Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

05 Nisan '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Uzun ince bir yol

Çok uzun ve geçilmesi zor ince bir yola gidip geldim bu gece. Yoruldum. Saçlarımın uçlarından ayak parmaklarıma kadar uzun bir mesafe. Yaşarken mutlu sandığım sonrasında olanları öğrendiğimde aslında kandırıldığımı öğrendiğim yaz günlerinde gezinti yaptım. Deniz kıyılarında tek başıma simit yiyerek çay içtim. Sonbahar akşamlarının son saatlerinde yapılan uzun yürüyüşler, düşüncelerin güzelliklerindeki kızıllıklarla güneş batırmalarda güzel görüntüler. Yalnız-uzun-acımasız kış gecelerinde korkulara karşı savaşlar, direnmeler, yetmeyen nefesler. Kiraz çiçeklerinin açtığı serin bahar sabahlarında (şartlar ve koşullar ne olursa olsun) herzamanki gibi mutluluktan ürpermeler. Umutlarını kuru dalların içinden çıkan bahar dallarının çiçeklerine sermeler. Doğumlar, sünnetler, asker yolculamaları ve ölümler. Yol çok uzundu, çok yoruldum.

Neden sevdiğimi bilmediğim ama çok sevdiğimden emin olduğum için cazz dinlemeye başladım. Luis Amstrong kahvemi içerken bana eşlik ediyor. Sözlerinde nelerden bahsediyor anlamıyorum. Resim kutularını salona yaydım, bir çoğunu çoktan yırttığım, yırttığım günden beri bakmaktan hoşlanmadığım resimleri ortaya çıkardım. Bu gücü, nasıl düşünürsen öyle devam eder inancının doğrultusunda yaptığım işlerin sırasından mı yoksa birşeyleri temizlerken beynimdekilerden de kurtulmam gerektiğini düşündüğümden mi yaptım bilmiyorum. Çok yoruldum ama değdi hatta çok iyi oldu. Kendimi kuşlar kadar hafif hissediyorum şuan. Bu lafı her zaman kullanırım ama doğruluğu hakkında endişelerim var, ne biliyoruz belki kuşların da uçarak uzaklaşamadıkları sorunları vardır kimbilebilir ki. Her neyse örnek vermeden çok hafif olduğumu biliyorum artık.

Uzun süredir görüşmediğimiz bir arkadaşımızla karşılaştığımızda birbirimize çoğu zaman “Ay, hiç değişmemişsin, senelerdir hep aynısın” deriz ya bu kocaman bir yalandır. Resimlerin var olmasının en önemli sebebi gözlerdeki bakışların ayan beyan nasıl değiştiğini göstermesidir arkadaşlar. Albümlerin başlarında, çocuk gözleriyle, saf, gülmeye hazır, heran yaramazlık yapmaya müsait, resim çekilir çekilmez sokağa oyuna fırlayacakmış gibi bakan gözlerimiz gün be gün değişir. Daha sonra aşkı tanımış gözlerimiz bir garip bakmaya başlar. Sanki “Sen konuş ben seni dinlemiyorum, ben aşkımı buldum bundan daha önemli birşey yok dünyada gibi”. Yanakların dolgun ve pembe olduğu gençlik zamanlarında. Bakışlar kaygıdan uzak! Beyazların içinde masalını bulduğunu sanan sanal prenses edalarındaki pozlar. Güzel, saf, inanmış, emin, seven, parlayan bakışların bulunduğu yüzde gerçek gülüşler. Doğumdan yeni çıkmış, şiş suratlara yerleştirilmiş, kucağındaki muciceye bakan şaşkın gülücükler. Sinirli olduğun halde gidilen yemeklerde ellere alemlere küs olduğunu belli etmemeye çalışarak, flaş patlamadan önce dudağının yayılma sahnesi. Yüzün gülüyor ama gözlerin öylece kıpırtısız, kırgın, zamanı gelsin sen görürsün gibi inat bakıyorlar. Rastgele mekanlarda, seni hiç ilgilendirmeyen rastgele insanlarla birlikte olduğun anlamsız fotoğraflar. Resim çekildiğini anladığında omuzuna sımsıkı sarılan, mutluluk pozları veren sahte, gölgesi olmayan gülücüklü bir adam. Doğum günleri, düğünler, kutlama yemekleri, kardeşlerinle, arkadaşlarınla paylaştığın uzun yılların, dostluk damgalı anlamlı fotoğrafları.

Herkes bana çok kızmıştı. Resimlerden ne istiyorsun, neden yırtıp atıyorsun, yaşanmış günlerin kanıtı onlar diye. Çocukların albümlerine dokunmadım, onlara ait eşyalara dokunmanın saygısızlık olduğunu bildiğim için. Kırgınlık, kızgınlık, mutsuzluk yaşadığım günlere ait bütün resimler kesilerek çöpe gitti. Hatırlayıp yeniden üzülmemek için değil sadece temizlik sırasında onlar vardı. Yeni bir albüme, çocuklarımı leylekler getirmiş gibi sadece üçümüzün resimlerini ve sevdiğim insanların resimlerini dolduruyorum. Çöp poşetinin içindeki kesik resimlerdeki kişiler ve anılar birbirleriyle hesaplaşsınlar bu beni ilgilendirmiyor artık. Çünkü ben geçmişle hesabımı çoktan kapattım. Yaşadıklarımı yaşanan zamanlarda bırakarak, yaşadıklarımdan çıkardığım derslerle artık resimlerde gözlerim yılan gibi bakıyor ama mutlu görünüyorlar. Acının bile bir sınırı var, o sınırı geçtiğin zaman artık herşey hiçbirşey oluyor.

Yeni zamanlara, yeniden umutlarla tertemiz, maddi-manevi hesapları tamamlayarak, acıları sevgiye doğurarak, kışın kıymetini bilerek baharı bahar renklerinde beklemek. Yüreğindeki sevgileri çoğaltıp çeşitlendirerek yaşamak. Yaşamak güzel ve çok anlamlı. Herkesin albümlerinin içinde gerçekten gülen resimlerin bulunması dileğiyle.

Kevser Şekercioğlu

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..