Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Uykum kaçınca nasıl yakalıyorum

Uykum kaçınca nasıl yakalıyorum
 

Kimi insan başını koyar koymaz uyur. Ha yatak ha koltuk... Hiç fark etmez yeter ki başını koysunlar. Öyle imrenirim ki böylelerine. Misal kardeşim... Bize geldiğinde biz sohbet ederken koltuğa uzanır, horul horul uyur. Yarım saat uyuduktan sonra hiçbir şey olmamış gibi kalkar, sohbete kaldığı yerden devam eder. Bir yerde okumuştum: Napolyon günde üç saat uyurmuş. Ben de uyumayı fazla sevmem; ama uykumu alamadığım zamanlar kendimi çok kötü hissederim.

Doksanını geçtiği halde maşaallah turp gibi bir akrabamızın sağlıklı insan için bir ölçütü vardı: Bir insan yemek yiyebiliyorsa, tuvalete gidebiliyorsa, uyuyabiliyorsa sağlıklıdır. İlk ikisinde bir problemim yoktu; ama üçüncüsünde ciddi sıkıntılarım vardı. Bildiğim kadarıyla düzensiz uyku depresyon belirtisiydi. Neyse efendim, gelelim uyku meselesine. Gece geç saatlerde yatmışım, gündüz şiş gözlerle dolaşırken kendi kendime söz veriyorum: Saat on dedi mi yataktayım. Akşamı zor ediyorum. Yemekten sonra bir uyku çöküyor üstüme. Uykunun o lezzetli girişini yapıyorum. Sanki hamburgerden kocaman bir ısırık alıyorum, sonra lokmalar boğazıma diziliyor. "Yok canım onda yatılır mı?" diye kandırıyorum kendimi. Bir film seyrediyorum ya da güzel bir roman alıyorum elime. Saat on ki, bir oluyor. Yatağa gidiyorum. Gözlerimi kapatmaya çalışıyorum. Nafile... Sanki mahalle düğünü var da o müzikleri dinlemek zorundayım. Gözlerim faltaşı gibi açılıyor. Gözlerim kepenkleri bozulmuş bir dükkan gibi. Ben de onu kapatmaya çalışan çırak... "Yarın nasıl kalkacağım?" sorusu paniğimi artırıyor. Doğru mutfağa... Tatlı tuzlu ne varsa atıştırıyorum, sonra televizyonun karşısına... Sanki mükellef bir sofrada ayaküstü yenen bir yemek....

Denemedik yol bırakmadığım halde bir türlü yenemedim bu uyuyama hastalığını. Hani derler ya: İnsan deneye deneye öğrenir. Beş saatlik deliksiz bir uykuya hasret olan bendeniz şimdi altı saat deliksiz uyuyabiliyorum. Çıkarımlarımı sizinle paylaşmak istiyorum:

* Bir başkasının bana "Uykun var mı, ne zaman uyuyacaksın?" sorusunu sormasına izin vermiyorum; çünkü bu soru müthişi bir baskı oluşturuyor.

* Ne kadar geç yatarsam yatayım sabah aynı saatte kalkıyorum; çünkü matematiksel hesaplar tutmuyor. Aynı saatte kalktığınız zaman geç de yatsanız beden yorgun olduğu için sizi tıpış tıpış yatağa götürüyor.

* Yatmadan önce abur cubur yememeye çalışıyorum, çok yiyip içtiğimde tuvalet için kalkıyorum, uykum bölününce sil baştan yapmak zorunda kalıyorum.

* Gözlerimden uyku akıncaya kadar yatağa girmemeye çalışıyorum. Kitap okuyacaksam bile bu işi masada yapıyorum.

* Yatak odama gireken kendimin dışındaki her şeye, herkese "Haydi, kapının dışına!" diyorum.

Bütün bunlara rağmen gecenin bir yarısı uykum kaçıp da uyuyamazsam şunları yapıyorum:

* Evin, varsa, başka bir odasına gidip orada yatmayı deniyorum.

* "En kötü ihtimalle yarın, işe geç kalırım ya da işe gitmem; en fazla beni kovarlar, bu da dünyanın sonu değil ya!" diye kendime telkinde bulunuyorum.

* Bazen odanın camını açıp havalandırıyorum. Kötü ruhları (!) kovuyorum.

* En son çare de şu: Uyuyacağım beş saat kalırsa bunun çok uzun bir süre olduğunu kendime ispatlıyorum: Ankara'dan ta İstanbul'a gidilir bu saatte ohooo çok uzun bir süre diyorum.

* En son çare de beni uyutmuyorsa askerlik günlerimde üç-beş nöbetinden dönüp de iki saatliğine yatağa girdiğim anı düşünüp kalan beş saate şükrediyorum.

Bunları sizinle paylaştım; ama sizin de bildiğiniz gibi uykusuzluk ciddi bir problem ve bunu çözmek için üniversite hastanelerinde klinikler var. Sizi hastaneye yatırıp uyku düzeninizi inceliyor, klinik testler yapıyorlar. Umarım hiçbirimizin başına bunlar gelmez. Benim önerilerim kafi gelir. İyi uykular.

 
Toplam blog
: 114
: 1620
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

1964'te Ankara'da doğdum. Meslek lisesinin elektrik bölümünü bitirip fabrikada ve şantiyede çalıştım..