Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Utanç

Utanç
 

Kan kokusu karışmış toprak kokuyor vatanım, hesabı sorulmadığından üstü açık üşüyor şehitlerimiz.
 
Bir çoğumuzun bildiği üzere, acı dolu, öfke dolu  zor günlerden geçiyoruz. Zira bilmeyenlerin ya da bilmek istemeyenlerin varlıklarına şahit olmak, üzüntü ve kaygı yaşatıyor bana. Malumunuz özgürlüklere kelepçe, yaşam hakkımıza son verme, düşüncemize, algımıza el koyma eğiliminde olanlar çoğalıyor gün be gün.
 
Oysa bu vatan her yönüyle her yeriyle bizim hepimizin vatanı.
 
Peki neden eline yetki geçen kendini orta çağ kadısı zannediyor.
 
 Dünyanın merkezinde olduğunu düşünenler ve üstelik kendinden başka herkese müdahale edebilme hakkını elinde tuttuğunu düşünenler  azımsanmayacak kadar çok ne yazık ki.
 
Sosyal medya diye tanımladığımız mecraların, düşünce ifadelerinin özgür alanları olarak elimizde kalan yegane iletişim yollarının nasıl kullanıldığı da çok önemli bu günlerde. Sosyal medya şovmenlerimiz, kendimiz gibi düşünmeyene öfkemiz, tahammülsüzlüğümüz artıyor her an. Oysa hepimizi ilgilendirdiğini düşündüğüm gündemin sıcak konularında, birbirimizi yemeden,  olması gerektiği gibi, sağlıklı tartışabileceğimiz, öğrenebileceğimiz, birbirimizi bilgilendirebileceğimiz, aklı selim fikirlere ihtiyaç duyduğumuz sosyal  mecralar olması özlemi içindeyim.  Ne yazık ki çoğu zaman aklından şüphe ettiğim etiketli cahillerin, gereksiz  laf koşturduğu, laf sokuşturduğu kışkırtıcı söylemlerini ve ne anlama geldiğini kendilerinin bile bilmediği vızıltılarını görüyor ve duyuyorum. Güya konuya parmak bastım tatminliğiyle şahlandıklarını düşünen ve  hiç bir halt bilmeyenlere sözüm.
 
Nasıl bilebilir insan  bire bir deneyimlemediği şeylerin tadını, acısını, varlığını, yokluğunu.
 
Zenginliği bilebilir mi fakirliği şükürle karşılayan birisi.
 
Yokluğun ne anlama geldiğini bilebilir mi bolluk içinde yaşayan birisi.
 
Ellerinden kayıp giderken evladı, ölümü hücrelerinde hissedeni bilebilir mi evlat acısı yaşamayan. Kapısı çaldığında, misafir hürmetiyle karşıladığı birilerinden, evladın ÖLDÜ sözünü duyan hangi ana baba yaşıyor sayılır. Çaresizliğin ne anlama geldiğini bilebilir mi, çaresiz kalmayan.  Çocuklarının yaşaması için canını vermeye hazır olanları anlayabilir mi   anne  baba olmayan.
 
Parmağını şıklattığında ol dediği olanlar  nasıl bilebilir ki ölüme teslim edilen hayatların bir daha geri gelmeyeceğini.
 
Peki niye ölüyor evlatlar, niye ağlıyor analar, babalar, eşler, çocuklar.
 
Empati yapmak diye bir kavram var elbette, ama bunun için bile önce insan olmak gerekiyor. Mevki makam sahibi olmak işte burada hiç bir işe yaramıyor.
 
Vatan oluk oluk kanıyor son günlerde, çabuk unutuyoruz, bu da en büyük zaafımız. İşi ehline bıraktık diye düşünüyoruz, milletin vekillerine yetkiyi verdik ,onlar sorunları çözer diye düşünüyoruz.
 
  Siyasete soyunmak elbette çok önemli. Arınarak yenilenerek  hizmet olgusuyla yola koyulanlara değil sözüm. Birlik beraberlik kavramlarını kendi zümreleri için kullananlar  değil, bu vatan için vatan topraklarının birliği bütünlüğü için söyleyebilenler uygulayabilenler var mı?
 
 Yanlış kararlar almak, almak zorunda bırakılmak kirletiyor siyasetin  ruhunu. Elini taşın altına koyabilecekler bu yolun gönüllüsü olmalı.
 
 Milletin vekili olabilmek kolay bir meziyet değil çünkü, soyunmaya alışık olanlar siyasete soyunmanın anlamını karıştırıyor mu ne?
 
Sözün özü, bana göre elbette, daha çok çabalamamız gerekiyor insan ve kardeş olabilmemiz için. Zira gündemin acı çığlıkları, birbiri ardına yolcu ettiğimiz evlatlarımız bunun hesabını bizden soracaktır.
 
Cehennemi yaşıyor ateşin düştüğü yerler.Bildiğim birkaç dua dökülüyor dilimden sadece, sizlere karşı mahcubiyetim ve çaresizliğim ise utancım..
 
Cennet yolcuları uğurlar olsun…   
 
 ŞİİR:
 
Onlar çocuktu evet .
 
Çocuk olduklarını bilmiyorlardı.
 
Kağıttan ve çamurdan kurdular düşlerini.
 
Su ve toprak yeterliydi umuda.
 
Küçücük elleriyle hamur yapmayı öğrendiler önce,
 
Sonra da çamurdan oyuncaklar.
 
Dallarını kırdıkları çalılarla,
 
Ev ve araba yaptılar.
 
Bir de kendileri gibi çocuklar.
 
Büyüdüler tırnaklarının arasındaki çamurlarla,
 
Ve yüreklerindeki isyanlarla.
 
Asiydiler,  hırçın,  öfkeli,
 
Yasaklandı yasaklar, yasaklı.
 
Umutları  yok oldu oyuncaklar gibi.
 
Suya karışmıştı çamur dağıldılar.
 
Kusurlu sevdiler hakları yokmuş sanki,
 
Çünkü kusurluydu geçmişleri.
 
Ezik ve yoksul ve yalnız.
 
Bir düştü hayat onların gözünde,
 
Bir de düşürdü hayat onları kendi gözünde.
 
Çamurlu ellerinde kirlendi kağıtlar
 
Ve susuz kaldı topraklar.
 
Karar verdi sorumsuzluktan sorumlular
 
Kader kesti cezayı kırık bir kalem,
 
Müebbet ….
 
Toplam blog
: 111
: 161
Kayıt tarihi
: 24.12.11
 
 

1965 Zonguldak doğumlu ve halen Zonguldak'ta yaşamaktayım.Yazarım ve çeşitli platformlarda sunucu..