Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '15

 
Kategori
Deneme
 

Varoluş ile toplu yok oluş arasında "Arafdakiler" üzerine...

Varoluş ile toplu yok oluş arasında "Arafdakiler" üzerine...
 

Son dönemlerde etrafıma baktığımda hemen hemen hiç bir mutlu insan yüzü göremiyorum. Çocuklar hariç! Yüzlere endişe, kaygı, güvensizlik ve kalıcı bir (u)mutsuzluk çökmüş. Sanki her yeri büyük adamların koca koca söylevleri, üzerimize 7/24 kesintisiz yağdırdıkları emirlerin  ve eleştirilerin gürültüsü kaplamış gibi... Mega-kent gürültü ve karmaşası da cabası... Sanıyorum ki çoğunuz gürültüden sersemlemiş, kulaklarınız patlamış, beyin kıvrımlarınız ütülenmiş ve yaşama sevinciniz dibe vurmuş bir durumdasınız.

Bu durum yetmiyormuş gibi bir de "küçüklerin" -yani tüm zamanların sefillerinin- hedef gözetmeksizin batırdıkları iğnelerle de her yanınız şişmiş ve kızarmış olabilir.. Sıradan, yüzeysel, tahrik eden ve gizlice aşağılayan sorularıyla adeta ahiretin sorgu melekliğine soyunan, komplekslerini başkalarının eksik ve gediği ile yamayarak gidermeyi şiar edinmiş zavallı küçük insanlar(1) Hep güçlüden yana olan, onların etrafında pervane gibi dolanan, zayıftan, güçsüzden sürekli kaçan küçük insanlar... Yaşadığımız yoğun belirsizlik ve kaos ortamı içerisinde;   toplumsal hafıza açısından aşırı unutkan, gündelik yaşama tapan, çılgın bir tüketim güdüsüyle modanın esiri ve farklı yönlendirmelere çok açık bir güruh... İnançlarına dayalı ibadetleri bile kamusal alanda ve göstermelik: Oruç tutmak, hacca-umreye gitmek, Cuma namazı, zekat-sadaka dağıtmak... Özel alanlarındaki diğer ibadet eylemleri ise oldukça şüpheli. 

Sen en iyisi kaç onlardan kardeşim! Kendine kaç. Kendi kişiliğine, bilincine, kendi derinliğine kaç! Tabi ki eğer bunlar varsa? Ormanlara, sahillere, bakir doğaya kaç! Hiç değilse bir süreliğine... O anın efendilerinin kibrine, gösteri(ş)lerine, tüm zamanların sefillerinin komplekslerine meydan okurcasına koskoca dallarıyla senin gibilere kucak açan ulu ağaçların gölgesine, engin suların derinliğine kaç! Ya da yüce dağların gölge yamaçlarına... Onlar gibileri asırlar boyu gören, bilen, hiçliğin sonsuz uzayına uğurlayan o doğa bilgelerinin yanına kaç!

Biliyorsun ki, onların olduğu yerde piyasa başlar. Çarşı, pazarları, AVM'leri, fuar ve panayırlarıyla amansız bir keşmekeş içinde... Oralarda, sen dahil "her şeyin bir fiyatının olduğu" söylenen yerlerde alışverişler başlar. Amansız bir yarış içerisinde hileler, kandırmacalar, gösteriş ve şamatalar başlar... Büyüklerin sersemletici gürültüsü, küçüklerin kompleksli serzeniş, aldanış ve çılgınlıkları yeri göğü inletir!

         "Sormamak ne zaman iyidir,/ istemiyorsa karşımızdaki/ Çerçöp, süprüntü pazar yeri,

          Sesti hareket gün boyu/ Sattılar ne sattılarsa/ Götürdüler kalanları" (2)

O büyükler, o küçükleri sakinleştirerek kendilerine tabi kılmak için dönemin ruhuna uygun idealler, idoller, tapınaklar ve tutunum ideolojileri tanımlarlar. Bu ruhani ışık, şu toplumsal yapı, bu toplumsal yapı, şu çağdaş yaşam ganimetleri (hepsi de son model!) vb. Tapınakların bazıları uzun ve geniş yollar, köprüler, devasa havalimanları ya da barajlar olabilir. Bunlar sırf onlar yaptı ve gösterdi diye de kendiliklerinden "büyük" olurlar. Ama büyük mutluluklara geçit verip vermedikleri, onları birbirine bağlayıp bağla(ya)madıkları hep soru işareti olarak kalır.

         "Sahi, sistemin ne kadarını tanıyorsunuz?/ Ufuklar teras, diller jeton ağırlığında

         Endeks hayat, yapay grafikler"

        "...takas ve trapez/ kullanımdaki dengeler, lunapark gerçekliği" (3)

        "...Nasıl atlanır gündelik hayatın tiranlığı/ hayat, durmadan, hiç durmadan

        Binlerce kez/ Açıklanmalı..." (3)

Oysa o kendine dönen, bilinçli, sabırlı, çalışkan ve (gerekmedikçe) sessiz insanlardır asıl değerleri yaratanlar. Gemilerin kazan dairelerinde kömür atan işçiler, yerin metrelerce altında madenleri kazan, üniversitelerde ya da köy okullarında yıllarca sabırla dirsek çürüten öğretmenler, laboratuvarlarda yıllarca ömür tüketen bilim adamları gibi... Bir iç liman gibidirler; gündüzleri onurlu ve üretken eylemlerini geceleri de ışıltılı hayallerini içinde barındıran... Yeni, kalıcı, insanlara gerçekten yararlı değerleri asıl onlar yaratırlar. Dünya -sessizce ve farkında olmadan- asıl onların etrafında döner! Oysa o tüm zamanların sefilleri o lider, "büyük adam" bildiği (sözde) büyüklerin etrafında döner. Onların gösterdiklerine inanır, işaret ettiklerine doğru yönelirler. Bu uğurda kişiliklerini, bilinçlerini hatta hayatlarını bile verirler! Ya da çıldırırlar.

Ey şaşmaz bilincim, bu yapay cennetin pırıltılı nimetlerine kanma, soluksuz kalma ve beni bu geçici küresel mevsimlerde “an”a, “bugün”e kanıp sensiz bırakma!.. 

Ve Dün, yolda,

Hayalini sonunda gerçekleştirmiş bir adam gördüm.

Kalın parmaklarıyla sarmıştı sıkıca,

Direksiyonunu karavanın.

 

Ak saçı, kır sakalı ile yalnız

Ama çok da iyi bilir gibi,

Nasıl da yaşanır yalnızlığın tersi

Ve ne derece gürdür, dayanışan kalabalığın güçlü sesi.

Keskin gözlerinin içine sığdırmış gibiydi ufku,

Geçmişten gelip geleceğe gider gibi düş-seldi.

Ve dilinin ucuna bırakılmıştı sanki

Tüm sevda ve mücadele türküleri.

Ufku ve türküleriyle yedeğine almış gibiydi o,

Ardındaki tüm karartılmış sevdaları, sevgileri.(4)

İ. Ersin Kabaoğlu,

18 Haziran 2015, Ankara

 Notlar:

(1) Şekil şemail hep ön planda: "İş değiştirmedin mi, hala bıraktığım yerde mi otluyorsun?", "saçlar da beyazlayıp dökülmeye başlamış artık arkadaş", "Hala çoluk çocuk yok mu, daha ne bekliyorsun?" vb. sorular.... Ve kişisel faydacılık: "Bana biraz borç verir misin?", "Borcuma kefil olur musun?", "Bana satar mısın, sonra bir şekilde öderim!" tarzı talepler. "Ey, nasılsın, nicesin dostum?", "En son ne okudun, neler yazdın?" diye "öz"e dair soranlar bir elin parmaklarını geçmemekte!

(2) Behçet Necatigil vefat ettiğinde masasında bulunan son şiir eskizi.

(3) Murathan Mungan dizeleriyle...

(4) Şiir(im)in tümü için bkz. http://blog.milliyet.com.tr/dun-bir-adam-gordum-/Blog/?BlogNo=261507 

 

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..