağım. Şimdi sadece birkaç soruyla bitirmek istiyorum:

I. Türkiye’de rahip Santoro cinayeti ve Danıştay saldırısıyla başlayıp, Hrant Dink ve Malatya misyoner katliamlarıyla doruğa çıkan siyasi cinayetler niçin birden bire bıçakla kesilircesine durdu?

II. Bu davadan gözaltına alınıp serbest bırakılanlar niçin dava hakkında eskisi kadar sert konuşmuyorlar? Mesela Sinan Aygün gözaltına alınırken “Atatürk’ü sevdiğim için gözaltına alındım” diyordu, oysa çıkarken hiç o havada görünmedi, mesela şimdilerde “devletime 14 gün borcum var” falan diyor? Bu yüz seksen derecelik dönüşün sebebi ne acaba?

III. Şu anda iddianameyi ciddiye almayıp gülenler, mesela sanıklar bu suçlamalardan dolayı suçları sabit görülüp ağır cezalara çarptırılırsa o zaman da böyle gülecekler mi? Gülerlerse sanıkların durumuna mı gülmüş olacaklar, kendi gerzekliklerine mi?

IV. Bir de eğlencelik soru: Sinan Aygün hem gözaltına alındığında hem de 14 gün sonra serbest bırakıldığında aynı kırmızı tişörtü giyiyordu; başka elbisesi yok mu?

......

* http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=9436989&yazarid=2

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..