Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '11

 
Kategori
Öykü
 

Uykudan önce (birinci bölüm)

Uykudan önce (birinci bölüm)
 

Ah eski zaman masalları!


Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Develer tellal iken, Kurbağa berber iken, eski hamam içinde hamamcının tası yok, Külhancının baltası yok, peştamalın ortası yok iken büyük bir orman varmış. O ormanda çocuklara okumadan önce içimizde ki çocuğa okutulması gereken yaşantılar varmış. 

Orman içinde yaşayan halk eski günlerini ve o günlerde yaşanan tecrübeleri unutup, ataların bıraktığı mirası güle oynaya harcıyorlarmış. En güzel ağaçların, bereketli toprakların bulunduğu, tertemiz suların içinden geçtiği bu orman tarihin önemli hadiselerine beşiklik etmiş; ana kadar kutsal, dolu dolu duyguların yaşandığı bir yermiş. 

Ormanda, en yaşlı ve tecrübeli kişiliğe sahip olan Bilge Fil, sedir ağacının dibinde oturmuş düşünürken ; Kunduz Tabi, Bilge Filin dizi dibine oturup, onu incelemeye başlamış. Bilge Fil gözleri kapalı olduğu halde, yanına gelenin Kunduz Tabi olduğunu anlamış. Kunduz Tabi genç bir kunduzmuş, diğer orman sakinlerine göre daha meraklı, araştırıcı ve deneyimlerini hayatına yansıtarak yaşayan bir yapısı varmış. Bilge File bir anda; yaşadıkları ormanın nasıl bir geçmişe ait olduğunu sormuş. Bilge Fil, bu soru karşısında istifini bozmadan, bulunduğu hal üzere düşünmeye devam etmiş. Hiç oralı olmamış. Meraklı kunduz Tabi, vazgeçer mi sorusundan. Bu sefer eliyle dürtmüş Bilge Fili. Bilge Fil, ormanın tarihini en iyi bilen kişiymiş. Kendisine soru soranlara kolay kolay cevap vermezmiş. Soranların, sorularında ne kadar samimi ve ciddi olduklarını görmek için ısrarlı olmalarını beklermiş. Anlatılanlara göre Zürafa Tepeden bakanın onun yanında, sorusuna cevap almak için altı gün beklediği, hareketsizlikten boyun tutulması yaşadığı ve ancak başı toprağa değince Bilge Fil’den cevabını aldığı günler yaşanmış .Bilge Fil, beyaz kaşlarını yukarı doğru kaldırarak, göz ucuyla Kunduz Tabi’yi iyice süzmüş. Geçmişin ona anlatılabileceğini, Kunduz Tabi yanına geldiği sırada hissetmiş. Lakin usulü böyleymiş Bilge Fil’in. Kunduz Tabi’nin uzun uğraşlarının ardından Bilge Fil konuşmaya başlamış. Kunduz Tabi’ye ; Geçmişin büyük hikayelerle dolu bir sandığa benzediğini söylemiş. Ormanın Tarihinin bu sandıkta gizli olduğunu, sandık içinde yer alan bütün hikayelerin, geleceğe ışık tutacak tecrübelerden hisseler taşıdığını anlatmış. Herkesin bu sandığı açabileceğini ancak kullandıkları anahtarların dürüst ve samimi olmaması halinde, sandık içinden çıkanlardan hiçbir şey anlamayacaklarını anlatmış. Kunduz Tabi’ye, eğer bu hikayeler iyi anlaşılabilseydi, bu gün orman içinde yaşayanların, birbirlerine daha sevgi dolu gözlerle bakmaları gerekirdi, demiş. Ona, develerin; trafikte birbirlerine ne kadar saygısız davrandığını, eşeklerin; komşularının haklarını nasıl çiğnediğini, hatta orman sakinlerinin seçimleriyle başa gelerek ormanı yönetenlerin, orman haklarını koruyamadıklarını, orman içinde bir nefret ve bölünmüşlük olduğunu, bütün bunların temelinde, geçmiş sandığının yanlış anahtarlarla açılmış olmasının yattığını anlatmış. Komşu ormanların ve uzak memleket ormanlarının kendi toprakları üzerinde kirli oyunlar çevirdiğini ve bu oyunların varacağı sonuçların, sandık içinde benzerleriyle dopdolu olduğunu söylemiş. Kunduz Tabi’ye, orman içinde üretimden çok tüketim yapıldığını, tüketilen maddelerin çoğunluğunda, ormanları için kirli tezgahları olanlara, ellerinin mahkum olduğunu söylemiş. 

Bu ormanın nasıl kazanıldığının hatırlanması gerektiğini, bu kazancın büyük ve yüce bir ruhla yapıldığını, bu ruha vefa gösterilmemesi durumunda kendilerini tehlikeli günlerin beklediğini söylemiş. Bu orman toprağının; meşeyi, çamı, ladini, sediri ve bu toprakta tohumu mayalanmış ağaçları yetiştirebileceğini, diğer ormanlardan gelen ağaçların bu topraklarda filizlenemeyeceğini, yeşerseler bile kendi topraklarının ağacı olmadığı için soludukları havayı kirleteceğini dile getirmiş. Bu orman toprağının itici gücünün sevgi olduğunu, yüzlerce yıl önce fikir öncülerinin, topraklarını sevgiyle, hoşgörüyle mayaladığını anlatmış. Daha sonra bozulup ithal fikirleri bu topraklarda yeşertmeye başladıklarını, sonucunda bozulmuş meyveleri yemek zorunda kaldıklarını söylemiş. Sokakta boş gezen , tinercilerin, birbirinin sırtından geçinmek için fırsat kollayan sırtlanların, daha ne kadar bu toplumu dolandırabilirim diyen yılanların, para olsun da pislik içinde olsa da yenir diyen domuzların, ölse de iliğine kadar sömürsek diyen akbabaların daha önce bu topraklarda yeri yoktu demiş, Kunduz Tabi’ye. Bu huylar bize özendiğimiz uzak ormanların toprağından bulaştı demiş. 

O uzak ormanların fikir ağaçlarını alıp topraklarımıza dikerken, üzerlerine yapışık haşeratı da taşıdık ormanımıza demiş. Biz özümüzden kopartılmaya mahkum edildik evlat demiş, Kunduz Tabi’ye . Bak bu gün, konuşurken birbirimizi anlayamıyoruz. Gençler, dedeleriyle dalga geçer gibi konuşuyor. Dedeler, karşılarında uzaydan gelmiş gibi tipler görüyor demiş. Artık etrafımızda can kardeş kalmadı, kankiler sardı dört bir yanı diyerek, bu dili anlamakta zorlandığını, diğer orman dillerinin kendi dillerini işgal ettiğini ifade etmiş. Bilge Fil anlattıkça anlatmış, ormanın nereden nereye geldiğini. Bu ormanın geçmişte nasıl bir kurtuluş yaşadığına dair konuya gelince uzunca bir ah çekmiş. 

Neredesin beyaz atlı, mavi gözlü çakmak bakışlı komutan ? Demiş, gözü nemlenerek. 

 

Birinci bölüm sonu.... 

 

 
Toplam blog
: 63
: 547
Kayıt tarihi
: 19.07.10
 
 

Bir arkeolog gözüyle dünyaya bakan, aşk gözüyle kendini kazan, can gözüyle kainatı bulan, adam gi..