Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '11

 
Kategori
Anılar
 

Üvez Rengi Anılar

Üvez Rengi Anılar
 

"Tavşanları satan kadının sırtında üvez rengi bir yeldirme vardı." Cümleyi okurken dudaklarımın kenarına eski zamanlardan kalma bir tebessüm gelip yerleşiverdi. Kitapla birlikte gözlerimi de kapatıp arkama yaslandım. Uzaklara, çok uzaklara doğru bir yolculuk başladı içimde.

Hep böyle olur ya.

Bir şarkı, bir söz, bir dize gelip yüreğimize dokunuverir. Bize neler olduğunu, neden böyle alt üst olduğumuzu anlayamayız bir süre. Bazen bastırdığımız, üzerini örterek özenle sakladığımız bir duygu o anda yeniden canlanıverir gözümüzde.

Bazen de artık tadını bile unuttuğumuz eski bir lezzet dilimizin ucunda hissettiriverir kendini. Ve takılır peşine gideriz o lezzetin, çok eski zamanlara, unuttuğumuz zamanlara doğru.

"Geçmişin Dip Akıntıları"ından anımsadığınız gibi, kendimi yeşil pancurlu ahşap evimizin kapısında bulduğumda bunun düş mü gerçek mi olduğunun ayırdında değildim. Geçmişin yüreği saran kabuğu zedelenmişse, kanamasını engellemek mümkün değildir elbet. Tıpkı onca zaman sonra geriye bakıp ağlamanın anlamsızlığını bilip de gözlerimize söz geçiremediğimiz gibi.

İçeri girip serin taşlıktan mutfağa doğru yürürken, üvezlerin o tatlı-buruk lezzetlerini anımsamaya çalışıyorum. Mutfak kapısının tam karşısındaki duvarda, büyük tel dolabının hemen yanı başında asılı bir hevenk üvezi gördüğümde ise çocukluğumun o hınzır neşesi sarıveriyor içimi.

Annemin her seferinde bana ve kardeşlerime olgunlaşan üvezleri kendisinin paylaştıracağını söylemesi, bizim üvezlerin tam olgunlaşmadan onları gizlice yememizi engellemezdi. Üç kardeş birbirimize fark ettirmeden olgunlaşmamış üvezleri yüzümüz, dilimiz buruşarak yiyişimiz annemi çok kızdırır, bizi bir daha eve üvez almamakla korkutmak isterdi.

Hevengin, üzerinde hiç olgun üvez olmadığı halde her gün biraz daha küçülmesi karşısında annemin serzenişlerini duyar gibiyim. Bir mevsimde böyle kaç hevenk üvez alınırdı bilemiyorum. Ve üvezin mutfağımızla yolunun ne zaman ayrıldığını da.

Son elli yıldır hiç rastlaşmadık onunla. Ta ki az önce Sait Faik'in "İzmir'e" öyküsünü okuyuncaya dek. Aslında bu öyküyü daha önce de okumuştum. Hem de kaç kez. Ama nedense bugün fena yakaladı beni bu cümle.

Galiba, ben yaşlanıyorum!

 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..