Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '09

 
Kategori
Deneme
 

Üşüyorum

Üşüyorum
 

“Şerefe” dedi Ali. 

“Şerefe” dedik tüm dostlar. 

“En kötü günümüz böyle olsun” dedik rakılarımızı yudumlamadan önce. 

“Sek de içilmiyor şu meret be” dedi Ali her zamanki gibi yüzünü buruşturarak sek kolasını masaya koyarken,  

“Sen de biraz koklat be Alicim” dedim. 

“Sek kola neye yarar bu güzel gecede” 

“Şimdiye kadar içtiklerime saysınlar” dedi Ali gülerek. 

Gülüştük tüm dostlar. 

Bir sürü zamanlardan sonra buluşmuştuk. Hep bir ağızdan halk türküleri söyleyip gülüşüyorduk. Muhabbet derindi, zaman gece yarısını az geçiyordu. 

Birden ışıklar yandı. Müzik sustu.  

“Polis” diye bağırdı kapıdan biri. “Kimlik kontrol” Çıkardık kimlikleri beklemeye başladık. 

“Ali sek kola içenleri topluyorlarmış, koklat demiştim ben sana “ dedim. 

“Dua et de seni içeri almasınlar” dedi gülerek aynı içtenlikle.  

Kimliklerimizi alıp gitti bir asayiş, bizdeki muhabbet derin. 

Adımı soyadımı söyledi polis. Hepimiz kafayı kaldırıp baktık polise. 

“Durun ya şaka yaptık” dedi Ali. 

Polisin şakası yoktu. 

“Bizimle gelin” dedi polis. 

“Şaka değil mi?” dedim. 

“Bizimle gelin” dedi polis aynı ciddiyetle. 

Gittim arkasından. “Bir yanlışlık olmasın” dedim. 

“Yoktur” dedi. Polis arabasına bindirirlerken. 

“Neden?” diye sordum arabadaki polise. 

“Sen bilmiyorsan ben mi bileceğim dedi polis” beni yerin dibine sokar bir ifadeyle... 

Düşündüm... Geçen gün aç bir çocuğun karnını doyurmuştum ondan mı acaba? 

Kantinciye cebimdeki tüm parayı vermiştim, yoldan geçen çocuklara simit alsın diye. 

Acaba kimsesiz çocuklar mı şikayet etti beni. Hani her hafta sonu gidiyordum. Ateşler içinde oluyordu bazıları kucağımda onları severken farkediyordum. Çok bağlandılar kalplerini çaldım diye mi şikayet ettiler ki beni... 

Hava mı soğuk? Ben mi üşüyorum? 

Üstümde beyaz ince bir penye. Altları ince penceli bir çizme ayağımda. Üşüyorum. Dostlar 5 mt yaklaştırılmadıkları polis arabasının etrafında bekliyorlar.Ellerim camda üzgün gözlerle bakıyorum bir film karesindeki gibi 

Ayaklarım üşüyor. İçim üşüyor. 

Polis arabası hareket ediyor. Dostlar arkada. 

Önce hastaneye götürülüyorum. Darp olmadığına dair rapor alıyorlar şöyle göz ucuyla bakıp sağlamdır raporu veren doktordan. Ellerindeki raporla emniyet müdürlüğüne götürülüp teslim tutanağı imzalatıyor asayiş polisi. Bir mal gibi teslim ediliyorum.  

Mevsimlerden kış, ayaklarım üşüyor. İçim üşüyor. 

“Neden” diyorum ordaki polislere.  

Devlete borcun vardır diyor biri. Kredi kartındandır diyor öbürü. Borcum yok benim kimseye diyorum. Gönül borcumdan başka... Anlarsın yakında 10 gün yatınca içerde diğer diğeri. 

10 gün mü diyorum. Bilmiyoruz diyor polisler. 

Nezarete götürülüp bırakılıyorum. Yerin altında beton zeminli soğuk duvarlı bir demir parmaklı odacık. Ayaklarım üşüyor. İçim üşüyor. Farkediyorum ki ruhum üşüyor. Anlamsız bakınıyorum etrafa. Nezaret arkadaşlarımla da tanıştırıyor bu hayat beni. Kredi kartı borcundan burdayım diyor biri, çekten diyor öbürü, hırsızlık diyor üçüncüsü. Yaşlı bir kadını dövdüm diyor sonuncusu. 

'Ya sen?' diyorlar bana 

“Bilmiyorum” diyorum. Öğrenirsin yakında diyorlar. İlk içeri girdiğinde bilmezsin diyor ilki, en büyük olanı. Öğrenirsin sonradan diyor. Kaçıncı içeri girişi acaba diye düşünüyorum. Düşündüğüm şeyi farkediyor. Sigarasından derin bir nefes çekip üflüyor. Dumanda yok yok... 

3 sıralı tahta oturma yerinin en ucuna oturuyorum. Yan taraftan sesler geliyor. “Uğuşturucu değildi abi yanlış anladınız” diyor polise. Polis de”Tabii tabii, pudra şekeriydi yanlış anlamışız diyor.” 

Bakıyorum anlamsızca. Üşüyorum. Üşüyen ruhum biliyorum. Sırtımı duvara yaslasam zehir gibi soğuk. “Memur bey, tuvalete gitmek istiyorum” diyorum. Büyük gürültüyle açılıyor demir parmaklıklar. Yanımda 2 polis tuvalete götürülüyorum. İçerdeyken 2 polis kapıda bekliyor. Huzursuzlanıyorum. Elime yüzüme su serpip çıkıyorum dışarı. Aynı iki polis eşliğinde götürülüyorum nezarete. Yine büyük bir gürültü, yine 3 sıralı tahta oturma yeri. Bekliyorum. 

Öğreniyorum ki sordukları sorulara cevap alamamış dostlar. Burada beklemeyin yapacak birşey yok deyip göndermişler.  

Üşüyorum. Ayaklarım buz gibi. Çorap getiren olmaz mı acaba? 

Sabah doğuyor yukarıdaki ufacık pencereden o demir parmaklıklara. Hücre olduğunu örendiğim o kapının ardından geliyormuş o koku, polisler konuşurken öğrendim. Nöbet değişimi oluyor polislerde. Her birimiz teslim ediliyoruz diğer polislere teker teker sayılarak. Biri beni işaret edip konuşuyor. Nedeni belli değil der gibi. 

Yine bir zaman sonra adımı soyadımı söyleyip çıkarılıyorum o gürültülü kapıların ardından. Müdürün yanına götürülüyorum. Ellerime kelepçe takıyorlar. Bir kelepçeye bir müdüre bakıyorum.  

“Prosedür böyle” diyor müdür. 

Susuyorum. Dostlar kapıda, gülümseyen yüzlerindeki tedirgin ifadeye göz kırpıyorum başımla selamlayarak. 

Bir polis eşliğinde polis arabasına bindirilip “sevk” ediliyorum bilmediğim bir hayattan, bilmediğim diğer hayata. 

Üşüyorum. Ayaklarım üşüyor. Ruhum üşüyor. 

“Biri bana nedenini söyleyebilir mi” diyorum içimden. 

Cevap veren olmuyor. 

Üşüyorum. Hiç olmadığı kadar. Ruhumun üşümesi o günden kalma... 

 
Toplam blog
: 91
: 1012
Kayıt tarihi
: 24.02.09
 
 

Yazmak bir tutku benim için. Yıllardır yazmayı seven biri olarak, bilgisayarın icadı ve gelişen t..