Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '20

 
Kategori
Dünya Kadınlar Günü
 

Üzgünüm Leylâ…

Hani;

Dertliyim ruhuma hicranımı sardım da yine

İnlerim, şimdi uzaklarda solan gün gibiyim.

Gecenin rengini kattım içimin matemine

Sönen ümit ile günden güne ölgün gibiyim” diye başlar solist ve daha melodiyi duyar duymaz giden Leylâ’yı saçlarından yakalar gibi şarkının bir yerinden biz de şarkıya eşlik ederiz ya;

Bahtımın yıldızı sanmıştım seni

Sensiz karanlıktır her günüm Leylâ

Her günüm Leylâ, her günüm Leylâ

Ayrılık, ayrılık, ayrılık

Mecnuna döndürdü beni

Dertliyim, dertliyim yürekten…”

Ve en sevdiğimiz yeri başlar;

Üzgünüm Leylââ, üzgünüm Leylââ

Üzgünüm Leylâââ…”

Ne güzel şarkıdır değil mi? “Üzgünüm Leylâ”. Sadece o mu? Ne çok  “Leylâ’lı şarkı” var bir düşünsenize; “Sen de Leylâ’dan mı Öğrendin Böyle Cefakâr Olmayı?” , “Leylâ Acep Neden Ses Vermiyor Feryâdıma?”, “Leylâ Bir Özge Candır”…Şahane bir gazel vardır “Mecnun isen ey dil sana leyla mı bulunmaz?"... Sadece sanat müziğinde değil, popüler müzikte de halk müziğinde de belki en çok kullanılan kadın isimlerinden biri Leylâ… Nizâmî’den Fuzulî’nin mesnevisine, Kazancı Bedih’ten, Eric Clapton’a kadar pek çok kişi, aşkı ve kadını “Leylâ” ile anlatır. “Leylâ’dan geçme faslı”  kolay değildir, “Sen de mi Leylâ?” dedirtse de sonunda, aşkın kadı adı Leylâ’dır. Âşıksan, “Durum Leylâdır” çünkü… Kadınlarla ilgili yapılacak üç şey vardırder Henry Miller, “Onu sevebilir, onun için acı çekebilir, ya da onu edebiyata çevirebilirsin”. Henry Miller rakam konusunda yanılsa da edebiyat konusunda haklı. Leylâ, Mecnun’la birlikte Aşk’ı anlatır, âşık ve maşuk söz konusu olduğunda kadına en çok yakışan isimdir Leylâ.

Dünyayı değiştirip dönüştürebilecek çok özel bir gücü vardır kadının. Sadece doğup, doyurduğu için değil, insan evladına ilk şekli veren heykeltıraş olduğu için de, acılar ve zorluklar karşısında kendinden umulmayacak bir güçle kadere meydan okuduğu için de güçlüdür kadın. Dünyanın savaşlarla, çirkinliklerle kirlenmiş yüzünü yıkayacak, onu düştüğü çukurdan onu kaldırıp, şefkatle yaralarını saracak eldir kadın… Pek çok söyleşide bahsettiğim, “Kadının İçindeki Tanrıçayı Uyandırması” kavramı, kadının içindeki gücü keşfedip onu harekete geçirmesi ile mümkün olacaktır.

6 Mart 2020 Cuma günü, Kadınlar Günü arifesinde “Fütürist Söyleşiler”de bizde bu ay çok özel bir Leylâ’yı, 50 yılı aşkın süredir gazetecilik yapan ve gazeteci bir aileye doğan Leylâ Emeç Tavşanoğlu’nu konuk edeceğiz.

Geçtiğimiz yıllarda yayınlanan Manşet Yalısının Kızı kitabında, Babıali'den medyaya Emeç ailesinin asırlık hikâyesi anlatılır;

Emeçler yaklaşık bir asır boyunca kamuoyunu sarsan manşetlere imza attılar... Son Posta gazetesinin efsanevi patronu, aynı zamanda Demokrat Parti milletvekili olan Selim Ragıp Emeç’in açtığı yoldan çocukları Çetin Emeç, Aydın Emeç ve küçük kızı, babasının “Leylak”ı Leyla Tavşanoğlu da yürüdü. Manşetleriyle Türkiye’yi sarsan, heyecanlandıran, umutlandıran ailenin kaderi Türk siyasi tarihindeki çalkantılarla birlikte yazıldı. İdamlar, hapisler, sansürler, politik ayak oyunları... Onlar, Emeç Yalısı’nda komşuları olan anlı şanlı politikacıların, gazetecilerin, bürokratlar ve sanatçıların kâh şaşkınlık veren kâh kahreden hayatlarına tanıklık ederek yetiştiler. Hayat, Emeç ailesi için başladığı gibi devam etmedi. Türk basın tarihinin en hazin suikastlarından birinde bu aile kurban seçildi. Medyanın Çetin yayın yönetmeni, çocukluğunun geçtiği evinin önünde vuruldu. Emeçlerin kimi zaman pembe, kimi zaman zindanlar kadar karanlık hikâyesini ailenin en küçük kızı Leyla Tavşanoğlu anlattı, Esra Tüzün kaleme aldı.”

Leylâ Hanım’ın anıları eğer filme alınsa, sadece Türk basın ve siyasi tarihine ışık tutmakla kalmaz, içindeki tanrıçayı uyandırmış bir amazonun inanılmaz hayatını, heyecan dolu maceralarını, nefesimizi tutarak izleme imkânı da bulurduk. O eğer Amerika’da yaşamış olsaydı Hollywood hayatından muhtemelen üç beş ayrı film çıkarırdı. Belki günün birinde bizimkiler de bu mücadeleci ve donanımlı kadınların hayatları ile ilgilenmeye başlarlar.

Peki, kimdir bu Leylâ Tavşanoğlu? Özet bir biyografi size yeterse;“Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nde ve Üsküdar Türk Kız Koleji'nde eğitim gördü. Gazeteciliğe 1969'da Türk Haberler Ajansı'nın dış haberler servisinde başladı. UPI ve Reuters'in İstanbul bürolarında, Hürriyet ve Güneş gazetelerinde çalıştı.1985 yılında girdiği Cumhuriyet gazetesinin çeşitli kademelerinde görev yaptı.1992'den bu yana da gazetenin yazarlarından. İngilizce ve Fransızca biliyor. Türkçe kültüre çok sayıda çeviri kitabı kazandırdı. 1994-1998 yılları arasında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) genel sekreterliği yaptı. 1998'de başladığı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti dış ilişkilerden sorumlu genel sekreterliğini 2002 Mart'ına kadar sürdürdü. 2002 TGC genel kurulunda aday olmayarak görevini sonlandırdı. Yurtiçinde ve yurtdışında sivil toplum etkinliklerine katılıyor. Kültür mirası ve çevre korumacılığı konusunda toplum duyarlılığını canlı tutma çalışmalarında da yer almaya özen gösteriyor. En önemli ilgi alanlarından birisi Türk-Yunan ilişkileri ve Kıbrıs sorunu. Bu konularda da ciddi çalışmaları var. Birisi Türk-Yunan İlişkileri ve Kıbrıs sorununu konu alan, diğeri de Ortadoğu'ya ilişkin söyleşilerini içeren iki kitabı yayımlandı. 1999 Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü sahibidir. Ayrıca 2002 Kültür Bakanlığı ve Karaman Valiliği'nin Türkçeyi en güzel ve doğru kullanan söyleşi yazarı ödülünü aldı. Köklü bir gazeteci ailesinin çocuğu. Babası Demokrat Parti kurucularından, Son Posta gazetesi sahibi Selim Ragıp Emeç, ağabeyleri 1990 yılında faili meçhul bir cinayete kurban giden merhum Çetin Emeç ile edebiyatçı, gazeteci merhum Aydın Emeç'tir. Prof. Dr. Sedat Tavşanoğlu'yla evlidir.” Ancak bu kitabi bilgiler Leylâ Tavşanoğlu hakkında fikir verse de onu tanımanıza yetmez. Size sorular soran yeşil gözleri ile muhatap olmamış, onun sohbetine katılmamışsanız, zekâ ve bilginin, gücün ve zarafetin bir kadında nasıl harmanlandığını, bir kadının nasıl “Leylâ” olduğunu anlayamazsınız.

Mecnun olmayana Leylâ görünmezmiş ama hayata karşı dimdik duran, zorluklardan yılmayıp mücadele eden bu gazeteci Athena’yı görmek, onun ilham veren hikâyesini,  “kadın” olarak yaşadığı zorlukları, tecrübeleri anıları ve geleceğe dair öngörülerini kendi ağzından dinlemek isterseniz sizi Leylâ Tavşanoğlu’nun “Kadın Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı” başlıklı söyleşisine bekleriz… Kadınların bilge ışığının, karanlıkları daha çok aydınlattığı bir dünya dileği ile tüm Leylâların 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlarım. Gülümüzün yaprağımızın solmayacağı, gönlümüze hazanın dolmayacağı ve artık üzgün olmayacağımız leylâk kokulu nice baharlarımız olsun.

 

 

Fütürist Söyleşiler Serisi:

Leylâ Tavşanoğlu; “Kadın Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı”.-

Moderatör Janserey Nalân Yıldız

6 Mart Cuma 2020 Saat 18:00-19:30

Yer: Dolmabahçe Sahne-Süzer Plaza Vişnezade, Asker Ocağı Cad. No:6, Şişli/İstanbul

 
Toplam blog
: 96
: 1137
Kayıt tarihi
: 28.03.07
 
 

 Hacettepe Üniversitesi mezunu, nörobilimden psikolojiye disiplinlerarası eğitime hevesli bir Türko..