Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '15

 
Kategori
Sosyoloji
 

Uygarlığın Jurnalı

Uygarlığın Jurnalı
 

Uygarlığın seyir defteri


Çok eski yıllardan beridir uygulanan günümüzde bile kullanılan denizcilikte bir kural vardır. Her deniz yolculuğunda, gemilerde, bir “seyir defteri” tutulur. Adına “gemi jurnalı” da denen, bizzat kaptanın ya da görevlendirdiği bir kişinin tuttuğu bu deftere, gemiye ve yolculuğa ait bilgiler ile yolculuk esnasında geçen belli başlı olaylar yazılır. Bu defterler öylesine önemlidir ki, deniz yolculuklarından başlayarak geçmiş yüzyıllara ait çok önemli bilgileri tutulan o defterlerin satırlarında aralarında bulduğumuz olur.

Geminin serüveni “seyir defteri”ndedir.

İnsanlığın Serüveni hangi defterdedir diye sorsak, cevap tarihtir. Tarih ise bilindiği üzere  “İnsan topluluklarının geçmişte meydana getirdikleri olayları, birbirleriyle olan ilişkilerini, sosyal ve ekonomik durumlarını, yer ve zaman göstererek, neden sonuç ilişkileri içerisinde, belgelere dayalı olarak, objektif bir biçimde inceleyen sosyal bilim” dalıdır.

Yüz binlerce yıl öncesinden başlayan bu serüven; önce insanın insanlaşması ve arkasından da gerçek anlamı ile uygarlığın doğuşu ve gelişmesidir. İnsanın bugünkü uygarlık düzeyine ulaşması üstüne elde edilen rakamlar çok eski dönemlere kadar uzanır, doğa ve ona ait canlı, cansız varlıklar halen daha bilim ışığında incelenmektedir. İnsanlık gelişimini geçmiş halkalarına takılmadan adına “uygarlık”, sözcük anlamıyla; “bir ulusun, bir toplumun düşün ve sanat yaşamıyla eriştiği düzey, maddi ve manevi varlıkların tümü.”olarak ifade edilen olgu, taş çatlasa 5000 yıllık bir sürece dayanmaktadır.

Uygarlık, sayfalarının içeriğini daha da yakından okuyarak tanıdığımız uzun bir öykü. İçerisinde neler yok ki; Avcılık ve toplayıcılıktan tarıma geçiş ve kentlerin doğuşu, kent-devlet uygarlığı; dinlerin, mistik inançların ağır bastığı ilk çağ ve orta çağ dönemi. Birçok sosyologun ve antropologun ilkel toplumların büyücülerini ilk bilimciler olarak kabul edildiği yıllar.

Orta çağda her alanda olduğu gibi bilim alanında da dinin egemenliğini ve buna bağlı olarak da duraklamayı, bilimin temel özelliği olan özgür düşünce ve eleştiri bir yana itilince bilimde iyice metafizik bataklığına sürüklendiğini görürüz.

Hıristiyan orta çağının iyice tutuculaştığı dönemde, yeni din İslamiyet yeni olmanın getirdiği dinamikle bilime biraz daha hoşgörülü bakınca, bilimin merkezi orta doğuya kayar. Ancak bu dönem İslam düşünürleri de tıpkı Hıristiyanlığın ilk döneminde olduğu gibi İdealist bir tavırla bilime ve felsefeye yaklaşarak, bir anlamda bir tekrardan öteye geçemez. Bilimde ve insanlık tarihinde yenileşme ve ilerleme bir başka bahara kalır.

15 ve 16 yüzyılda Reform ve Rönesans’la başlayan sosyal, kültürel ve bilimsel değişim süreci; 17 ve 18 inci yüzyılda Aydınlanma ile yükselen dinamik olur, 19. ve 20. yüzyılda sanayileşme ile değişim doruğa varır. İçinde bulunduğumuz 21. yüz yıl ise bilimin altın çağı olarak insanlığın bilim ve felsefeye yeniden göz açış çağı olarak tanımlanır.

Akıl, karanlığın önüne dikilirken sanatın da insanı ve doğayı olduğu gibi bulması; “devrimler çağı”nın başlaması, “sonsuz büyük”ün bulunuşunu, “sonsuz küçük”ün izlemesidir. Tüm bunlar aklın ve zekanın zaferleridir.

İçinde zaman zaman bizlerinde yer aldığı ve büyük serüvenden nedir geriye kalan sorusu insanın aklının yüceliği olarak karşımızda durur. Bu serüven bitmiş değildir; galakside, gök boşlukta dünyamıza ait uygarlığın seyir defterinin göz alıcı sayfaları nasıl aklın aydınlığında yazılmışsa, bundan böyle de aynı şekilde yazılacaktır!

21.Yüzyılın ilk çeyreğinde, akla ve bilime karşı akımların yeniden ortamı karartmaya çalıştığı koşullarda, tarihsel olarak kendini kanıtlamış, aklın gerçeğini ve gücünü bilmekte büyük yarar vardır.

Bir insan topluluğunun temelini oluşturan uygarlığını, her halk kendinde taşır, kendisiyle götürür. Uygarlık, sürekli bir arayış içindedir. Kendi içinde çakıştığı noktalarda, bulunduğu halk tarafından düzlüğe çıkarılır.

Bilim ile sağduyunun bir araya gelmesinden doğan bir yaşam biçimi olan uygarlık, bilim ve onun kaçınılmaz bir parçasıdır. Uygarlık ve bilim birbirlerini tamamlayan iki temel olgu olarak bilinir. Uygarlığın oluşumu ve ilerlemesi için ise bilim uygarlığın karanlıktaki en güçlü yol gösterici ışığıdır.

Descartes’e göre, nasıl ki matematiğin mükemmelliği, verilerinin doğrulunda ve az şeyle çok şey anlatma gücündeyse; özdeyişlerin de mükemmelliği, söylenenlerin doğruluğunda ve az sözle çok şey anlatma gücündedir.

Alexis Carrel “Uygarlığın son amacı, insan kişiliğinin gelişmesidir.”,  H. G. Wells “Uygarlık, eğitimle yıkım arasındaki yarıştır.”, Friedrich Nietzsche “Uygarlık tarafından, yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya olan, bir uygarlık çağını yaşıyoruz.” der.

İnsanlık uygarlığının seyir defteri yazılmaya devam ediyor ve edecektir.

Zira, Ülkemiz adına tutulan Jurnal defteri kayıtları önümüzdeki süreçte bize bilim alanında gelişip gelişmediğimizi ve uygarlaşıp, uygarlaşmadığımız hakkında ip uçları vererek, önemli bilgiler sunacaktır.

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..