Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Haziran '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Uzayan gündüz, kısalan özgürlük

Uzayan gündüz, kısalan özgürlük
 

Eğer, Ankara’da yaşıyorsanız, bugün 15 saat 10 dakika gün ışığı altında olacaksınız demektir. Yılın en uzun gündüzünü yaşadığımız gündeyiz. Hani biraz daha argo bir ifade tercih edecek olursam, yazın tavana vurduğu gün diyebilirim. Benimde yavaş yavaş hüzünlenmeye başladığım gün.

Gündüz yeniden kısalmaya başlayacak, bir ucu sabahtan bir ucu akşamdan yavaş yavaş karanlığın aydınlık üzerine genişlediği süreç başlayacak. Bu süreci iyi ya da kötü olarak değerlendirmenin kişiye göre değiştiğini biliyorum. İnsanların belki de hissedilmeyen ama aslında çok temel bir çelişki ile, gececi ve gündüzcü olarak ikiye ayrıldıklarını da. Bugün gündüzcülerin hasat günü, ya da bağ bozumu.

Hareket olanakları geniş olan, tüm toplumsal faaliyetlerin yoğunlaştığı, toplumun tüm ortak yaşam olanaklarından istifade edilebilen gün ışığı vakitlerinin, hayatın kendisi olduğunu düşünenler çoğunluktadır. Ancak burada topluma ait bir birey mi yoksa kendi sınırları dışını önemsemeyen, ya da sınırlarının içini daha fazla önemseyen bir birey mi olduğunuz sorusu öne çıkıyor. Gececi ile gündüzcü insanları ayrıştıran esas nokta burada yer alıyor.

Gündüzün her şeyi görmemizi, bilmemizi sağlayan ışığına mı, yoksa gecenin duyuları ayağa kaldıran, duyguları aklın önüne alan, altıncı hisleri aktif haline getiren bilinmezliğin karanlığına mı düşkünsünüz, bilmiyorum. Ama bir türlü kontrol edemediğim, ayar veremediğim biyolojik saatim müsaade etse idi, geceyle iyi bir ilişki kurabileceğimi hep düşündüm.

İstemeyerekte olsa, gündüzcü olmanın, iyi bir tercih olmadığını biliyorum. Özgürlüğe düşkün, yaratıcı ve bağımsız bir ruhun gece ile kurduğu samimi ilişkiyi bilirim. Gündüzün tüm toplumun, topluma ait tüm örgütlenmelerinin ayakta olduğu, geleneklerin, örflerin, yasaların ve temayüllerin insan yaşamı üzerinde baskı kurduğu, farklılıkları budadığı gerçeğine de inanırım. Gecelerin ise, insanın kendisi ile veya yalnızca tercih ettiği insanlarla baş başa kalmasına ve herkes uyurken yalnızca kendi doğruları, inançları ve ilkeleri yönergesinde, sınırsız bir yaratıcılığa ulaşmasına ön ayak olduğuna da.

Dün akşam yazacağım bu blog konusu üzerinde düşünürken, aklıma Gündüz Vassaf’ın “Cehenneme Övgü” isimli kitabı geldi ve uzun bir süreden sonra yeniden bu kitabı elime aldım. 21 Haziran tarihine, bana bir blog konusu olmasından çok, bu kitabı yeniden hatırlamamı sağladığı için müteşekkirim. Kitabın ilk bölümünün başlığı “Geceye Övgü”dür. İlk cümlesi zaten konuyu özetler; Gece, düzen güçleri uykudadır. Şu cümle ise benim gibi bir gündüzcüyü bile dize getirecek bir anlam yoğunluğuna sahiptir; “Gün ışığı içimizdeki teslimiyetçiliği ortaya çıkarır, ama geceleri kendimizi özgür hissederiz. Düzen güçleri bizi, geceden, özgürlükten kaçınmaya koşullandırmışlardır.”

Işığın varlığını, toplumun hareket halinde olmasını gelişme, ilerleme olarak algılayan garip bir düşünce yapımız var. Uyuduğumuz anda yaşamın durduğunu zannettiğimiz gibi. Oysaki diğer yanıyla ışığın yaşamımızın her yanını açığa çıkaran, ortaya döken bir gizli kamera, toplum ve düzenle bireyi birbirine bağlayan gizli bir halat olma özelliği var. Bu gönüllü bağlılık elbette ki, bir mutluluk kaynağı olabilir bir çok insan için, ancak karanlığın birey yaşamını örten, gizleyen bir örtü ve toplumla birey arasında özerklik kurmasını sağlayan bir koruyucu kalkan özelliğine düşkün ruhları da yadsımamak lazım.

Gecenin yaratıcılığı besleyen özgür ruhların mekânı olduğunu da, günlük basit yaşamın dışında gelişen farklılık barındıran birçok eserin doğumhanesi olduğunu biliriz. Gündüz rutindir, gece aykırılık, gündüz uyum sağlamaktır, gece uyumsuzluk, gündüz düzendir, gece düzensizlik, kaos. Gündüzcüler için, geceden kaçışın yolu ancak uyumaktır.

Gündüzcüler için gece uyku vaktidir, gececiler için yaşam. Kimimiz geceyi yaşamdan yaşama (yani gündüzden gündüze) bağlayan bir lojistik alanı olarak görürüz, kimimiz gündüzün esaretinden kaçıp özgürleştiğimiz bir zaman dilimi. Gündüz Vassaf’tan son bir alıntı ile bitirelim isterseniz, bana fazla söz bırakmıyor çünkü; “Kişinin istediği saatte yatma hakkını destekleyen, bu özgürlüğe onay veren hiçbir kurum tanımıyorum. Aşk (?) üzerine kurulu olan ve iki kişinin özgür iradesiyle gerçekleşen evlilik kurumunda bile, çiftler yatağa aynı saatte girmezlerse, biri daha geç yatar, geceyi daha fazla yaşarsa, sorunlar çıkmakta gecikmez. Kurum her zaman ‘geç’ yatanı suçlar, erken yatanı değil.”

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..