Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Uyku tutmuyorsa...

Uyku tutmuyorsa...
 

Kaynak: İnternet


Hani insan bazen uyuyamaz ya; ya canı sıkkındır, ya da çok mutludur. Endişeli de olabilir, enerjisini doğru kanalize edememiş de...

Canı ne bir kitap okumayı çeker, ne de televizyon izlemeyi, lakin uyku da tutmaz...

Düşünceler ve duygular birbiri içine girerler; bir türlü kuyruğundan tutup da odaklanamazsın hiçbirine!

Böyle zamanlarda; yaşamım boyunca beni en mutlu eden anı hatırlarım. Kendimi o ana bırakır, tekrar yaşarım. 

Böyle bir çözüm yolu buldum, kendimce...

(Uyumak için başka çözüm yolları da bulmuştum epey küçükken. Küçükken dediğim hakikaten beş yaşlarım falan. İzmir yazın fazla sıcak, annem sağlıklı ve cici kızlar yetiştirmek derdinde; henüz okumayı öğrenmediğimizden “ Alın kitaplarınızı ellerinize, doğru yataklarınıza, ister okuyun, ister uyuyun!” diyerek değil de “Hadi bakalım, öğle uykusu vakti!” diyerek, hem de kontrolü altında olalım diye kendi yatağının sağına birimizi soluna diğerimizi yatırdığı zamanlar ki tek derdi akşamüstü saat beşe kadar dışarıya çıkmamıza izin vermemek!

Ben beş yaşında isem kızkardeşim dört yaşında; bizler kıpır-kıpırız; ne uyumak istiyoruz ne de sessizce yatmak! Anneme yılışıyoruz, oralı değil; taviz vermiyor anlayacağınız, birbirimize bulaşıyoruz biz de... En sonunda annem dayanamıyor, “Hala mı uyumadınız siz!” diyerek azarlıyor, ki hala kikirdiyorsak ya da birbirimize bulaşıyorsak popomuza birer şaplak atıyor!

Kızkardeşim nasıl yapıyordu, vallaha hala bilmiyorum, ama ben ağlıyordum!

Ağlarken göz kapaklarım birbirine yapışıyor ve sonunda uyuyup kalıyordum...

Bir-iki derken dank etti kafama; yahu, madem ağladığımda uyuyorum, ille şaplak yiyip de ağlamam mı gerekiyor?

Tükürüğümün gözyaşı yerine geçebileceğini nasıl akıl ettimse, işaret parmağıma çaktırmadan tükürüyor, önce bir gözüme, çaktırmadan tükürüyor, sonra diğer gözüme sürüyordum!

Valla, misler gibi uyuyordum!

Geçenlerde anneme söyledim, inanamadı! )

******

Şimdi ise, demin dediğim gibi, en mutlu anımı hayal ediyorum.

O kadar anı arasında en öne çıkan ise ne, biliyor musunuz?

İzmir’in İnciraltı’sı vardır, benim zamanımda mis gibi denizi, yosun kokuları vardı...

Yine çocuktum; annem mayo dikmişti bana ve kızkardeşime... Biraz şal desenli gibiydi ama üstü kalp şeklinde, altı bildiğin minik kızların külotları; o da güzel ve heyecanlıydı ama sabahın erken saatlerinde yola düşüp de denizin o muhteşem iyot kokusu, o çarşaf gibi duruşu... Ahh o albenisi... Kıyıya vurmuş yosunların müthiş kokusu!...

İlk orada anne ve babamın yüzme öğrettiğinden midir, baraka tarzı evlerden birinin akrabamıza ait olup da, o minnacık evde ne keyifli anlar yaşandığından mıdır; nedenini tam olarak asla çözemediğim o sabah güneşi altında “Hadi gel” diyen deniz ve yosunların baş döndüren aroması...

Üstüne bir de Pina Plajı’na gidiş-gelişlerimizdeki yorgunluğumuzu; dalgalarla oynaşırken yorulan sekiz-dokuz yaş civarında olan bedenlerimizin evde duş aldıktan sonra annemin diktiği efil geceliklerimizi giyip de yatağa kendimizi attığımız zamanlar...

Güneşin etkisi bir yana, dalgaların çırpmasıyla eğlenirken sarsaklanan bedenin tertemiz bir yatakta, sanki hala dalgalar sallıyormuş, bir de ninni tutturmuşlar gibi uykuya teslim olmayı ekledim mi!

******

Ne günün iğrenç haberleri, ne sıkıntılar! Yalanlar, riyalar... Can acıtan ne kadar şey varsa...

İnciraltı’nın dibini gösteren denizinde, yosunların eşsiz kokusunda, dalgaların yorduğu bedenlerin tertemiz yataklarda basma gecelikler içinde huzur bulması ile can çekişiyor!

 

https://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..