Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '12

 
Kategori
Siyaset
 

Uzaklaştırılan erkek eve dönerse...

Bildiğiniz gibi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ nın bir çok kadın örgütü ile ortak çalışması sonucu şekillenen ‘’Kadının ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Yasa Tasarısı’’ mecliste. Bakanlık 8 Marta kadar yasayı kesinleştirip, kadınlara bugünlerinde armağan düşüncesinde anladığım kadarı ile. Görünen o ki yasanın çıkmasında özellikle feminist kadın örgütlerinin payı yadsınamayacak kadar büyük olmuş. Zira feminizmin kadını anlık koruyan lakin yarınını ve sürekliliğini düşünmeyen zihniyeti bu kanunda da boy göstermiş.

Çoğu örgüt ‘’Kadın- erkek arasındaki fiili eşitliği sağlamak’’ ilkesinin taslağa girmesi için çalıştı uzun zaman. Zira kadına şiddet, erkeğin kadını kendinden fiilen zayıf ve güçsüz bulmasından ötürü idi onlara göre. Bu eşitlik kanunda sağlanırsa bireyler arasında da sağlanırdı. Kadının giderek erkekleştiği, edasını, işvesini kaybettiği, gerek kanundan, gerek toplumdan sürekli güç aldığı, beslendiği, evlilik kurumu, son yıllarda en çatlak dönemini yaşarken, bu kanun bu kuruma ne kazandırır diye bir göz atmak istedim.

Evvela bilinmelidir ki bir aile kadın ve erkek ile var olur. Yalnızca kadının düşünüldüğü bir yasa tasarısı hem erkeği hem de evliliği zedeleyecektir. Ve kadın, aileden, toplumdan kopuk ele alınmıştır ki, bu da bütünlük açısından son derece tehlikelidir.

Kanun adının ''şiddete hayır'' olarak belirlenmesi de tasarıya karşı çıkmayı zorlaştırıyor elbet. Çünkü kanuna karşı çıkan direk şiddete evet demiş oluyor. ''Şiddete evet diyen, dayak cennetten çıkmadır'' diyen cenahtan değilim. Yalnızca aile kurumunun devamlılığı esası üzerinde duruyorum.

Bu bağlamda kanun içerisinde sorulması gereken birkaç soru bulunmaktadır kanımca…

''Tüm kadınlar masum mu'' sorusu ile başlanmalı bu konuya. Veya erkeklerin eşsel sıkıntıları hangi kanunla tertip edilecek bu sorulmalı. Eşlerine zerre kadar saygı göstermeyen, ilgisiz, bakımsız, onore etmeyen, dışarıda erkeği temsil ettiğini bilmeyen, güne giderken grand tuvalet giyinip eve geldiği anda çamaşır suyu bulaşmış pijamalarını üstüne çeken, eşlerinin ailelerini görmek istemeyen, ağırlamak istemeyen, güler yüzden tatlı dilden muaf, eşi için ufacık bir şey yapmaktan mutlu olmayan, izin almayı gururdan sayan, çalışan, kazanan ve paranın güveninde yaşayan, çocukları üzerinden eşine prim yapan ve yine onların hayatlarına oynamak pahasına babayı terbiyeye çalışan, eşiyle eviyle ilgilenmekten mutlu olmayan kadınlar üzerindeki, erkeklerin hakları üzerinde de duracak bir yasa çıkacak mı?

Karısına bağıran kocayı hapse sokan bir yasa evlilik kurumuna pek iyilik sağlayacak gibi görünmüyor. Hayat akıyor. Hayatın içinde her şey var. Öfke de var, kızgınlık da bağırmak da. Oysa kadın kocasına bağırdığında hiçbir yaptırımı olmayacak. Burda da bir adaletsizlik yok mu ?

Bu kanunlar çıkarken Diyanet neden hiç görüş bildirmiyor. Biz İslam üzere yaşayan insanlar olduğumuza göre Diyanet ‘’ İslamda kadın nedir’’ erkek nedir’’ ‘’evlilik kurumu nedir’’ kadının erkek üzerindeki hakları’’ erkeğin kadın üzerindeki hakları’’ gibi tanımlara açıklık getirerek evlilik kurumu çatısını onarmalıdır. Diyanetin evlilikle ilgili hiçbir görüşü yok mudur ?

Karısını döven koca diyelim ki 3 ay evden uzaklaştırıldı. 3 ay boyunca otelde, sağda solda kalan adam, 3 ay sonra evine dersini alıp mı dönmüş olacak? 3 ay burnu sürtülecek, akıllanıp mı geri dönecek ?  ‘’Karım kanundan doğan hakkını kullandı elbette bu çok doğal'' düşüncesinde mi, yoksa daha da kinlenmiş öc alma duygusu ile kaplanmış bir erkek olarak mı hayat bulacak evlilik içinde ?

Kuran ''zora düşme, dara düşme korkusu ile eşlerinizi zorla yanınızda tutmayın, korkmayın Allah kerimdir, size başka kapılar açar'' diyor. Bu nedenle zaten polislik olmuş bir aile dağılmış bir ailedir. Ne kadın ne de erkek zorla kalmamalı, zorla tutmamalıdır. Bu aşamaya gelmiş bir aile bundan sonra sürebilecek yapıda kalamaz. Bu bağlam da Kanun da getirilecek en büyük yenilik, parasızlıktan veya arkasızlıktan boşanamayan eşleri, barındırma ve maddi yardım sunma olur. Böylelikle evlilik yüz göz olmayacak, birbirini sevmeyen iki insan mecburen bir arada kalmayacak, kadınlar yalnızca maddi güç olarak zorla eşleri yanlarında tutmayacak ve iş, şiddet cinayet boyutuna varmayacaktır. En azından azalacaktır.

Boşanma dönemlerinde şiddetin ve cinayetin artması konusuna gelince… Bunların haklı hiçbir nedeni yok elbette lakin, burada çözüm bulunması gereken bir nokta daha var ki o da şudur. Kadınların boşanma dönemlerinde çocukların yokluğu ile babalarını terbiye etmeye çalışmaları, tazminat talepleri, uçuk nafaka rakamları ile erkeğin sonraki hayatını yaşanmaz hale getirmiş olmaları, erkek hakkında dedikodu çıkarmak sureti ile iş yerlerinde yıpratma çabaları da önümüzde birer sorun olarak durmaktadır. Boşanma dönemlerinde şiddet ve cinayetin temel sebepleri araştırılmalı evvela bunlara da bir hal çare bulunmalıdır.

Tüm bu nedenlerden dolayı yasanın ancak boşanma aşamasında çok faydalı olabileceğini düşünüyorum. Kadın zaten boşanmayı kafasına koymuşsa, aile birliği temelinden sarsılmışsa,  bu dönemlerde uygulanan şiddet ve cinayetlerin önüne geçebilir. Bu yönü ile faydalıdır. Bu anlamda şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulması da yasadaki olumlu noktalardan biridir.

Kanun tarafları uzlaştırma, bütünleştirme, manevi eğitime tabi tutma yönünde hazırlanmamıştır.  Aksine eşleri dönülmez yollara sürüklemek üzere hazırlanmış bir kanun niteliğindedir. 

Sonuç olarak …

Kanunla kitapla yasa ile tedvin olamayacak durumlar vardır. Bir erkeğin eşine saygılı davranmasını, kanunla sabitleyemezsiniz. Yine bir kadının, eşinin kanatları altına girmesini de kanunlarla yasa haline getiremezsiniz. Evlilik teslimiyetle huzur bulacak bir kurumdur. Teslimiyet ise kanunla hüküm bulamayacak bir ruh suyudur. Evlilik kadının erkeğe teslimiyeti, erkeğin kadını sahibiyeti üzerine kurulmalıdır. Erkeğe teslim olmayan bir kadın ne iç dünyasında huzur bulacak, ne de erkeğe huzuru tattıracaktır.

Ayrıca biz ne zayıf ne güçsüz varlıklar değiliz. ‘’ Güçlenmelisiniz’’ kışkırtması ile de galeyana gelmemeliyiz. Biz nesli yetiştirir, nesli değiştiririz. Zaten güçlüyüz. Kanunun yeni haklarına da talip değiliz. Biliriz ki İslam üzere yaşayan aileler haktan aldıkları hakları doğru kullanırlarsa mutluluğa erişirler. İslam kadını ezmemiş, ezdirmemiştir. Gerekli olan tüm hakları vermiştir. Bize Kuran kafidir.

Biz kadınlar aslında ne yasa ne de feminist anneler istiyoruz. Bizler bize Allah’ın emaneti gibi davranacak eşler yetiştiren anneler istiyoruz. 

''Namaz kılan bir toplumun psıkolojiye, zekat veren bir toplumun sosyolojiye ihtiyacı yoktur'' sözü tam bu noktalıktır. Bunalım depresyon inanç hastalığı değil, inançtan uzaklaşıldığında var olan hastalıklardır. İslam dininde tüm hastalıkların bir inşirahı vardır. Depresyonun da, kötü ahlakın da, bunalımın da…

Selametle kalınız..

Bizi facebookta bulun : https://www.facebook.com/#!/pages/Habername-Bet%C3%BCl-Kur%C5%9Fun/166036873419125

 
Toplam blog
: 2
: 858
Kayıt tarihi
: 23.02.12
 
 

Betül KURŞUN, 20.01.1984 yılında ziraat mühendisi bir babanın 3 çocuğunun en küçüğü olarak Kars' ..