Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '07

 
Kategori
Eğitim
 

Vah öğretmenim...

Sabah gazeteye göz gezdirirken “Türkiye’nin okuma karnesi zayıflarla dolu” başlıklı bir haber ilişti gözüme. İçeriğinde, yapılan araştırmalara göre varılan sonuçlar verilmiş ve okumayanlar veya en az okuyanlar içinde de öğretmenler gösterilmiş.

Bu haberi kafamda evirip çevirirken “Blog” sayfama bir de mesaj gördüm. Gelen mesaj aynen şöyle:

“Okulumuz Mardin iline bağlı Nusaybin ilçesinde bulunmaktadır. İlçemizin nüfusu yüz bini geçmiştir. İlçemizin tek lisesi var. Bu lisede dört bin öğrenci öğrenim görmektedir. Sınıflarımız 60 ile 70 öğrenci mevcutludur. Okulumuzda eğitim zor şartlarda yapılmakta, yeni bir lisenin açılması için girişimde bulunduk ama bir sonuç alamadık. Okulumuzda ideal bir eğitim veremiyoruz. Bu sene ÖSS'deki başarımız eksikliklerden ötürü düştü. Bunun yanında üç farklı okulun binasını kullanıyoruz. Öğretmenler ve öğrenciler bu konuda çok sıkıntı yaşıyor. Kış mevsiminin gelmesiyle okulumuzun bir de ısınma problemiyle karşılaşıyoruz. Elektrik kesintisinden dolayı sınıflarımız ısınamıyor. Öğrencilerimiz soğuk havada titreyerek zor şartlarda eğitim almaya çalışıyor. Yağmur yağınca okul yolumuz çamurdan geçilmiyor. Acilen yeni bir lisenin açılması şarttır. Yeni bir lisenin açılması için duyarlı tüm insanları göreve çağırıyoruz.”

Ayrıca bu gün de öğretmen okullarının kuruluşunun 139. yıldönümüdür.

Bir öğretmen düşünün, okuyamıyor. Yani kendini yenileme imkânından yoksun. Ama bu ülkede tam 160 binin üzerinde öğretmen açığı var…

Yine bir başka öğretmen düşünün…

Bunalmış...

Kişisel ekonomik bunalmışlığını da açmış, okulunun dertleri ile bunalmış ve yukarıdaki mesajı, ulaşabildiği her yere gönderiyor.

Yani…

Deniz ortasında fırtınaya yakalanmış, batmak üzere olan geminin “İmdat” çığlığı…

Oysa Nusaybin, en eski ilçelerimizden biri. İpek yolu üzerindeki en eski yerleşim birimi olduğu gibi, Suriye’nin de Kamışlı ilçesi ile iç içe…

Bu fotoğraf, yalnızca Nusaybin’in fotoğrafı değil. Büyük şehirlerimizin de birçoğunun fotoğrafı olduğu gibi, doğu ve güneydoğu illerimizin de “Eğitim gerçeği”nin ifade etmektedir.

Öğretmen açığımız 160 binler düzeyinde…

Eğitim kurumu açığımız ondan farklı değil.

Bu konuda önceki iktidar sonraki iktidar ayrımı yapmayacağım. Bu güne kadar gelen iktidarlar, şu veya bu şekilde “Milli Eğitim” sistemimize bir şekilde zarar verdiler ki bu günlere geldik.

Bu iktidar ise, fazladan tüm sistemi sarsmak suretiyle üzerine tüy dikti.

Buraya bir nokta koyalım ve şöyle devam edelim.

Geleceğimizin sağlam temellere oturtulmasının dört ana noktası vardır.

Birincisi, eğitim. İkincisi, sağlık. Üçüncüsü, savunma. Dördüncüsü ise “Değerlerimize” yani, bayrağıma, marşıma, dilime ve tarihime sahip çıkmaktır.

Bunları topluma kim öğretecek?...

Öğretmen…

Nerede öğretecek?

Okulda…

İtirazı olan var mı? Olacağını sanmıyorum.

Ama görünen o ki, ne öğretmenimiz var, ne de var olana değer verip sahip çıkabiliyoruz. Öğretmene, okula değer vermediğimizde ise, geleceğimiz ortadadır.

Bir başka konuyu daha vurgulamak istiyorum.

139. yılı kutlanan öğretmen okulları daha hala ayakta mıymış? Hayret doğrusu. Eskiden bizim bildiğimiz, bu okullardan mezun olan öğretmenler, ya doğrudan ilköğretimde öğretmen olarak hizmete başlarlardı, ya da üniversite eğitimi olarak ilkokul sonrası eğitimde görev alırlardı.

Şimdi ne oldu da öğretmen açığımız var. Bu kadar öğrenci gerek öğretmen okullarından ve gerekse üniversitelerde mezun olurken, neden daha 160 bin öğretmen açığı var?

Birileri bunun cevabını vermeli.

Varsa verecek tabi…

Vah öğretmenim benim…

Vah öğrencim ve geleceğim benim…

Ne günlere kaldık!...

Nusaybin’e “Duyarlı” insanlar bulduk hadi… Ya geri kalanlar?

20 MART 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..