Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '08

 
Kategori
Tarih
 

Uyuyanlara çalar saat etkisi yaratacak bildiri

Uyuyanlara çalar saat etkisi yaratacak bildiri
 

BAYRAĞIMIZIN GÖNDERE ÇEKİLMESİ


Birçok insan okulda, 19 Mayıs 1919’u, Atatürk’ün Bandırma vapuru ile Samsun’a ayak basması ve milli mücadelenin fiilen başladığı tarih olarak öğrenmiştir. Teorik olarak doğrudur. Bizlerde bu günü Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlarız. Ama günümüzde gençler bu bayramı içi boş kutlamaktadır. Statlarda organizasyon düzenleyerek insanlara kalıplaşmış söylemlerde bulunarak bugünün anlamı ifade edilememektedir.

19 Mayıs 1919 Milli Mücadelenin başladığı gündür. Sizleri biraz geçmişe, Milli Mücadele Dönemi öncesi olan işgal yıllarına götüreceğim.

Şimdi elimizde içki, sigara vs… ile dolaştığımız Kordon boyunda, Pasaport caddesinde, Konak meydanında kaç kişi yapılan soykırımı bilir. Günümüz gençleri buralarda eğlenirken buralarda yaşananları biliyor mu? Hasan Tahsin’in heykeline tükürenler onun kim olduğunu biliyor mu? Cevabı çok basit. Kocaman bir hayır.

Yunan Efzun alayı, İzmir’e ayak basmıştı. Bütün Rum halkı sevinçle taburun gelişini kutluyordu. İzmir Ortodoks Metropolit’i Hırısos Tomos’ça takdis edilen tabur, başta Efzun alayı kumandanı İstavriyanpolis, hemen arkasında dağ gibi bir bayraktar ve şık giyimleri ile dikkat çeken efzun takımı Kokaryalı (=Güzelyalı)’ya doğru hareket etti. Saat kulesinin az ilerisinde bulunan bir kahvede oturan Osman Nevres (=Hasan Tahsin), boğazının kuruluğunu gidermek için çay içiyordu. Heyecanlıydı çünkü birisinin bu olanlara tepki vermesi gerekiyordu. Yunan taburunun geldiğini gördü. Az ötede ki Rum kalabalığının arasına doğru yürümeye başladı. Tabur yaklaştığı sırada silahını çıkarıp, Kumandan İstavriyanpolis’in hemen arkasındaki bayraktara nişan aldı ve iki kaşının arasından vurarak dağ gibi bayraktarı yere indirdi. Kumandan İstavriyanpolis atını hemen Gümrük’e doğru sürdü. Rum kalabalığı kargaşa içinde oradan oraya koşuşturuyordu. Efzun alayı caddeyi kurşun yağmuruna tutuyordu. Osman Nevres o karmaşada kaçmaya çalışıyordu. Osman Nevres’in peşinden giden bir grup askere, Osman Nevres cebindeki son bombayı atmıştı. Askerlerin hızını bir süre kesmişti bu bomba. O sırada pencerede kendisini gözyaşlarıyla izleyen bir kadın gördü.

- Nine gördün mü? Yarın ahrette şahidim sen ol, kurşunum tükendi onun için geri gidiyorum.

Bunu söyleyip tam kaçacakken sokağın başından vızıldayarak birçok kurşunun geldiğini gördü. Bu kurşunlardan bir tanesi de kafasının arkasına isabet etmişti. Osman Nevres oracıkta yere yığılmıştı. Etrafında toplanan efzunlar, belki oyun yapıyor diye ölüye birçok kuşun sıkmış hatta süngülerini cansız gövdesine saplayıp çıkarmışlardı.

Kolbaşındaki efzun taburu kışla etrafında mevzilenerek, kışlayı tam iki saat boyunca şiddetli bir ateş altına aldı. Kışlanın bütün camları kırılmış, duvarları delik deşik olmuştu. İçerdeki subaylardan birkaçı pencereden atlayıp bu kapandan kurtulmak istese de başarılı olamamıştı.

İçinde Albay Zafiryos’un da bulunduğu Leon Torpidosu kışlayı bombardımana tutacağının haberini vermişti. Fakat kışladan karşı ateş gelmediğini görünce top ateşinden vazgeçti.

Bundan yüreklenen Ali Nadir Paşa beyaz teslim bayrağı çekerek askerleri ile birlikte cümle kapısından dışarı çıktı. Bunu gören efzun taburu süngülerini takıp, esirlerin çevresini sardı. Askerlerin kalpaklarını çıkartıp yerlerde çiğnediler. Süngülere takıp kestiler.

Ali Nadir Paşa küçük rütbeli bir yunan subayına, kolordu kumandanı olduğunu anlatmaya çalışırken subaydan üç tokat yemişti.

Bir efzun, Albay Süleyman Fethi beye, yunanca “Çıkar ulan kaputunu” diye bağırdıktan sonra süngüsüyle Fethi beyin göğsünü dürtüp “Zito Venizelos” diye bağırmasını söyledi. Albay;

- Bir Türk subayı kendi büyüklerinden başkasına yaşasın diye bağırmaz.

Diye söyleyince efzun süngüyü Fethi beyin göğsüne sapladı. Albay oracıkta can vermişti.

Hava gitgide kararıyor, şimşekler çakıyor, uzaktan gök gürültüleri geliyordu.

Efzun taburu, önce askerlerin ceplerindeki eşyalara el koymuş, kaputlarını yırtmış, sonra da başları çıplak Türk askerlerini çılgın Rum halkının arasında yürütmüşlerdi. Bu yürüyüş ölüm yürüyüşüydü.

Rum halkı eline geçirdiği taş ve demir parçalarını Türk askerlerine fırlatıyordu, Birkaç Rum esnafı ellerindeki kepenk demirleri ile askerlere vuruyordu.

Metropolit Hırısos Tomos’un kışkırttığı Rum çeteleri ve efzunlar kafilenin yürüyüşünü engelliyor diye yere düşen yaralı askerlere süngüleri saplıyor ve oracıkta işlerini bitiriyorlardı. Rum gençleri ise ölüleri bacaklarından sürükleyip denize atıyordu.

Suya düşen bir asker kıvranınca Rum kayıkçı küreği ile askerin kafasına vurup onu etkisiz hale getirmişti.

Silahı olanlar, askerlere nişanlayarak cansız bir hedefe ateş eder gibi keyifle öldürüyorlardı.

Öte yandan işgali görmek için gelen Türkleri Rumlar delik deşik edip öldürüyorlardı.

Bir gazino sahibi ise kaçarken kolundan yakaladığı Türklere “gel seni kurtaracağım” diyor. Ve içeri aldıklarını oracıkta kafasına odun indirip öldürüyor üst üste yığıyordu.

Üç yüz elli kişilik Türk kafilesi her dakika azalmaktaydı.

Yağmur etkisini iyice arttırmıştı. Bunu gören Rum kalabalığı çevredeki dükkanlara sığınmıştı. Dolu başlamıştı. Ama bu Türk askeri için bir kurtuluş olabilirdi. Koşmaya başlayan askerlerin kurtuluş koşusu uzun sürmedi. Pasaport yakınına geldiklerinde onlardan hızlı davranan Leon Torpidosu ateşe başladı. Birçok askeri delik deşik ettikten sonra ateşi kesti.

Kaçmaya devam eden askerlerden biri, Kordon’a yanaşan Patris yük gemisinin yanında yere yığıldı. Yanında ölüm koşusunda birlikte koştuğu sekiz on yaşlarında oğlu vardı.

Babasının yaralı bedeninin üstünde ağlayan çocuğa dayanamayan bir Yunan askeri süngüyü çocuğun sırtına geçirdi ve onu oracıkta öldürdü.

Diğer askerler Patris gemisine sığındı. Dipçik darbeleri ile geçen üst aramalarından sonra birçok memur ve halktan kişi ile birlikte sidik ve fışkı dolu yük gemisinde esir alındılar.

Bilmiyorum ama ben Pasaport’ta gezerken gözümün önüne o süngü darbeleri geliyor.

Konak’ta, Pasaport’ta ve birçok yerde bu şekilde nice olaylar yaşandı. Bence hakiki soykırım budur.

Uyanın gençler. Bu vatan bu şekilde kuruldu. Eğer biz şu anda bu yerlerde rahat gezebiliyorsak bu geçmişteki büyük insanların mücadelesi sayesindedir. Yine bira için İzmir sahilinde ama orada yaşananları bilelim. Bize bırakılan kutsal vazifeyi yerine getirelim

Ülkemizin bu karanlık günlerden çıkmasına yardımcı olalım. Nasıl mı?

- İstiklal Marşında ifade edilen, bastığımız yerlere toprak demeyip, altında yatanları düşünerek.

- Tarihimizi öğrenmek için okuyup, araştırma yaparak.

- Sahnelerimizi yıktırmayarak…

- Fen’e, ilim’e ve sanata gereken değeri vererek…

- Ve en önemlisi Cumhuriyeti koruyup, laikliğe sahip çıkarak…

Hemen gidip Gençliğe Hitabeyi okuyalım o bizim kılavuzumuzdur. Yazılan birçok şey bugünümüzü anlatıyor.

19 Mayıs 2008’de, Atamızın izinde olduğumuzu gösterelim.

Bu makale Hasan İzzettin Dinamo’nun “Kutsal İsyan” adlı kitabından alıntılar yapılarak derlenmiştir. Böyle harika bir eseri derlediği için kendisine çok teşekkür ederim.

 
Toplam blog
: 26
: 789
Kayıt tarihi
: 06.09.08
 
 

20 yaşında tiyatro oyuncusuyum. Düşünen bir insanım. Edebiyatla aşırı derecede ilgiliyim. Şu anda sa..