Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '21

 
Kategori
Deneme
 

Uzun Uzadıya

Nasıl da ölüyoruz her seferinde; bıçağın izi kalıyor kalbimizin sersefil köşesinde.

Dipsiz mutsuzluklarda ısmarlıyoruz gözyaşlarımızı.

Kimi ölü, kimi heyecanlı ve saatleri kovalayan bir mücrimde yalpalayan güneşi oluyoruz kaderin.

Kaç yerinden asıldıysak geçmiş mutluluklarımızın, o kadar eskitiyoruz bedenimizi.

Bir paraya muhtaç, bir gülüşe adres oluyoruz hak ettiğimizce.

Neden ve niçin sorularının ense tıraşını görüyoruz.

Nasıl da bitiyoruz her seferinde. Yapmam dediklerimizin mecburiyet kavşağı oluyoruz.

Azalıyoruz korkularımızla.

Tüketiyoruz yaşamak arzumuzu.

Artık sevmediklerimizin hatırlanmamış dipnotu oluyoruz kısa dönem askerlik gibi.

Bir yerinde kalıyoruz kısa yaşamlarının.

Soruyorlar adımızı, kalplerindeki bir yere.

Cevap hep evladiyelik.

Parametrelerce kendimize düşüyoruz; mutluluk nerede?

Nasıl da ibne geliyor yaşamak.

Yatıp kalktığı kaç çaresizlik varsa o kadar eskiyor yorganları.

Sormuyoruz, en çok hangisini sevdiğini.

Öyle de derin ağlatıyoruz günahları; başkaları hep kendine mutluluk, hep kendine iyilik. 

Sorsan hepsi bizden mükemmel.

Yolcuya sormuyoruz koltuk numarasını, kendimizden bin metre ötedeyken.

Nasıl da gözyaşıyız.

Nasıl da hak etmişiz üç buçuk atmayı her saliseden.

Çocuklara sorsak adımızı, başkasına palyaçoyuz bu düzende.

Hiçbir lamba aydınlatmıyor karanlığımızı.

Aldığımız nefesin ibresiyiz sahteliğin bilmecesinde.

Artık o çocuk değiliz.

Bir çiçekle mutlu oluyoruz, hayatımız dikene batmışken.

Sade bir çiçek mutluluğu kaplıyor mutsuzluğumuzun kaplama dişleri gibi bizi.

Tenden ayrılan bir vedanın benden mutlusu asimile olmuş bir veda gibi kalıyor.

Çiğnenip tükürülmüş yanıyız hayatın.

Kaldırımlara yapışmış ve üstüne basılan zor rolüyüz.

Oynadıkça figüranız.

Nasıl da ağlıyoruz kaderimize; bilekliğimizdeki telaşsız sorgu “Ben buradayım” diyor, sanki nabzımızın hakimi.

Attıkça ölüyoruz her seferinde.

Kuryesi oluyoruz güzel hayallerin, hiç ulaşamıyoruz.

Evde yok dedirtiyor kader.

İmdatların çığlık versiyonlarında kalaycı oluyoruz.

Bakır renkli ölümler bizi kovalarken.

Nasıl da çocukluğumuza pardon dedirtiyoruz bak, nasıl…

Özründe papatyalar açıyor, kabahatli bizken.

Ağlıyoruz, başımıza geleceği bilirken.

Kabayız, ırak topraklarda açmamış tohumuz.

Şehrin tökezleyen kalabalığıyız.

Yeni keşfettiğimiz sonsuz duvarlarız.

Nasıl da benziyoruz birbirimize; nasıl…

Yadigar anılarda gümüş renkli saçmalığız.

Ağladıkça grileşiyoruz gökyüzüne, yağmurun sesinden ürken çocuklar doğuruyoruz.

Gebe ölümlerde ana rahmine düşen ilk hoşça kalız.

Nasıl da hiçbir şeyiz kendimize; nasıl…

Bak, ulaşamıyoruz bile.

Belirsiz geleceğin muğlak yorgunluklarında çıplak pişmanlıklarız…

Dilara AKSOY

 
Toplam blog
: 196
: 226
Kayıt tarihi
: 03.01.13
 
 

     1989 doğumlu, İstanbul Üniversitesi Felsefe mezunu. 10 yaşında şiir yazarak başladığı kalem ..